Kültürel değerlerin çeşitliliği ve farklı yönlendirilmelerden ötürü, günümüz aydını birbirinden çok değişik bilgilere sahip. Bir bakıma kültür vasatı kayboldu; ortak bilgiler, benzer tavır alışlar yok olmaya yüz tuttu. Barış içinde yaşama, ortak kültür vasatları meydana getirmiyor artık. Herkes kendi dünyasında, aynı apartmanın farklı dairelerinde, tamamen farklı meşgaleler içinde gününü geçiriyor. Ortak kültürden çok, meslek bilgileri ve ihtisas alanlarına ait teferruatlar içinde boğulan okuryazarlar kapladı ortalığı.

Bu noktada durup aydınlarımızın cahilliğine dikkati çekmek istiyorum.

Eğer birbirimizin ihtisas konuları hakkında yeterince bilgi sahibi olmayışımızdan bahsediliyorsa, meslekî bilgilerimizin başkalarını ilgilendirmediğinden şikâyet ediliyorsa, burada bir haksızlık var demektir. Mühendislerin hukuk ve edebiyat konularına, sosyologların mukavemet hesaplarına yabancı olmasından daha tabii ne olabilir Bugün artık iki ayrı kültürden söz etmek çok tabii hale gelmiştir. Sosyal kültürle teknik kültürün iki ayrı kafa yapısı gerektirdiğini bilmeyenimiz çok az...

Eskiden de şairler mukavemet hesaplarını bilmez, mimarlar hukukî meseleleri çözmeye kalkmazdı. Ama iki taraf da din, tarih ve milliyet gibi temel meseleler hakkında yeteıli bilgilere sahipti. Dolayısıyla bir kültür vasatından söz etmenin mânâsı vardı. Şimdi bu vasat kaybolduğu için, aydınların çoğu kendi ilgileri dışındaki konuların câhili olmaktan endişe duymuyor. Tehlikeli olan aydın cahilliği işte bu...

Pozitivist mantığın baskısı

Hayatın mânası, yaratılış hikmetimiz, ölüm, ölüm ötesi gibi konuları parantez içine alarak ilgisi dışına çıkaran pozitivist mantık, hem eğitim kurumlanın, hem de yayın organlarının çoğunu baskısı altına almış durumda. Bunları metafizik konular sayarak ilgi alanı dışına çıkaran Rönesans sonrası batılı düşünürlerin etkisiyle oluşturulan Aydınlanmacı kültür, bizi de çemberine aldığından beri, yeni ve ilerici aydınlarımız hep belli şeyleri mesele edinir oldu. Onlar için adam olmanın yolu, kendileri gibi düşünmek, onların bildikleriyle yetinip dünyaya o perspektiften bakmaktır.

Pozitivizmin yaygınlaşmasıyla ölüm, âhiret din ve Allah konularını kendine mesele edinmek, aydınlarımıza yakışmayan işlerden sayılmaya başlandı. Böyle düşünen batılı aydınlarımızın her dönemde değişen farklı bir üslûpları vardır ve bunu "söylem" yani "diskur" olarak ifade etmektedirler. O yüzden de, Jön Türkler den beri hep farklı "hava"larda dolaşmayı, yaşadıkları çelişkileri fark etmemeyi becerdiler.

Okullarımızı, gazete, dergi ve öteki yayın kurumlarını işgal eden bu cahil aydınları herhangi bir konuda aydınlatmanın kolay olmadığını söyleyelim. Çünkü onların adları gibi kafa yapıları da ailelerinden mirastır. Belli şeylere programlanmış zihinleri farklı olana kapalı; modalarla yönlendirilen ilgileri vardır.

Peygamber dönemindeki Kureyş cahilleri ile bunlar arasında çok az fark vardır.

Halk halk diye dillerine doladıkları insanımızla uzaktan yakından alâkaları yoktur. Onların tarihî kimliğine de, dinî inançlarına da yabancıdırlar. Sürekli okudukları gazete ve dergilerle belirlenen gündemden başka hiç bir şeyi dert edinmezler. Onlardaki yanlışları düzeltecek kadar bilgileri yoktur.

Bakın bunların en iddialı gazetelerinde yıllardır tekrarlanan manşet hatalarından biri ne kadar fahiş:

"Mekke de bulunan ve hacı adayları tarafından Kabe gibi ziyaret edilen Mescid Ül Haram, İslâmiyet in kutsal ibadet yerlerinden biri."

Eğer, "Kabe gibi ziyaret edilen Mescid ül Haram" demeseler, aynı şeyi farklı şeylermiş gibi sanıyorlar demeyeceğiz, ama garabet ortada: Gazeteyi hazırlayanlar, Kabe ile Mescid ül Haramın aynı yer olduğunu bilmiyorlar... Sonra da orayı çok iyi bilen insanlara her konuda akıl vermeye çalışıyorlar.

"Cehlin ol mertebesi..."

Aydınların cahilliği o kadar tabii hâle geldi ki, artık bazı konuları bilmemek değil bilmek çoğu kişi için şaşırtıcı görülmeye başlandı. Biraz genel kültürünüz var da duyduklarınızı kitaplardan tahkike kalkışıyorsanız, kazara bir yerde bu bilgilerden söz ederseniz, şöyle bir karşılık görünce şaşırmayın:

"- Aa, siz bütün bunları nereden biliyorsunuz "

Bir ilerici aydının, " Ölümden çocuklar korkar ben çocuk muyum " dediğini duyan ve kayda geçiren bir dergi muhabirinin şaşkınlığını anlayabiliyor musunuz Ölüm konusunda ne düşünüyorsunuz sorusuna böyle cevap verebilen insana ne denir

Böyle durumlarda eskiler şu meşhur mısraı hatırlarlardı: "Cehlin ol mertebesi sehl olmaz"...

Onlar, günümüz aydınlarını tanısalardı, böylesi bir cehlin (bilgisizliğin) nasıl sehl (kolay) olduğunu da görürlerdi. Çünkü bu cehlin mektebi de var, yayın organı da. Bütün iletişim araçları onların etkisinde...