Almanya’da dikkat çekici bir eşik aşıldı. Ülkenin en çok satan gazetesi BILD’in Genel Yayın Yönetmeni Marion Horn, açık ve net bir çağrıda bulundu: “TikTok derhal yasaklanmalı.”

Bu çağrı, sıradan bir sosyal medya eleştirisi değildir. Almanya gibi ifade özgürlüğü konusunda son derece hassas bir ülkede, ana akım medyanın en tepesinden gelen bir alarmdır.

Ve bu alarmın muhatabı yalnızca Alman siyasetçileri değildir.

Çünkü mesele TikTok’un Almanya’daki etkisiyle sınırlı değil. Mesele, küresel ölçekte çocukların ve gençlerin nasıl bir dijital kuşatma altında bırakıldığıdır. Dijital sistemlerin, özellikle en savunmasız yaş grubunu nasıl hedef aldığıdır. Ve devletlerin bu tablo karşısında ne kadar geç kaldığıdır.

Almanya’da tartışma açık yürüyor.
Ana akım medya, siyaseti sıkıştırıyor.
“Çocukları kim koruyacak?” sorusu yüksek sesle soruluyor.

Peki Türkiye’de durum ne?

Bizde tablo bambaşka.
Risk büyüdükçe sesler kısılıyor.
Tehlike arttıkça konu erteleniyor.

Almanya şunu tartışıyor:
“Bu platformlar çocuklara zarar veriyor mu, vermiyor mu?”

Türkiye ise hâlâ şunu tartışıyor:
“Buna dokunursak ne olur?”

Oysa gerçek çok net. TikTok, Instagram ve benzeri platformlar artık yalnızca eğlence alanı değil. Bunlar, çocukların psikolojisini şekillendiren, dikkatini yönlendiren, davranışlarını biçimlendiren küresel sistemlerdir. Veri işleme sistemleri pedagojik değildir; ticari hedeflerle çalışır. Daha uzun süre ekranda tutmak için tasarlanmıştır.

Bu gerçeği Almanya kabul ediyor.
Avustralya bu yüzden adım atıyor.
Avrupa bu yüzden alarm veriyor.

Türkiye ise hâlâ bekliyor.

Burada sormamız gereken soru şudur:
Çocuklar söz konusu olduğunda neden bu kadar çekingeniz?

Alkolden koruyoruz.
Sigaradan koruyoruz.
Kumardan koruyoruz.

Çünkü devlet aklı şunu bilir: Çocuk, serbest piyasanın insafına bırakılamaz. Ama konu dijital platformlar olunca, bu temel ilke bir anda askıya alınıyor. Özgürlük söylemi öne sürülüyor; fakat bu özgürlük çocukların değil, şirketlerin özgürlüğü oluyor.

Almanya’da bir yayın yönetmeni bu tabloyu gördüğü için açıkça konuşabiliyor.
Bizde ise aynı riskler ortadayken, sorumluluk makamları sessiz.

Bu mesele ne ideolojik bir meseledir ne de parti meselesi.
Bu mesele, doğrudan doğruya bir nesil meselesidir.

Bugün alınmayan her kararın bedelini yarın çocuklar ödüyor.
Bugün ertelenen her adım, yarın daha büyük toplumsal sorunlara dönüşüyor.

Almanya bunu görüyor.
Bizim de görmemiz gerekiyor.

Siyasetin görevi, popüler olanı değil, doğru olanı yapmaktır. Cesaret tam da burada devreye girer. Bahaneler üretmek kolaydır; çocukları koruyacak iradeyi göstermek zordur.

Ama unutulmamalıdır:
Devletin en temel görevi, en güçsüz olanı korumaktır.

Bugün Almanya alarm veriyor.
Türkiye ise hâlâ bekliyor.

Ve tarih bize şunu defalarca gösterdi:
Bekleyenler, sonunda bedeli en ağır ödeyenler olur.

Whatsapp Image 2025 12 16 At 16.32.51