“Sayın Erdoğan’ın özel kalem müdürüydünüz. Belki de en mahrem bilgilere sahip bir avuç insandan biriydiniz; hâlâ o bilgileri vermediniz. Siyasi danışmanıydınız. AKP milletvekiliydiniz. 2007’de bırakıp gittiniz.”
Tele 1 TV kanalının 14 Ağustos 2022 tarihli “Zamanın Ruhu” programında Cüneyt Akman bu cümlelerle tanıttı, konuğu Turhan Çömez’i.
“Kilit Adam” vurgusuyla üzerine dikkatler çekilen –ki Millî Gazete’mizin sitesinde de her gün bir haberi “Erdoğan’ın eski dostu” veya “Erdoğan’ın eski doktoru” anonsunun altında verilir.– Turhan Çömez, eski dostum da diyen Cüneyt Akman’ın bu takdimine, Sayın Erdoğan’la 1992 yılında tanıştıklarının ilavesini yaptı.
Adını 1994’lerde duymuş olmalıyım. Hangi ilçe teşkilatından yetişmişti? Bir tanıyanını bulup konuşamadığımı hatırlıyorum. Tayyip beyin çömezi demişlerdi. Soyadını böyle kullanarak onu anlatanlar, yani malum kadrosu, yetişeceğini, yetiştirileceğini ve hatta halefi olacağını ima ediyorlardı ses tonlarında. Hal buki ben otuzdan fazla ilçesi olan İstanbul teşkilatından bulunmuş, çıkarılmış, seçilmiş birini bekliyordum.
“Bir marka; bir ürün olarak ortaya çıktı” dediği AKP’yi soruyor programcı Cüneyt Akman; 1992’de Sayın Erdoğan’la tanışmış, 2002’de milletvekili olmuş Turhan Çömez’e. Cevabını okuyunuz.
“Şöyle bir algı var: AKP’yi ABD kurdu. Hayır, bu yanlış! Büyük devletler ABD, İngiltere, İsrail, Rusya dünya politikasına yön veren devletler, birçok ülke siyasetini okur, anketler yapar, analiz eder. Bu anlaşılabilir bir şey. O dönemde yükselen trendi okudular ve gördüler. AKP ile iyi ilişkiler kurdular. ABD’nin, AKP’yi iktidara taşıdığı doğru değil, ama iktidara gelmekte olan bir partiyi görüp iyi ilişkiler kurduğu doğrudur. Zaten bunu öngördüğü için Erdoğan birkaç kez ABD ziyareti yaptı, görüşmeler oldu.”
BUYURUN BAŞLIYORUZ GELENİ TRAŞLIYORUZ AK MI, KARA MI?
TV5’in 15 Ağustos 2022 tarihinde yayımlanan “Buyurun Başlıyoruz” programında Yunus Emre Avcı’nın sorularını cevaplayan Millî Gazete Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş’a bırakıyoruz bu noktada sözü.
Rahmetli Erbakan Hoca’mızın “AKP 28 Şubat sürecinin bir ürünüdür” tespitini tekrarlayarak AKP’yi anlatıyor Mustafa Kurdaş.
“İktidar için tasarlanmış ve planlanmış bir formül olarak ortaya çıkmış, bir takım görev ve vazifeleri bizatihi gönülden üstlenerek, özellikle de 11 Eylül’den sonra ABD’nin İslam coğrafyasındaki hedeflerini gerçekleştirmek noktasında yardımcı ve yeni işbirlikçi olarak ortaya çıkmıştır.
2002 yılının Şubat ayında ABD seyahatinden döndüklerinde AKP Grubunda, Genel Başkan olarak, kitapçık ve broşürlerinde de var, izahatta bulunuyor. Amerika temaslarını basına açık olarak anlatırken, Amerikalı dostlarımız diye iltifatlar yağdırıyor. Onların bölgede güçlü bir partnere ihtiyaç duyduklarını ve kendilerinin buna hazır olduğunu, kendilerini değerlendirmeleri gerektiğini izah ettiğini... Ayartılmış, ayarlanmış, iktidara tasarlanmış bir kadro ve BOP eş başkanlığıyla ödüllendirilmiş, Yahudi cesaret ödülüyle dünya podyumuna çıkartılmış bir iktidar süreci... AKP’nin fabrika ayarları konuşuluyor. AKP’nin fabrika ayarları Yahudiye, Siyonizme, ABD’ye hizmet ve işbirlikçilik yapmaktır.”
OYSA KALFA OLMUŞ
Tele 1 gazetecisi Cüneyt Akman şöyle bir soruyu yöneltmiyor konuğu Turhan Çömez’e: “Büyük devlet sayımına İsrail’i de eklemen, Sayın Erdoğan’ın dış politika icraatlarını, dinleyenlerin bilinç altında onaylatmaya mı yöneliktir. Zira doktor olduğunuzu biliyoruz.”
“Zamanın Ruhu” programının ilk 10 dakikası dolarken, ‘’Bütün hatlarda antlaşma sağlanmış’’ kanaatini edinsek de Cüneyt Akman’ın sormasını istediğimiz çok soru düştü aklımıza. Biri de şöyle:
“Büyük devletler, okur, anket yapar, analiz eder, dediniz. Yaptıklarını eksik ve yetersiz bulduğunuzdan mı ‘öngörülen ABD ziyaretleri’ni gerçekleştırdiniz? Ve neler yapabileceğinizi ilk ağızdan anlattınız?”
Belki de böyle soruların cevapları sonraki açıklamalarındadır Turhan Çömez’in.
“Yanlış algı var. İlk dönem AKP çok iyiydi, sonra değişti. Hayır! Başından beri tavrı da tutumu da belliydi.”
Sayın Erdoğan için dönüm noktalarından olan şiir okumayı değil, şiiri konuşan Tele 1 gazetecisi Cüneyt Akman, “En yakınındaki sırdaş olarak, sizin bir katkınız ya da neticesiz de olsa bir müdahaleniz olmadı mı bu şiir okuma konusunda” gibi bir soruyu da sormadı, lakin çok daha önemli bir bilgisini soru olarak paylaştı, dinleyicileriyle.
“AKP cezaevine kimin işyerinden gitmişti.” Ekranın altına yazılan bu soruyu Cüneyt Akman, “Sayın Erdoğan cezaevine kimin işyerinden gitmişti?” şeklinde sordu.
Adlarını vermediği dar çerçeve bir grup arkadaşı ile muayenehanesinde olduğunu ve Pınarhisar’a oradan gittiğini güzellemeleri eşliğinde anlatan Turhan Çömez’e, neden senin işyerin; üyesi olduğu partiyi çağrıştıracak bir yer veya evi olmasında bir sakınca mı vardı; yoksa teknik donanım durumu, mesela belgesel yapmak için kayıt şartları mı böyle bir tercih yaptırdı? Sorusu yöneltilmeden, “10 binler uğurladı kendisini, kararlı, coşkulu, heyecanlı ve inançlı bir kalabalık” açıklaması da yapıldı programın konuğu tarafından.
“Ergenekon süreci” sorusuna gelinmeden programcı ve konuğun hiç FETÖ adını anmaması, 1992–2007 arasında hiç FETÖ etkisi, yardımı, organizasyonu görmediniz mi, hissetmediniz mi, sorulu konuların hiç konuşulmaması, programın planlanmasıyla ilgili olsa gerek.
ATILMAK, ATLATILMAK YA DA ATLAMAK
“Erdoğan’ın ciğerini dinlemiş” manşetinin kendisi için atıldığını ve FETÖ tarafından çuvalın içine atıldığını hüzünlenerek anlatan Turhan Çömez “FETÖ’lü tek karem yok” savunmasını yaparken, “Erdoğan’a korku saldılar”, “Erdoğan’ın yüreğine korku ekildi” tespitinden de geri durmadı; bir iki dakika önce “Siyaseti çok iyi okuduğunu anlayabiliriz” iddialı bir cümle sarf etmesine rağmen.
Tahammül sınırımı zorlamayı tam buralarda noktalayarak, bir başka programdan daha bahsetmek istiyorum. Zira şart oldu. Yoksa başta mı anlatmalıydım, bilemedim.
KARA GÖZLER, KARA GÖZLER YAKTI BENİ KARA GÖZLER GEMİM DERYADA KALDI/ALACAKAPTAN’IM KARA GÖZLER
“Demir leblebi” tiyatrocumuz Ulvi Alacakaptan’ın canlı yayın programı vardı Facebook’ta; onu dinledim.
Anıt insanlarımızdan Ali Yakup Cenkçiler Hoca’yla tanışmasını ve tavsiyesini anlatıyordu 10 Ağustos 2022 tarihli Facebook yayınında. Aslı orada, ben özetimi sunuyorum. “80’lerin sonları. Bir telefon geldi bana Şehzadebaşı Camii imamından. Hocamız sizinle görüşmek istiyor, dedi. Gittik. Fatih’te bir ev. Misafirleri var. Her yanından nur fışkıran bir zatla karşılaştım. Elini öpsene, öpülecek bir el...
Sizin ayağınıza gitmemiz gerek, ama durumumu görüyorsunuz. Mecburen sizi çağırttım. Estağfirullah efendim. 7 dil biliyor. El-Ezher’de profesör; 1938’lerde orada öğrenci imiş.
Yıl 1987. Her alanda olmalıyız dedi, konuya girdi.
‘’Geçenlerde Necmüiddin geldi buraya, Necmüiddin, esas isim budur. Yahu Necmüiddin dedim. Ben sana hayret ediyorum. Sen iktidar olmak için kendini paralayıp, duruyorsun. Sen iktidar olsan içerdekiler müsaade etmez. İçerdekiler müsaade etse, dışardakiler müsaade etmez. Nasıl yapıyorsun bu işleri? Hocam, biz gayret edelim, tevfik Allah’tan dedi geçti.
Bu gavurlar bizden birini çok öğdükleri zaman, ben ona şüpheyle bakarım. Eğer bu gavurlar bizden birine çok saldırıyorlarsa, bu bizim kardeşimiz olabilir diyorum.”
Ulvi Alacakaptan’ın “Bilmem anlatamayabiliyor muyum” deyip paylaştığı anısı bu.
Masallarda üç elma düşer, bizim sayfamıza da canlı yayınlardan üç adem düştü. Kimi gönlümüze düştü, kimi ele düştü; samanlıktan samanı hâlâ kaldıramamış Zühtü.
Siz ne diyorsunuz?