Zaman akıyor, belli bir düzende. Kimileri için hızlı ve acımasız, kimileri için normal seyrinde. Dönemlerde insanların tutumları, yapıp ettikleri belirleyicidir. Zamanlar belirleyenlerle tanımlanır. Zamana değer katan, değersiz kılan da insan. Firavun zamanı, Hitler zamanı ve diğerleri…

Değerli olanlar ise hiçbir zaman ne unutulur ne de olumsuzlanır. Kavramsallaşan saadet asrı yani mutluluk zamanı. Peygamberimiz’in gelişiyle insanlığın yeni bir döneme ve sürece girildiğinin göstergesi.

Zamanlarla birlikte mekânlar da bu durumlara göre anılırlar. İnsanların hatırında kalırlar. Şu zamanda mekâna olarak akla gelen Kudüs veya Filistin. İnsanlık dramının en acımasız dönemlerinden biri. Romalılar zamanında zulüm gördü. Tarihin karanlığında öylesine duruyor. Yahudilerin dağıtıldığı zamanları. Hazreti Musa dönemini gerek mitlerden ve gerekse Kur’an’da anlatılan asıl gerekçe ve nedenleriyle bilgi sahibiyiz. Ebu Ubeyde b. Cerrah komutasında Hazreti Ömer zamanında fethedilen Kudüs. Huzurlu bir döneme giriliyor. Bu çok uzun sürmüyor Haçlı istilasıyla yeniden ele geçiriliyor, korkunç bir katliam yapılıyor, katliamı yapanlar haçlılar. Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi’nde bunu ayrıntılarıyla anlatıyor. Bu zulüm yüzyıl sürüyor. Sultan Selahaddin Eyyubi yeniden fethediyor, Müslümanların eline geçiyor. Yönetimler değişiyor ama genel anlamda Müslümanların yönetimindedir. Osmanlı döneminde yüzyıllarca en huzurlu dönemini yaşıyor.

Şu sıralarda yaptığım okumalarda Filistin’in Osmanlı dönemi ve sonrası tarihin ve dönemlerin ayrı yüzlerini oluşturuyor. İnsanlık adına geçmişe dönük hayırla ve rahmetle anılan ile şu son yüzyılda yaşanan büyük vahşetin zamanı ve mekânı nasıl kararttığının açık göstergesi.

Osmanlı döneminde insanların dinleriyle, kültürlerini ve inanışlarını özgürce nasıl yaşadıklarını ayrıntılarıyla biliyoruz. Okudukça giderek sis perdeleri aralanıyor. Kudüs şehrinde Müslümanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, mezhepleriyle ve halklarıyla bir aradadırlar. Hıristiyanlar ki mezhep çekişmeleri çok sert ve katı geçiyor olmalarına karşın bir aradadırlar. Onların düzenini sağlayan Osmanlı burada hakem konumunda. Ortodokslar, sonradan Katolikler, Protestanlar arasındaki çekişmelerin boyutu çok belirgin. Rum, Rus, Arap Hıristiyanların yoğunluğu yanında Frenklerin gelişi karmaşayı artırıyor.

Sömürge çarkı devreye girince insanların birbirlerine karşı olan tutumları değişiyor. Halklar birbirinden koparılıyor. Fitne kazanı kaynıyor. O zamandan beri bölgenin ve bölge insanının huzuru kaçıyor.

Son yüzyıl zamanların kara yüzünü oluşturuyor. Gelinen şu zamanda yaşananların boyutunun korkunçluğu insanlığın unutamayacağı bir vahşet içeriyor. Bir sinema filminin gösterimindeki gibidir olanlar.

Müslüman ülke yöneticilerinin maskaralıkları, maskaralıklara uyumları insanı ikrah ettirecek düzeyde. İnsanlığın umudunu azaltacak kölelik ruhunun yeni bir boyutuna ve göstergesine dönüşüyor.

Müslüman olmayanlar bir yanıyla bu korkunç vahşete katılışları, bir yanıyla rahatsız oldukları hâlde boyun eğişleri de gün gibi ortada. Geriye ne kalıyor dense: Umutsuzluk. Kimi çevreler için çaresizlik. Ne ki insanlığın umudunu yeşerten, insanlığa can suyu sunan bir Filistin direnişi yepyeni bir başlangıç oluyor.

Başarılı olup olunmaması bir yanıyla tedirgin etse de umut veren yanı bu devasa zulme direniliyor olunmasıdır. Vicdanlı insanların harekete geçmesine sağlanmasıdır. Bu da az bir şey değildir.

Zamanın bu öğütücü çarkına kapılmayan çarkın dişlilerine çakıl gibi takılan ve dengelerini bozan soylu bir direniş oluyor.