İnsan, elinde ister bıçak tutsun ister kalem… Elimize onu kimin verdiği, ne için tuttuğumuzdur önemli olan. Kimi elin tuttuğu bıçak öldürür. Kimi elin tuttuğu bıçaksa “neşter” olur, yaşatır. Katilin elinde suç aleti, cerrahın elinde şifa vesilesidir bıçak. Ama birisi insanın canına kasteder, diğeri hayata pencere açar. Bıçak, keser! Cerrahın elinde de, katilin elinde de keser… Kesici olan bu aletin yapabileceklerini bize gösteren, kullanım amacıdır.

Kalem de bıçak gibidir; kimi elde hırpalar, yaralar, hatta öldürür. Kimi elde de umuda çiçek açtırır… Heyecanı biçimlendirir; geleceğin kapısını açar insana. Kimi elin tuttuğu kalem yalanı, iftirayı besler, kimi elde ise gerçeğin tek güvencesidir. Kimi elde öfke ve nefret yazar, kimi elde ise aşk ve tutkuyu. Kimi elde “batıl”ı yazar, kimi elde Hakk’ı… Her kalem yazar ama ne yazar!? Kalemin hangi kalem olduğu değil; hangi amacın harflerini kullandığı, hangi amacın kelime ve cümlelerini yazdığı önemlidir… Kaleme mana veren de yazdığıdır zaten. Belirleyici olan araç değil, amaçtır. Eğer ne istediğini bilmezsen bir bakarsın istemediğin bir sürü şeyin olmuş, bu dünyada. Bir amacın olacak arkadaş! Amaç, hem düşüncelere hem de eylemlere istikamet verir. Ve unutulmamalıdır ki; istikameti muhkem olanın sıratı da müstakim olur.

Amaç ve yön kelimeleri bana “aynı” kelimeler gibi gelir. Çünkü amaç yön ile, yön de amaç ile tamamlanır.

***

Su, tarih, yıldız, zaman, ömür, fikir… Her şey akar…

Ve insan akar.

İnsan, nesil ırmakları olur akar.

Mesele sadece akmak değil… Zamanla birlikte, insanla birlikte; iyilik de akar, kötülük de çünkü… Hakk da akar, batıl da akar çünkü… Savaş da akar, barış da… Kölelik de akar, bağımsızlık da… İzzet de akar, ihanet de… Önemli olan neyle, kimle, ne için aktığınızdır… Ne olarak, nereye aktığınızdır. Nereye akıyor oluşumuz; nereye varacağınızı, hangi denize döküleceğinizi de belirler, bir ırmak misali.

Millî Gazete’miz de yarım asırdır akıyor; fikriyle, nesliyle, Millî Görüş’üyle…

51’nci yılımızdayız bugün.

Yarım asrı tamamladık, şimdi asrın yolunda, asrın yürüyüşündeyiz.

Ne pahasına olursa olsun yol almak, yıl almak değil derdimiz. Her kalıba girerek, her kılığa bürünerek, her boyayı sürüp sürüştürerek yol alanların yolu değil bizim yolumuz. Bugün hepimiz üzülerek görüyoruz ki; maalesef gazetecilik günümüzde her kılığa bürünen, her kalıba giren, her boyayı sürüp sürüştürenlerin mesleği haline gelmiştir…

Millî Gazete, farklıdır: Yol açmışların, yola koyulmuşların… yol almışların… hatta yol olmuşların gazetesidir Millî Gazete… Sözüyle, yoluyla, istikametiyle gazetelerden herhangi birisi değildir Millî Gazete. Millî Gazete, parmak izidir! Millî Görüş’ün, Erbakan Hocamızın parmak izi!

***

Gazetecilik bir bakıma tarih yolculuğudur. Bu yolculukta zamana şahitlik edersiniz, yazdıklarınızla. Asra yemin eden Allah (cc) da asrı size şahit kılar… Hem siz yazarsınız hem de siz yazılırsınız….

Yarım asırdır, şeref ve izzetle yaptığımız bu şahitliği bir yarım asır daha yapma niyeti ve duasındayız 51’inci yılımızın bu ilk gününde.

Yıl dönümleri sadece güzel hatırlanmak, iyi anılmak için değil; güzel olanı yıl yıl geleceğe taşımak içindir. Bu, sadece iyi niyet ve dua değil, aynı zamanda kocaman bir fedakârlık ister. Güzel anılmak ve hatırlanmak kolaydır; ama Hakk’ı senelere, asırlara taşımak yiğitlik ister. Fırtınalar çıkacak, sen ayakta kalacaksın. Baskılar olacak, sen eğilmeyeceksin! Yıldıracaklar, bezdirecekler ama sen her seferinde yeniden diriliş muştuları söyleyeceksin. Sel vuracak, dağı taşı önüne katıp sürükleyecek, sen o sert akıntılara kapılmayacaksın… Kırmızı halılar serilecek önüne, her serilen kırmızı halıda yürümeyeceksin!.. Cazibe cazibe gelecekler üzerine, seni cezbetmek isteyecekler, sen kapılmayacaksın o sahte ışıltılara! Batılı, suret-i haktan göstermen istenecek, sen Allah’tan korkacaksın. Bala zehir katman için her şeyi yapacaklar, sen namusu temsil edeceksin. Karşı konulmaz teklifler olacak, sen ahlakı kuşanacaksın. Bu zamanda yolculuk çetindir, unutmayacaksın!..

Akıntının gazetesi, akıntının sözü olmak ayrı… Hakk’ın, hakikatin taşıyıcısı olmak ayrı.

Budur işte bizim iftiharımız. İftihar ediyoruz her bir günümüzle, her bir yılımızla… “Hamd” ile, şükür ile, teşekkür ile iftihar ediyoruz.

***

Bir mücadeledir dünyanın döngüsü… Yalanla doğrunun, Hakk ile batılın mücadelesi. Yalanın da, batılın da insan üzerinde normal şartlarda etki gücü yoktur. Fakat bugün yalan güçlü! Fakat bugün batıl güçlü! Unutmayın, yalanın gücü teşkilatlı olmasından gelir. Bugün yeryüzünde yalan güçlüyse, insanlık yalanın girdabında yönünü bulamıyorsa, bunun nedeni yalan karşısında doğrunun yeterince teşkilatlanmamasıdır. Yoksa hakkın, doğrunun yanında yalanın başını kaldırması mümkün değildir. Öyleyse yalan karşısında doğru olanı, zulüm karşısında adaletli olanı, çirkinlik karşısında iyi olanı, batıl karşısında Hakk olanı daha güçlü kılma yolunda hepimizin bir gayret borcu vardır… Yalanı ayakta alkışlamak yerine, yalanı manşetlerde baş tacı etmek yerine; süslü yalanları ayaklar altına almakla başlayacaktır her şey.

***

Küresel öğretidir: “Rüzgârın yönünü değiştiremiyorsanız, geminin yönünü değiştirirsiniz”. Rüzgârı, kaosu, krizi çıkaranların kurtuluş reçetesidir adeta bu motto. Cazip bir teklif gibi görünür ilk başta. Çözümse işte size çözüm!.. Fırtına yok, dalga yok, risk yok; meşakkatsiz ve zahmetsiz bir çözüm.

Dikkat ederseniz, mesele esasta yön meselesidir yine. “Geminin yönünü değiştir”!.. Aslında “Rüzgâra teslim ol” talimatıdır bu. Yoksa gemi batacaktır, batırılacaktır!... “Benden ol kurtul”, “Köle ol kurtul!” der gibi bir talimat... Tam da bugünkü dünya düzeni!.. Rüzgârsız bir deniz bahşediyor küresel dünya insanlığa: Kendi dünyasını, kölelik dünyasını, uşaklık dünyasını…

Yalan rüzgârına teslim olmadık şükür. Millî Gazete’mize “pusula” denmesinin nedeni de işte bu teslim olmayıştır. Dalgalı, rüzgârlı ve fırtınalı bir denizde ama kendi rotasında elli birinci yıl!

Her fırsatta “korkun” dendi bize… Fakat korkmamızı gerektiren sebeplerden çok, yürümemizi gerektiren sebepler daha fazlaydı. Şimdi mi!? Bu hız çağının şimdisinde koşmamızı gerektiren sebepler yürümemizi gerektiren sebeplerden de çok. Çok çalışmalıyız, daha çok koşmalıyız ve daha çok çalışmalıyız anlayacağınız!..

***

Kaygı! Endişe!?. Ya da korku!

Günümüzün diğer hapları.

Evet tabii ki, yarım asırda kaygılandığımız ve endişelendiğimiz o kadar çok gelişmeler yaşadık ki… Saklamadık bu kaygıları, endişeleri. Fakat korku çukurları da kazmadık ülkede. Sayfalarımızda endişe ve korku bohçalamadık… Manşetlerimizi çatarken, korku hapishaneleri çatmadık milletimizin başına. Öğrenilmiş çaresizlik duvarları yükseltmedik memleketimizde. Perdelenen gerçekleri de, sis altında bırakılanı da gösterdik. Dağın ardındaki tehdidi de anlattık on binlerce nüshamızda. Ama ne Millî Görüş’süz ne de umutsuz bıraktık okuyucumuzu.

***

Nasıl mı geldik 51’inci yılımızın 12 Ocak’ına?..

Cesurca yaptık işimizi…

İnsanımıza narkoz vermedik,

Sürekli yalanı çoğaltan bir fotokopi makinesi olmadık,

Faks makinesi ya da e-mail çıktısı olarak icra etmedik gazetecilik mesleğini.

Hiçbir kuldan ödül beklemedik,

Hiçbir güç bize, kurda kuzu postu giydiremedi.

Maddiyat için maneviyattan vazgeçmedik.

“Ne yaptıysam Allah rızası için yaptım, Allah rızası için yaptım” haykırışıyla bütün yürekleri titreten Erbakan Hocamızın beklediğini bekledik: Allah’ın rızasından başka gaye gütmedik.

HEYECANI TAŞIDIK YÜREKTEN YÜREĞE… UMUTLA YÜRÜDÜK SENEDEN SENEYE…

Bu davayı, bu heyecanı, bu umudu;

YARIM ASIRDAN, ASRIN DİĞER YARISINA DA TAŞIYACAĞIZ İNŞALLAH…

***

Yarım kalan her şey tamamlanmaya muhtaçtır…

Yarım asır da yarımdır… Hayat olur, iman olur, cihad olur ve inşallah “asra yürüyüş” de tamam olur... Niyetimiz hayırdır. Asır duamız, yüzüncü yıl duamız makbul olsun.

Bizden öncekilere, büyüklerimize Cenab-ı Allah rahmet eylesin… Allah (cc) bizi de şaşırtmasın; her düşündüğümüzde, her yazdığımızda, her konuştuğumuzda isabet nasip etsin… Bizden sonrakiler de istikamet üzere bir yol yürüsün…

Millî Gazete’mizin bütün emektarlarına, her bir çalışanımıza, temsilci ve dağıtıcılarımıza gayretleri ve fedakâr çalışmaları dolayısıyla can-ı gönülden teşekkür ediyorum. Özellikle de her şart ve zeminde Millî Gazete’sine sahip çıkan, bugün 51’inci yılımızın heyecanını yaşamımıza vesile olan, bu bayrak düşmesin diye neyi var neyi yok onu seferber eden siz kıymetli okuyucularımıza teşekkürü bir borç biliyorum. Millî Gazete, sesiyle ve sizinle güçlü…

Yarım asırlık istikametimizden aldığımız güçle asra yürüyüş yolculuğumuz müjdelere de vesile olsun…