Gerçekte, dünya gurbetindeki zorunlu, ahiret yolcularıyız. Farkında olsak da, olmasak da yolcularız... Yolcu olmayan yok. Bu dünya da bize konak/misafirhane/han... Dünyada kimse kalıcı değil. Dünyaya gelişimizin adı doğum. Gidişimizin/dönüşümüzün adı da ölüm/vefat. Ölüm/vefat bir “yok oluş” değil. Başka bir hayata geçiş... Berzah... Ahiret, dünya sonrası sonsuz hayat...
Yolculuğun başlangıcı da, sonu da var. “O’ndan (C.C.) geldik; O’na (C.C.) döndürülüyoruz. “İnnalillah...”
Tevbe/112. ayet-i kerimede seyahat edenler/yolcu gibi yaşayanlar yorumu da var. Resulullah (S.A.V.) da, “Dünyada, gurbetteki bir yolcu gibi yaşamayı” tavsiye buyurmuş.
Ölüm veya ahiret yokmuş gibi yaşamak gafletindeyiz. “Dünya muhabbeti, hataların başıdır” (S.A.V.) gerçeğine, uyarısına rağmen...
Bu dünyada; kamera (yazıcı melekler) gözetimindeki yolculuğumuzda, günah veya suç ne kadar mümkün olur?
Bedenimiz ruhumuza binek/elbise. Ruhumuz/can kuşumuz beden kafesinde tutsak. Ölümle kafesten uçar... Hem beden hem de dünya kafeslerinden...
Yolculuğun güvenli ve güzel geçmesi için: Güneşe, elektriğe, akla/gözün ışıklarına muhtacız. Ayrıca haritaya, pusulaya, rehbere ve azığa muhtacız. Işık ve harita bizim için Kur’an ve Sünnet. Aklımız pusula, sermayemiz ömür, rızkımız takva, rehberimiz Kitap olarak Kur’an, insan olarak da Resulullah (S.A.V.)’tır ve mirasçıları da ulema, evliya...
Yoldaki düşmanlar; nefis, şeytan, dünya, tağutlar vb... “Düşmanlarla cihad etmek, teslim olmamak en üstün amellerdendir.” (S.A.V.)
Şeytan da, nefsimiz de, bizi, daha çok dünyalıklarla aldatır. Yolculuk bilinciyle yaşarsak, dünyalıklar ayağımıza bağ olmaz; yoldan da çıkmayız.
Tevhidin dışındaki yollara çağıran şeytandır, tağuttur. İslam’ın dışındaki tüm dinler, yollar, ideolojiler, düzenler batıldır. Ve bunlara çağıran, yönlendiren de şeytandır.
Yolculuğumuz; yokluğumuzdan varlığa geçirilmemiz/yaratılmamızla beden kalıbımız topraktan/çamurdan tasvirle, İlahi nefhanın üfürülmesiyle/atamız Adem (A.S.)’ın ruhla hayat bulması ve sırtından zürriyetinin çıkartılması ve kulluk sözleşmesinin akdi ile başlamış. (Araf/172) Ve tekrar atamızın sırtına döndürülmüşüz Adem atamıza eş olarak da, ondan Havva anamız yaratılmış, onların evliliğiyle dünyaya doğmuşuz. Düşmanımız iblisin/şeytanın kandırmasıyla cennetten indirilmişiz. Bu sıkıntılı yolculuğumuzun güzel geçmesi için gönderilecek hidayetçi Kitap/elçilere uyulması gerektiği de bildirilmiş. (Taha/123) Aksi takdirde/İlahi mesajlara, elçilere uyulmadığındaysa “dar bir hayat” uyarısı yapılmıştır. (Taha/124)
Yolculuk çok meşakkatli... “Yeteri kadar” dünyalık, Furkan, Burhan (S.A.V.) ile takva azığına/elbisesine muhtacız.
Şeytan, doğru yolun üzerine oturarak, bizi sağa-sola/yanlış/sapık yollara çağırıyor.
Rabbimiz şaşırmamamız, sapmamamız için mesajlarını iletmiş. Namazda/ Fatiha’da doğru yol duasıyla, yanlış/batıl yollara sapmaktan koruması dileğimizi tekrar ettiriyor.
En’am /153. ayette Rabbimiz Kendi yoluna davet ediyor. Öteki yollara sapmaktan uyarıyor. Bize, iki yolu da gösteriyor/bildiriyor. Seçme yeteneği vererek, bizim doğru seçenekte bulunmamız emredilmiş, düşmanımız olan şeytanın bizi saptırmaması için de uyarılmışız. Fatiha/5, En’am/153, Yasin/4, 60-61. ayetlerde yolların farkına dikkat çekiliyor.
“Yolda gafletle oyalanmayın.” (Necm/57-61) buyurulmuş.
Rabbimiz; Hz. Adem (A.S.) atamıza Havva anamıza ve iblise/şeytana “cennetten inin!” emrinden önce, yeryüzünde sıkıntılı bir hayat/ yolculukla deneneceğimizi, bu yolculuğun güvenli ve güzel sürmesi için de düşmanımız olan şeytana uymamamız, gönderilecek mesajlara/hidayetçi Kitap ve elçilerine uymamız gerektiğini, aksi takdirde dünyanın bize “dar” olacağı, sınavı da, dünya ve ahiret mutluluğunu da kaybedeceğimiz uyarısında bulunmuştu. (Taha/123, 124)
Yolculuğumuzun yeryüzü durağında, önümüzde birçok yollar var. Bu yollardan sadece bir tanesi “sırat-ı müstakim”/İslâm/tevhid/hak/doğru olup, öteki yolların da yanlış/batıl olduğu (sapıkların, gazaba uğramışların vb.) (Fatiha/5) bize bildirilmiş ve akıl ve irade/seçim yeteneklerimizle de özgür bırakılmışız. İster doğru yolu/şükür/takva/tevhid/İslâm seçeriz; dilersek ötekilerini seçebiliriz. (Bakara)
Yolculuk güvenli olsun, güzel olsun için, bize nur (Kur’an) ve burhan/delil/rehber (Kitap ve insan/peygamber hidayetçiler) ile akıl, irade, göz, kulak... nimetlerini de ikram ve İhsan etmiş, Rabbimiz... (Nisa/174)
Şeytan da doğru yola yönelmemizi önlemek için bizi doğru yolumuzu keserek, sağa-sola, öteki yollara çağırır. Yeminini yerine getirmek, bizi ateşe yöneltmek ister. Tevhidin/İslâm’ın dışındaki yollara/dinlere çağırır; onları doğru, tevhidi/İslâm’ı da yanlış göstermeye çabalar. Elçiler nasıl doğru yola/tevhide/İslâm’a çağırıp rehberlik etmişlerse, şeytan da tam tersini yaparak, düşmanlığının gereğiyle çabalar.
Gerek tağutlar gerekse şeytanlar insanları “kendi doğruları”na çağırırlar.(?!) Onlar, İslâm’ın değil de, çağırdıkları yolların doğru olduğunu söylerler. Firavun, kavmine, kendi yolunun doğru olduğunu söylüyordu. Kimse kimseyi “ben sizi yanlışa götürüyorum, çağırıyorum” diye kandırmıyor ki? Dünyadaki yolculuklarımızın sonunda hangi yola girmişsek, onun ahiretteki devamına gitmiş olacağız. Cennete de, cehenneme de giden yollara, dünyadaki yollardan gidiliyor.
Tek başına olduğumuz mekân ve zamanlarda da yalnız değiliz. Meleklerimiz, şeytanımız, nefsimiz bizimle birlikteler. Allah Teâlâ, zaten her yer ve zamanda bizimle beraber. İlahi kamera karşısındayız. (Kaf/17-18) Bu bilinçle yaşayabilirsek (ihsan) yolculuğumuz güvenli geçer ve sonumuz da güzel olabilir.
“Günahları, malayaniyi (yararsız şeyleri) terk edin”, “Salih amellere koşun; hayırlarda yarışın”, “Ahiret hayatını dünya hayatına tercih edin”, “Şeytan ve dünya hayatı sizi aldatmasın” emir ve tavsiyeleri var.
Rabbimizden, dünya hayatımızı bir yolcu bilinciyle, sevinçle sonlandırmasını dileyelim, vesselam.