Seçilmiş birisi; dinin yıldızı, bir bakan ama zalimlere meydan okuyan bir bakan, Necmettin Erbakan.

Aile yönüyle de (nesep) seçilmiş... Baba tarafından saraylılar olarak bilinen Sultan 2. Abdülhamit döneminde sarayda görev yapanlardan... Ana tarafından Şeyh Şamil’e, ondan da Efendimize (S.A.V.) nispeti söyleniyor...

Anasının adı Kamer (ay), kendi adı Necmettin (dinin yıldızı) ay ve yıldız bir arada... Karanlığı aydınlatıyor, pusula oluyor, yol, yön tayinine yarıyor ve bayrak olup dalgalanıyor (Kıbrıs). Doğumu 29 Ekim 1926. Hakk’a dönüşü 27 Şubat 2011. İslam a adına bir hayat, cihat dolu, çile dolu... Hakkıyla, her şeyiyle cihat...

Mükemmel bir ilim ve ahlaki eğitim. Hem maddi, hem manevi eğitimi üstün başarılar... Her yönü bir doktora çalışmasını gerektirecek çapta... Sıfatları, vasıfları çok olunca değeri, önemi o derece artıyor... Biz ise vasıflardan bir kısmına değinerek vurgu yapmak istiyoruz.

Çok yönlü çok vasıflı bir insandı. Suretiyle de siyaseti ile de güzel, mümtaz... Dünyevi ilimlerde, İslami ilimlerde yetkisi, lider, müceddid, muvahhid, ıslahatçı, sabikundan.... Nesep ve ruh asaletine sahip derviş Hoca...

17 yaşında derviş, 27 yaşında doçent, 39 yaşında profesör, motoru ilk otomobili üreten devlet adamı, siyaset adamı, ilim adamı, dava adamı, müceddid, mücahit, mürşit, derviş, lider (imam) muhsin, muslih, deha, fatih yönlerini tanımlamalarını hak ediyor.

İslam ile Müslümanlar arasındaki mesafeyi kısaltarak, Müslümanlar (ülkeler) arasındaki yıkılan köprüleri tekrar kurdu (İKÖ 1976, D-8 1997).

Müslümanlar arasında inşa edilen duvarları kaldırmaya çalıştı... Parçalanmış, bölünmüş İslami anlayış ve algıları yeniden ihyaya çalıştı. Siyaset ve cihat kavramlarını yeniden İslam anlayışına kazandırdı. Bu kavramları Siyonizm, İslam dünyasından, İslami algıdan uzaklaştırmakta başarılı da olmuştu. Çünkü Siyonizm yeryüzünün en büyük organize ifsad odağı ve örgütlenmesidir. Ve laiklikle İslam’ı ve Müslümanları esir eden de o değil mi? (Yusuf Kaplan).

Din-dünya, din-siyaset, din-devlet ayrımcılığı, sapkınlığı mikrobunu bizim bünyemize, itikadımıza sokmayı başaran bunlar değil mi? İşte Hocam, bu ayırıcı, saptırıcı mikrobu temizlemek suretiyle dinin (İslam) bir bütün olduğunu, “Ekmel bir nizam” olduğunu; dinin dünyayı yönetmek için geldiğini, bunun da devletsiz olmayacağını, adalet ve barışın ancak İslami nizamda sağlanabileceğini haykırdı.”Milli Görüş” bu demekti. Sağ veya sol sapkınlığına düşmekten bizleri kurtardı.

İlimle, ahlakın, cihadın tüm hükümleriyle dinin bölünemeyeceğini, buna hak ve yetkimizin olmadığını öğretti. En zor zamanında bile yalana sarılmadı. Kimseyi kovmadı.

Muhyiddini Arabî Hazretleri yüzyıllar önce yazdığı Fütuhat-ı Mekkiye eserinde: “Osmanlı’nın yıkılışından sonra Anadolu’dan Konya’dan çıkacak cansuyu”, cansuyunu keşfetmiş idi.

O aynı zamanda “yüz yılda bir hediye edilen müceddidden”di (Mehdi Akif Mısır İhvanı Müslimin liderlerinden).

Körün file bakışı gibi İslam’a bakanların bu yanlışlığını ıslahla bir bütüncül İslam anlayışı getirdi, İslami siyasetin mümkün ve zorunlu olduğunu öğretti.

Tevhidin “La”sını bize günümüze uygun yorumladı. Egemen zalimlere, sistemlerine, değerlerine, her çeşidine (sağ, sol, liberal vs.) kısaca yürürlükteki küresel zulüm düzenine hayır demeyi, ona red, itiraz, muhalefet yapmayı, İslam’dan başka çıkış olmadığını, tüm insanlığın ancak İslami nizamla adalet, barış ve huzura kavuşabileceğini haykırdı. Düşüncede, inançta, amelde adımlar attı. Yol açtı.

Müslüman’ın ne sağcı, ne de solcu olamayacağını, hem Müslüman hem solcu (sosyalist), hem Müslüman hem de sağcı (ırkçı) olamayacağını, İslam’ın bunlardan farklı özgün, benzersiz, eşsiz, kusursuz, eksiksiz, fazlasız, çelişkisiz, yanlışsız mükemmel bir nizam olduğunu haykırdı.

Tevhidin İslam’da aynı zamanda bir “Ekmel nizam” olduğunu, en üstün eşsiz, eksiği, fazlası, yanlışı çelişkisi olmayan nizam olduğunu mevcut düzen ideoloji ve tüm kurum ve kuruluşların insanlığa saadet getirmeyeceğini, üstün medeniyetin İslam olduğunu buna herkesin ihtiyacı olduğunu, din ve siyasetin din ve dünyanın ayrı olmadığını İslam’ın her yönüyle hayatı kuşattığını onun adaleti olmadan barışın da mümkün olmadığını, ümmet anlayışını, İslami birlikteliklerle ancak kurtulabileceğimizi haykırdı. Yol gösterdi, öncü oldu.

İlk Milli Görüş partisi Milli Nizam Partisi programının ilk maddesi: “Milli Nizam Partisi’nin gayesi, milletimizin yaratılışında mevcut olan yüksek ahlak ve FAZİLET cevherini eğitim yoluyla kuvveden fiile çıkarmak, bu şekilde üstün ahlak anlayışını topluma hakim kılmak, böylece milletimizin REFAH’ını sağlayarak, SAADET ve SELAMET getirmektir.” Bu cümlenin dizilişi rasgele midir? Hikmet dolu değil mi? Milli Görüş’ün beş partisinin adını kapsıyor... Ve MNP’deki şehadet parmağı, vefatından sonra da havada! Yaşadığı gibi Hakk’a dönüyor. Yüzmilyonlarca şahitler edinerek şehadete yüceliyor.     

Irkçı emperyalizm (Siyonizm ve Haçlı zihniyet ) O’nu, Sultan 2. Abdülhamit’ten sonra en tehlikeli, zararlı birisi olarak kabul edip ona göre hareket etmişler, dört partisini kapattırmışlar, iktidarını engellemek için her yolu denemişlerdir. ‘’Kudüs’’ olayı bunun açık delilidir. Çağımızın dünya siyasetinde ve sorunlarında en önemli sembol Kudüs’tür. O’na egemen olan, dünya siyasetine egemendir. Hocam Siyonizm’i tanıyor, Siyonistler de Hocamı iyi tanıyorlar. Kudüs bu anlamda çok önemli, hassas konu. Mücadele daha çok Kudüs ve laiklik üzerine yapılıyor. Sürdürülüyor. Milli Görüş partileri bu iki kelime nedeniyle kapatılıyor. İkisinin de arkasında Siyonizm var.