Geçtiğimiz hafta bana güzel bir internet haberi geldi:

“Vakıflar Haftası’nda İstanbul’un 100 Vakfı Yayında!”

Bunun üzerine ben de bu habere bağlı olarak kitabı araştırdım ve sevinçle kitaba kavuş-tum. İSTANBUL’UN 100 VAKFI adlı kitabın gerçekten de sevindirici bir kitap olmasına rağmen, baskı yılının 2012 olduğu hususundan başlayarak kitaptaki pek çok mesele şaşırtıcı…

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş., Mayıs ayının ikinci haftasında kutlanan  Vakıflar Haftası sebebiyle, İstanbul’daki vakıf kültürünün yaşandığı iki farklı döneme ait 100 vakfın tanıtıldığı bir eser yayılması güzel bir şey, ama 6. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar uzanan geniş bir yelpazede İstanbul’daki iki farklı dönemin vakıf anlayışını da bu kitapla ortaya konması, gerçekten bu yönüyle bir ilk olma özelliği de taşıyor sanıyoruz, ama değil...

Bu kitabın iki yazarı var: Sinan Ceco ve Şeyma Aslıvar… Öncelikle uzman oldukları anlaşılan bu iki ismin konuyla ilgili iyi bir çalışma yaptıklarını sanıyor ve güvenli bir duygu ile kitaba giriyorsunuz. Öncelikle takdimlerden sonra kitabın Sunuş ve Takdim gerekçelerinden sonra, çalışmaya Giriş adıyla dört sayfalık kitabın gerekçesi bir dizi şaşırtıcılarla dolu.

Kitabın yazarlarını Google hazretleri vasıtasıyla arayınca, bu yazarlardan ilkinin bu “İs-tanbul’un Yüzleri Serisi” adlı dizide daha önce dört kitabı çıkmış, ikincisinin de ilk kitabı bu... Demek ki iki ismin bu seriden başka bir kitabı olması veya bundan sonra olması imkânsız! Çünkü bu iki ismin neyi nasıl anlatacağını bilmediği gibi öğrenmeye niyetleri de yok gibi! Bu kitabı 10 dakika bile karıştırınca, anlıyorsunuz ki iki ismin adını koyduklarının altında sözünü ettikleri, mesela Ayasofya Vakfı gibi Osmanlı’nın en önemli vakfını anlatmak niyetleri yok!..

KİTABIN HARİKA MUHTEVİYATI

Burada yazacaklarımı sadece bir beklediklerini bulamanın sükut-ı ihtiyarı olmasına bağ-lamayın; özellikle 51.si yayınlanan bu dizinin ciddi bir çabanın sonu olmadığını göstermesine bağlayın. Aşağıda ifade edeceklerime bakınca, ne kadar haklı olduğuma görün ve sadece bu kadar önemli bir çalışma imkanının ne kadar kötü kullanıldığını değerlendirmekten ibaret olduğunu görün. O yüzden de bu kitabın böyle kullanıldığında imzası olanlar da sorumludur.

Giriş’ten sonra bir albüm gibi kitabın muhtevasını anlatan yazarlar, bir albüm gibi anla-tacakları vakıfları iki sayfaya isimler halinde yerleştiriyorlar ve böylece yarı albüm kitabı tanıtıyorlar. Fakat ilk anlatacakları vakfı -tamamı tamamına- şöyle tanıtıyorlar:

Anastasis Manastırı Vakfı Ayasofya Vakfı (İustiniasus Vakfı)…

Buraya kadar anlatılmaya çalışan üç isimli bir vakıftır. Bu iki vakfın bir gibi anlatıldığı ve Hıristiyanlık adına yapılmış İustiniasus Vakfı gibi anlatılarak daha önceki vakıf mallarının ne olduğu anlatılmıştır. Sanki Fatih Sultan Mehmed’in kurduğu Ayasofya Vakfı’na ne tür malların geçtiğini daha önceki mallardan nelerin bağlandığını ifadeden başka bir şey sağlanmamış gibi görülüyor. Bunu da A1 gibi görünen albüm sayfanın son sayfası ile görelim:

“1453 yılında İstanbul’un fethinde kadar varlığını sürdüren Ayasofya Vakfı, mabet bu tarihten sonra camiye çevrildiğinden, Gelibolulu Mustafa Âli’nin de aktardığı “Din-i Mesih” yani Hıristiyanlığa hizmet etme şartının ortadan kalkmasıyla fiilen son bulmuştur. Bu tarihten itibaren cami olarak hizmet veren Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed’in kurduğu vakıfla ayakta kalmıştır. İustinianus’un kurduğu vakfın akarlarından geriye kalanlar da (Bizans İmparatorluğu bu tarihe kadar birçok toprak kaybettiğinden, İustinianus’un vakfettiği akarların birçoğu da bu topraklarla beraber kaybedilmiştir) gelir getirmesi için Fatih Sultan Mehmed’in kurduğu vakfa bağlanmıştır. (Bkz. madde 29)”

Anlaşıldığı kadarıyla Fatih Sultan Mehmed’in kurduğu Ayasofya Vakfı’na ne Fatih ve ne de yeni bir Osmanlı büyüğü yeni bir şey katmamış… Böyle bir vakfiyeyi kimse anlatamaz!

Bundan sonra başka Bizans’tan, Osmanlı’ya ismi değişmiş pek çok vakfı Zeynep Hatun Vakfı olarak bildiğimiz pek çok Osmanlı Vakfı’na kadar pek çok vakfı sırlayıp 100’e geliyor!

İSTANBUL’UN 100 VAKFI

Bu isimli ve resimli kitapta İstanbul’da kurulmuş ve şehir sakinlerine hizmet vermiş pek çok eser var. Bizans dönemine ait altı, Osmanlı dönemine ait ise 94 vakfın bilgileri yer  alıyor. Bizans İmparatorluğu’ndan yol çıkarak ele alınan İstanbul vakıflarının kimler tarafından, ne zaman ve ne amaçla kurulduğu ve ne tür faaliyetler yürüttüğü detaylarıyla anlatılıyor, ama hiç de anlayamayacağınız kadar kısır bir bilgi ile anlatılıyor.

Bu araştırmacılar, Ayasofya Vakfı’na ne kadar yeni olsa da o kadar az yeni bilgi veri-yorlarsa, öteki eserlere de o kadar az ve belki de turist rehberi kadar yetersiz bilgi veriyorlar.

Hatta bazı turist rehberde bile bu kitaptan fazla bilgi var ve bu anlamda ben şaşırıyorum.

Mesela Aziz Sampson Hastanesi Vakfı da öyle üstün körü yazılmış, detaylı bilgisi yok!

Bu konuda bu dizide kitap yazarı kesilen bu iki insanı değil, kitabın editörü, yaptığı işin niteliği, yaptıkları çalışmanın ne kadar yetersiz ve kendini ifade edemediğini söyleyen sorum-lusu olması gerekirdi. Halbuki bu kitabın jeneriğinde 13 isim var ki, hepsine de ödül vermeli!

Halbuki bugün önemini yitirmiş vakıf kültürünü yeniden hatırlatan kitapta yer alan bil-gilere göre, Osmanlı’da Müslüman veya gayrimüslim vatandaşların, padişah ve ailelerinin yaptıkları işin niteliği anlatılmak isteniyor. Bu yüzden kitaba özel bir ilgi duydum, üzüldüm.

Kitap tanıtılırken şu ara başlıklar beni de şaşırttı, o yüzden kitabın peşine düştüm:

“İncelikli İşlerin Düşünüldüğü Osmanlı Vakıfları: Osmanlı döneminde önemli hayır iş-lerinin yanı sıra kimsesiz kadınlara sığınma evi tahsis etmek, duvar yazılarını temizlemek, sokakların aydınlatılmasını sağlamak, borcundan dolayı hapis yatanların borçlarının öden-mesine yardımcı olmak, sokak hayvanlarına gıda temin etmek gibi incelikli işler…

Ayasofya Giderleri İçin Kurulan Vakıf (İustinianus Vakfı): İustinianus, imparatorluğun çeşitli bölgelerinden birçok şehir, kasaba, köy, han, dükkân ve değirmenin gelirlerini bu kuruma vakfederek Ayasofya’nın baki kalmasını hedeflemiştir.”

Şurada benim ilgimi çeken pek çok husus var, ama nedense kitabın yazarları bu kadar önemli bilgilere yeterince ve önemli bir tavırla doğru anlatmıyor! Nedense bu tür sanat tarihi ve Osmanlı kültür ve hatırasını hakkıyla anlatmamayı benim siyor! Bence utanılacak bir şey!

Aşağıda bana gönderilen bilgileri okurken, bunları bizim gibi kültür adamlarına ak-tardıkları için kendilerine teşekkür ediyorum, ama kitabı onlara tanıtım için verenlere şaşıyorum!

“Mevlevihaneye Yardım Eden Rum Vakfı Nikola Kızı Rukine Hanım Vakfı:

Nikola isimli bir Rum vatandaşın kızı tarafından kurulmuş olan vakıf, bağışladığı malların gelirlerini Yenikapı Mevlevihanesi’nin giderlerine tahsis etmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısında kurulmuş olan bu vakıf, Osmanlı vakıf medeniyetinin en ilginç örneklerinden birini teşkil etmektedir. Bu vakıf, gayrimüslim bir kadın tarafından mallarının Yenikapı  Mevlevihanesi’nin  ihtiyaçlarını  karşılamak üzere bağışlanmasıyla kurulmuştur. 1883  tarihinde  düzenlenen  vakfiyeye  göre  Nikola kızı Rukine isimli bir Rum kadını, sahip olduğu ağaçların, dükkânların, kahvehanenin ve fırının gelirlerini Yenikapı Mevlevihanesi’nde ikamet eden dervişlere yemek dağıtılması ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması için bağışlamıştır.”

“Sokullu Mehmed Paşa’nın Savaşa Giden Gazilere At Sağlayan Vakfı:

16. yüzyılın önemli devlet adamlarından Sokullu Mehmed Paşa’nın İstanbul’da inşa et-tirdiği sayısız vakıf eserinin dışında çok önemli hizmetleri de bulunmuştur. Sokullu Mehmed Paşa’nın belki de en dikkat çekici vakıf faaliyeti, 1574 yılında hazırlattığı ve savaşa giden gazilerin lojistik ihtiyaçlarını karşılayan hizmetidir. Buna göre daha önceden vakfedilmiş olan mandıradaki kısraklar, “din ve vatan uğruna kâfirlerle savaşan” gazilere tahsis edilmiştir. Bu atların dağıtımı da yine şarta bağlanmış ve atı olmayıp, düşmana karşı savaşmak üzere at iste-yen her gaziye bir at verilmesi öngörülmüştür. Ayrıca gazilere verilen bu atların her birinin isminin ve vasfının kadı sicillerine kaydettirilip, her yıl sicil suretinin, muhasebe defteriyle birlikte vakfın mütevellisine gönderilmesi şart koşulmuştur.”

Ben bu bilgileri önemseyen herkese teşekkür ediyor, ilgili-bilgili insanları öneriyorum!

“İstanbul’un Yüzleri Serisi” adlı dizide yer alan kitaplar elbette önemli olmalıdır…