Son yıllarda kişisel gelişim kitaplarına ve bu konuyla ilgili seminerlere büyük bir rağbet var. Özellikle hanımlar bu çalışmaları titizlikle takip edip kendilerine pay çıkarıyorlar. Karşılaştığım annelerin ekserisi, eşleri, çocukları, iş arkadaşları ya da aile efradı ile yaşanan sorunlara nihai çözüm getirebilmek için kültürel dinamiklerimizden ziyade bu yayınlara başvurduklarını söylüyorlar. Çocuğun eğitimi ile ilgili meseleleri ele alırken anneler “şöyle bir kitap okumuştum, oradan şunları öğrenmiştim” diyor ve bizim kültürümüzle taban tabana zıt bir görüş aktarıyorlar. Çünkü bu kaynakların sunduğu bilgi, tecrübe ve koyduğu hedefler bizim insanımızın doğasıyla uyumlu çizgide seyretmiyor. Yayınlar tamamen ticari kurum ve kuruluşlara hizmet etmeye yönelik olarak hazırlanmış. Verilen örneklerde, dünyada her şeye muktedir, üç elma satarak büyük mülk sahibi olabilen olağanüstü bir insandan söz ediliyor. Siz kıt kanaat imkânlarınızla, bütün gücünüzü kullanarak bu kişiye ulaşmaya, onun gibi başarılı olmaya çalışıyorsunuz. Ama bu ne kadar mümkün olabilir Burada anlatılan şey sizin durumunuza, yapınıza ve pozisyonunuza uyuyor mu Kültür ve geleneğinizle örtüşüyor mu Ya da siz illa da zengin ve lider olmayı istiyor musunuz Bu sorular hiç sorulmuyor.Size sürekli hedefler koyun deniyor. Elbette geleceğe dair hedeflerin olması insanın yaşam enerjisini yükseltir, zaman bilinci kazandırır. Fakat bu yayınlarda koyulan hedeflerin hemen hemen hepsi ticari hedefler. Buna göre hepimiz üç elma ile büyük iş sahibi olmalı ve liderliği kimseye kaptırmamalıyız. Yani elinize bir reçete tutuşturuyorlar bu reçete bütün insanlara aynı ilacı tavsiye ediyor. Fakat sizin farklı şeylere de ihtiyacınız var.

Bu yayınlardan beslenen kişiler, hayatın nihai hedefinin para kazanmak olduğuna şartlanıp, insani değerleri bu hedeflerine kurban ediyorlar. Arkadaş, dost, akraba kavramı zayıflıyor, insanları aktif birer tüketici olarak örmeye başlıyorlar. Yani bencilleşiyor ve bütün enerjinizi kariyerinizi yükseltip daha fazla para kazanmaya harcıyorsunuz. İnsanların sorunu sizin sorununuz olmaktan çıkıyor, en iyi en başarılı ne varlıklı en çekici en gözde olabilmek için enaniyetinizi sonuna kadar kullanıyorsunuz. Burada başarısızlık, hastalık, zayıflık ve çaresizliğe hiç yer yok. Hayatı mutlak başarı ve güç üzerine kurgulayan sizler herhangi bir zafiyete düştüğünüzde toparlanmanız kolay olmayacaktır. Bu durumda belki de yaşamaya hakkınızın olmadığını düşünüp tutunduğunuz dalları bir bir bırakacaksınız. Zira insan doğası gereği zayıf ihtiyaçlı ve ölümlü bir varlıktır. Yürümekte olduğunuz yolun çeşit çeşit engelleri var. İnsan yaşamı boyunca birçok kere bu engellere takılır ve düşer. Ama burada yapılması gereken kalkmayı başarıp yola devam etmektir. Bu insanın doğasıyla uyumludur. Zira bu hayatın içinde hastalıklar, yoksulluk, doğal afet, ölüm ve çaresizlik var. Bu zafiyetleri bünyesinde taşıyan bir insan için mutlak anlamda bir güç ve başarıdan söz edilemez.