Türkiye de her devrin adamı diye bir olgu vardır.

Siyasi otorite değişse, farklı aktörler ve siyasi görüşler gelse bile her

devrin adamı her daim revaçta olagelmiştir. O, öyle bir öngörünün(!) sahibidir

ki, hiçbir zaman siyasi ve ekonomik güç odaklarının en yakınındaki koltuğu

kaptırmaz, gelen geçene bakmadan gemisini yürütmenin bir yolunu bulur. Gelen

ağam, giden paşam adamlarının varlığı, her iktidar değişiminin de sözümona bir

yeni dönemi müjdelediği safsatalarını da kaçınılmaz kılar.

Hakkı aliniz var beyefendi ,tüm diğer iktidarların

aksine zatınız devr-i iktidarı, yepyeni bir dönemin en müstesna pırıltılarıyla

en parlak yarınları müjdeliyor ahaliye türünden bir güzelleme, her devrin

adamı nın da bir özeti kabul edilebilir karikatürize  bir şekilde.

Son 10 senelik iktidar dönemi de hem her devrin

adamları ndan, hem de bu iyice eskimiş yeni propagandasından nasibini aldı.

Aslında, her devrin adamları eskiye göre biraz ağırlıklarını kaybettiler ve

yerlerini bu devrin adamları na bıraktılar demek daha doğru olacaktır. Önceki

dönemlerdeki tavır, (varsa) düşünce ve üsluplarını, Yeni (!) Türkiye ye uyduran

bu zevat-ı muhterem, gayet itici bir ekabirlik ve şımarıklıkla ahkam kesiyor,

ona buna saldırıyor, velhasıl-ı kelam resmen boşa oksijen tüketiyor. Yeni (!)

türkiye söyleminin arkasına sığınarak birden bire sahip oldukları makamları,

postları, imkanları ve gücü elden kaçırmamaya çalışıyorlar aslında. Yeni

deniyor ama bildiğiniz pespaye ve çürümüş bir kafa yapısı, önceden neyse bugün

de aynen öyle sürüyor. Aynı ilkel zihniyet sürdükçe aktörlerin değişmesi hiçbir

şeyi değiştirmez sonuçta.

Böyle olması da normal aslında. Kendisine herhangi bir

kimlik inşa edememiş, neyi savunduğuna, neye hizmet ettiğine, dünya görüşünün

tam olarak ne olduğuna hala karar verememiş bir zihniyet, olsa olsa ANAP

döneminin 4 eğilim absürdlüğü kadar oluyor işte. Bir yandan Büyük Doğu deyip,

öte yandan AB diyebiliyor, ikisinin birbirinin anti tezi veya açıkça zıddı

olduğunu ya bilmeden ya da umursamadan. Fikriyat anlamında koca bir hiç, bu

devrin alamet-i farikası olabilir.

Atılan nutuklarda söylenen birtakım (kerameti kendinden

menkul) hedefler veya çılgın(!) projeler boşa değil elbette. Ortaya fikri

manada hiçbir şey koyamadığınızda, sürüklediğiniz veya peşinizden gelen kitleyi

bir arada tutmanın da imkanı kalmayacak. Ortada herhangi bir dava, ideal veya

kutsal bir amaç da olmayınca, ya çıkar-menfaat ortaklığıyla ya da uçuk kaçık

söylemlerle bir heyecan dalgası oluşturmanız gerekiyor. Dava ve ideal de,

konjonktürel duruma ve dünyanın gerçeklerine aykırı olduğuna göre, elbette

çılgın projeler, hemen her yılın adıyla anılan birtakım hedefler havada

uçuşacak tabii. Ambalajı parlak ve yeni olunca, içteki çürüyen eski kafa

yapısını sürdürmek de kolaylaşıyor.

`70 li yılların memleketi resmen bir kaosa ve kargaşaya

sürükleyen o çatışmacı ve kamplaşmış atmosferi, ufak ufak oluşuyor yeniden.

Kasıtlı bir kamplaşma üslubu, kavgacı ve saygısız bir siyaset dili toplumu

gerdikçe geriyor. Sorumsuzca açıklamalar, toplumdaki çatlakları derinleştirecek

ve ayrılıkları körükleyecek hemen her söyleme başvuruluyor. Yeter ki, saflar

eskiden olduğu gibi sıklaşsın, toplum bir şekilde kamplaşsın. Siyasetin klasik

oy ve siyasi ikbal kaygısı, önceden neyse bugün de o. Bir gün milliyetçi

söyleme kayarsın, öte gün AB ci olursun, diğer gün dindarlara göz kırpıp, ondan

sonra liberallere mavi boncuk dağıtırsın. İlkesiz ve davasız bir siyaset nasıl

olabilirse, aynı o kadar olabilir bugün de.

Geçtiğimiz günlerde açıklanan 28 Şubat taki MGK nın

tutanaklarına bir bakın ve Erbakan Hoca nın sahip olduğu devlet adamlığı

vasfıyla geriye kalanlarınkini bir kıyaslayın. Erbakan Hoca nın devlet

ciddiyeti, bilinci ve gerçek manadaki devlet adamlığı, 28 Şubat kepazeliğinde

bile toplumu muhtemel kargaşalardan ve kaoslardan nasıl koruduğuyla sabittir.

Ondaki vizyon, öngörü ve ciddiyetin zerresinin kendisine Yeni (!) ünvanını

takanlarda olmadığı da gün gibi aşikardır.

Yeni (!) Türkiye deki tek yeni, müesses nizamın eski

aktörlerinin yerine gelen yenilerdir. Yoksa kafa yapısı da, hal ve tavırlar da

bildiğimiz eski köhneliklerdir.