İnsanların bazıları eş, bazıları anne, bazıları da kız

kardeş veya gelin olarak bir birleriyle münasebet içinde ve tabii çoğu kere

erkeklerin yanı başında bulunurlar. Çocukları da buna benzer. Günlük hayatın

içinde, dinlerin ve ailelerin gelişmesinde, devletlerin kuruluş ve yıkılışında,

kültür ve medeniyetin oluşumunda onların çok önemli bir yeri olduğu ortadadır.

O yüzden kadınları ihmal eden veya ezen toplumlar, aslında kendilerine kötülük

yapmaktadır.

Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz, mealen şöyle

buyurmaktadır: Kadınları Müslüman olan toplumlar daha çabuk Müslüman olurlar.

Halife Hz. Ömer Müslümanların ehl-i kitaptan kadınlarla evlilik iznini

kullanmasını da tavsiye etmemiştir. Çünkü Müslüman çocuklarına İslâmi terbiyeyi

gayr-i müslim annelerin veremeyeceği bellidir. Kadınların sadece kendi

ço-cuklarını yetiştirmesinde değil, eşlerine desteklemesi veya köstek

olmamalarıyla da ilgilidir.

Çok geçerli atasözlerimizden biri şudur: Adamı vezir

eden de rezil eden de karısıdır.

Bu kadınlar gününün doğru ve hayırlı şeylere vesile

olması bugünü kutlamak ve belki de annelerle çocukları daha kaynaştırmaya

bakımından önemli. Elbette bundan güzeli olamaz!

ANNELERE GÜNÜN EN ÖZEL HEDİYESİ!

Bütün büyük işler yapmış insanların yanı başında eşi,

annesi, kızı, kız kardeşi veya gelini olarak kadınların yer aldığını görüyoruz.

Böyle anneler için en güzel hediye nedir diye hep düşünmüşümdür. Yıllarca önce

anneler gününün ilk kez popüler hediye olarak en güzelinin ne olduğunu düşündüm,

şiirden daha güzelinin hiçbir şey olamayacağına hükmettim. Rüya Çağrısı ilk

önemli şiirlerimden biri olarak yazdım ve altı yıl sonra da bu ilk kitabım

oldu. O yüzden bizim bugün için de bunun böyle olduğunu düşünür ve onu rüya

gibi tasarlarım. 

12 hanım yazarın yayına hazırladığı Kadın Oradaydı (Vahiy

Sürecinde Kadın Rolleri) adlı kitabı da Peygamberlerin yanı başında yer alan

kadınların hayatını anlatması bakımından önemli bulurum. Eşlerinin Gözüyle

Edebiyatçılarımız adlı başka bir kitap da Şinasi den bu yana edebiyatımızda

önemli yerleri olan şahsiyetleri, onların en yakınında bulunan kadınların

gözüyle anlatır. Bu kitapta yer almayan Necip Fazıl ın eserlerini koruma ve

eslerinin aslına sâdık olarak yayınlatma konusunda, onun eşi Neslihan Hanımın

gayretleri unutulamaz. Yalnız Mehmet, Ömer ve Osman adlı oğullarını değil,

torunlarını bile aynı amaca yönlendirmiştir.

Erkek seldir, kadın göl atasözümüz, erkeklerin hamleci

ve dışa dönük yanının onlara ait değerleri koruyan ve biriktiren kadınlarla

bütünleşebileceğini ortaya koyar. Öte yandan, Hz. Musa nın mânevi annesi Hz.

Asiye nin onu himâye çabası yanında, Hz. Meryem in babasız doğan oğlu Hz. İsa

için katlandığı çileler, yaptığı fedakârlıklar kolay anlatılamaz.

Peygamber Efendimizin ilk eşi ve onun en zor günlerindeki

destekleyicisi olan Hz. Hatice ile amcası Ebu Talib in Mekke döneminde öldüğü

yıla hüzün yılı denmesi elbette anlamlıdır. Peygamberimize ilk vahiy geldiği

dönemde kendinden şüphe ettiğinde bile ona en çok eşi Hz. Hatice nin güven

verdiğini biliyoruz. Peygamber Efendimizin soyunun, onunla evliliğinden olan

Hz. Fâtıma ile kuzeni Hz. Ali nin çocukları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin den devam

ettiği malum...

Peygamber Efendimizin Medine dönemindeki evliliklerinin

çoğu, İslâm ı toplumun farklı kesimlerine öğretmek amacıyla açıklanmaktadır.

Hicret ten sonra Hz. Peygamberimiz Hz. Ebubekir in kızı, zeki ve dikkatli bir

kadın olan Hz. Aişe ile evlenmesi de İslâm fıkhı açısından çok önemli neticeler

vermiştir. İslâm aile hukukunun pek çok temeli, Hz. Aişe nin naklettiği

hadislere dayanır.

Erkeklerin iyi ruhlu kadınları bulabilmesi büyük bir

talihtir. Dede Korkut bu kadınları Âyişe, Fâtıma soyudur diyerek över ve

ocağına bunun gibi kadın gelsin diye dua eder.

Kadın Evliyalar az değil, ama onların mahrem hayatı pek

bilinmez. Aslında Anadolu fa-tihi Alperenler kadar onların yanı başında savaşan

Bacıyân-ı Rûm diye bilinen kadın sa-vaşçılar da vardı. Sevdalandığı Müslüman

Alperen için dinini değiştiren ve kale kapısını açan Tekfur Kızları ile onları

gelin gibi değil öz kızı gibi bağrına basan öyle gani gönüllü ermiş analar da

vardı ki, bunların sosyal tarihimiz açısından önemini anlatmak çok zor...

Cenneti annelerin ayakları altında gören ve kadın

hakkını her hakkın üstünde tutan dinimiz var. Bunun korunmasında en büyük

görev, muhabbetli kadınlarımıza düşüyor elbette.

Bu aralar, Türk-Kürt anneler için sık sık söylenenler ve

özellikle de Âkil İnsanlar slo-ganlı gayretler, Analar ağlamasın!

temennisinden daha önemli bir anne hediyesi olamaz.  Eğer bu toplum annelerini ve çocuklarını

gerçekten çok seviyorsa, bu hediyeyi iyi versin!

ANALAR AĞLAMASIN!

Bugünlerde en çok Türk-Kürt anneleri ağlatmayacak ve

bağışlamaları inandıracak kam-panyalar, bana göre en çok sadece söylentilere

kadar inen rivâyetlerden ibaret olmamalıdır. Bu vesile ile ilgili olarak

temelden ele alan dostluk çabaları yeniden ortaya çıktı.

Her yıl okulların açılışı yaklaşırken, çocuklarını

ilkokulun ilk sınıfına öteki sınıfların öğrencilerinden bir hafta önce gönderen

genç anneleri bir heyecan kaplar. Onların heyecanını anlatan ve bu heyecanı

kandırılarak sokaklara döküldüklerine dikkati çeken bir yazı için bilgi-sayarın

başına oturduğumda, Genç Annelerin Heyecanı ile ilgili bir yazı çok hoşuma

gitmişti.

Tanzimat tan beri yapılan eğitim reformlarının en iyisi

ve en çağdaş olanı 4+4+4 eğitim reformu olduğu halde çok tartışma konusu

yapıldı. Böylece, hem zorunlu eğitim dönemini ge-nişletiyor, hem de seçenekleri

artırıyor. 66 aylık çocukları ilköğretime başlatma kararı ise, hazırlıksız başlanma

türünden haklı sebeplere dayanarak eleştirilse de 8 yıllık kesintisiz eğitim

gibi çocuklarla aileleri perişan etmek şeklinde bir sonuç doğurmuyor. En fazla

iki-üç yıllık geçiş dönemi içinde düzelebilecek bir sıkıntıdır.

Bütün bunlar, genç annelerin heyecanını istismar

edenlerin dikkate almadığı bir husus...

Bunları dikkate almadan, sırf 4+4+4 şeklindeki basamaklı

eğitimle bu sistemdeki İmam-Hatip le Kur an ve Siyer derslerine imkân veren

düzenlemeye tepki koymaya kilitlenen mu-halif zihinlerin mantığı ne kadar

zavallı! Gazetelerde, Batıcı laiklerin gözüne girsin! manşe-tiyle yayınlanan

haberdeki şu cümle ve altındaki rakamlar çok ilgi çekici:

Birçok AB ülkesinde okula başlama yaşı çok erken!

Bakın AB ülkelerinin okula başlatma yaşlarının en azına:

Almanya 64, İngiltere 60, Hollanda 48, Belçika 64,

Danimarka 60 ay Biz 66 aylık öğ-rencileri okula başlatıyoruz diye genç

anneleri sokağa dökenlerde galiba vicdan yok!

O dönemdeki MEB Ömer Dinçer in aldıkları bu kararlardan

PKK yanlıları ve laikçiler rahatsız! demesi elbette sebepsiz değil!

Rahatsızlık galiba yalnız zihinsel, ayrıca dinsel tavır!

İnternette 19. YY.da Okula Başlama Ritüeli olarak Amin

Alayları adını taşıyan C. Özdemir in yazısında, okula ilk giden öğrencilerde

görülen rahatsız duyguların yaşanmaması için Osmanlı da düzenlenen Amin

Alayları na dikkati çekerek şunlar ifade edilmekteydi:

Malum, yarın 4+4+4 eğitim sisteminin ilk günü ve yoğun

tartışmalar arasında 60 ay-dan başlayarak 84 aya kadar olan yüz binlerce

sabi-sübyan mektebe başlayacak. Tanzi-mat tan günümüze onlarca eğitim reformu

gerçekleştiren memleketimiz, her seferinde olduğu gibi bu değişim sürecinde de

yoğun tartışmalar yaşadı, yaşıyor. Tüm bu tartışmaların dışında bir eğitimci

olarak ben, herkesin hayatında unutulmaz bir anı bırakan okulun ilk gününün

aslında bir travma olduğuna çokça şahit olmuşumdur. ( )150 yıl önce de çocuklar

okula başlarken ilk gün sendromu yaşıyorlardı ve bu sendromu atlatıp okula

daha bir istekle git-meleri için bazı şenlikler düzenleniyordu. İşte bu

eğlenceli ritüele Amin Alayı denirdi.

Evet, bu Amin Alayı adı verilen tören tadındaki

ritüeller dini olmaktan çok, Sünnet töreninde olduğu gibi eğlence yanı ağır

basan bir gelenekti. Bunların amacı çocukların okula gitmesini teşvik etmek ve

ailelerin de bu heyecana katılmasını sağlamaktı. İstanbul da başlayan bu

törenler zamanla gelenekleşti ve Tanzimat tan sonra öteki şehirlere de

yayılmıştı. 

Bugün annesine gidecek çocuklarla genç anneleri en çok

mutlu edecek söz, az bulunur. Ülkemizde, Analar ağlamasın! temennisinden daha

önemli ve güzel anne hediyesi olamaz!