Özel olarak Gazze’de yaşananlardan ötürü genelde Filistin’deki insanlar Siyonizm ile emperyalizmin gözünde insan değil. Ortadan kaldırılmaları gereken haşerat, yanı zararlı varlıklar olarak görülüyorlar. Kesintisiz süregelen bu acımasızlığın başka bir izahı olamaz. Haşerat da aslında konumları ve oluşları gereği faydalı varlıklardır. Hiçbir varlık boşa yaratılmış değildir. Asıl olan ve etrafında oluşan merkez insandır. İnsan kâinatın merkezidir, dünya onun etrafında dönüyor. Aziz olan bu varlığın ana ekseninden kopuşu, şeytanlaşması, vahşileşmesi sapmaların sonucudur. Kendisine yükümlenen asıl olan bu durum değildir. İnsan, insan olma özünü taşımalıdır.

İnsanlık tarihinin süregelen travmaları bulunuyor. Bu, asıl olandan yani özden kopuşların olmasıdır bu olup bitenler.

Emperyalizmin ve Siyonizm’in hiçbir sözüne, davranışına güvenilemez.  Varlık ve oluş nedenleri güven duygusuna aykırıdır. İnsanlığı insan yerine koymayan sömürü ve kan içici bir ruha sahip olan bu zihniyetten asla insani olan tutumları beklenemez.

Sözde bir ateşkes ve barış sağlandı. Bunun ne denli yanıltıcı olduğu veya olacağı baştan belliydi. Böyle olmasına karşın onlara güvenenlerin güven duygularından da kuşkulanılır. Niyetleri ve niyetlerinin asıl amaçları ortada iken.

Asıl üzücü olan, Müslüman olan ve sorumluluk duyması gereken, insandan sorumlu olduğunun bilincini taşıyanlar böylesi bir tuhaflığa düşmezlerdi. Bu, ne kanmayla ne da başka nedenlerle izah edilebilir.

Emperyalizm ile Siyonizm’in gözünde insan, insan olarak görülmez. Amerikan emperyalizmi veya Amerikalı daha baştan beri işgal ve sömürge ruhunu taşır. Aslında o, bunu İngilizlerden, Fransızlardan, Avrupa’nın diğer sömürgecilerinden görevi devraldıktan sonra onları da kenara itti. Onlardan daha çok ileri gitti. Kalınan yerden itibaren hız kesmiyor.

Emperyalizmin özünü ve ruhunu kavramak istemeyenler onlarla uyum içinde olmaya bakarlar. Onların yaptıklarına karşı olsalar bile ses çıkaramazlar. Yoksa kendilerini bir başka yerde bulurlar.

Filistinlilerin veya mazlumların insan olmadıkları, olmamaları gerektiği duygusunu başarıyla oluştururlar. İnsanların, deyim yerindeyse gözlerini perdelerler, işitmelerini engellerler, kendilerine özgü bir dünya oluştururlar. Bu dünyayı üstelik sevimlileştirirler. Bir emperyalizm dalgası olan Kuzey Afrika savrulmasına “Arap Baharı” denildi. Safdil Müslümanlar insanlığın belli kesimi bu dalgada yer aldılar, benimsediler ve hatta özümsediler.

Ellerinde kendilerini savunacak taş ile topraktan başka nesnesi bulunmayan bu mazlumların üzerine bombalar yağmaya devam ediyorsa, çocuklar, kadınlar, siviller ölüyorsa bunun adı ne ateşkes ne de barış olur. Olsa olsa emperyalizmin gerçek yüzü olarak tanımlanır. Elleri kolları bağlanmış olan bu insanların yaşamakta oldukları onların gözünde bir hiçtir. Yani onlar insan bile değildir. Böyle olunca da savaşın, saldırganlığın ne anlama geldiği anlaşılıyor.

 Zorlukları göze almayanlar, geleceğe dair özgürlüklerinden söz edemezler. Buna hazırlık içinde de bulunmazlar. Teslim olurlar, güdülmeyi seçerler. Bunu yaparlarken sadece kendilerini değil insanlığı genel anlamda böylesi bir yola sürüklemiş olurlar.

İnsan olma bilincinde insan olma erdeminden vazgeçmezler. İnsanlıklarını yitirenler, birer vahşi varlığa dönüşenler ancak şeytanların ve onların uzantılarının kulları konumundadırlar. İnsana değer vermeyen kendine özgü bir sınıf seçen ırkçı insanları gene insanlık konumunun dışında şeytani olan bir alanda değerlendirme durumunda kalıyoruz.

Kimi insanları çeşitli nedenlerle insan olarak görmeyenlerin zihin dünyalarını şeytanlar işgal etmiş, şeytanlaşmışlardır. Amerika, Siyonizm ve bunların uzantıları, eksenlerinde bulunanlar ancak kendileri gibi olurlar. Aziz insanlar ise bunların dışındadır.