Bir işlerine yaramasa, kullanacak bir alan bulup kullanamasalar ve tam olarak bir tanımını yapamasalar da sıfır sayısının rakamsal olarak ihtiyacını duyup şimdiki haliyle olmasa da bir sembol şeklinde ilk kullananların Mısırlılar olduğu söylenmektedir. Nasıl bir yaraya merhem, hangi eksiğin yerini doldurur gibi soruların yanıtı o sıralar muğlaktır. Ancak bir simge olarak kullanım gerekmiştir ki ezan, bayrak, minare vs. gibi üstünden çokça hamaset üretilebilen; karşıtlığının düşmanlık, yandaşlığının muhafazakarlık olarak anlaşılmadığı, üstüne methiyeler düzülmeyen, şiirler, şarkılar söylenmeyen ve en önemlisi herhangi bir kutsiyet atfedilmeyen bir şey, ‘simge’ olarak sıfır kullanılmıştır. Bu sayıyı ilk defa matematiksel bir rakam kabul ederek M.S. 632 yılında Hindistan’da, matematikçi ve gökbilimci olarak bilinen Brahmagupta kullanmıştır. Şu andaki haliyle sıfır sayısının kullanılmasını sağlayan kişi M.S. 830 yıllarında Fars kökenli matematik ve gökbilimci Ebu Abdullah Muhammed bin Musa el-Harezmî’dir. Cebir’in babası olarak kabul edilen Harezmî, Hindistan’da bulunduğu dönemde Brahmagupta’nın çalışmalarından etkilenmiş ve bu sayıyı geliştirerek kullanmış, sıfır ve diğer dokuz rakam ile aritmetik işlemlerin nasıl yapılacağını “Kitab-ul-Muhtasar fil-Hisab-il-Hindi” isimli orijinal hali Cambridge Üniversitesi Kütüphanesinde mahfuz kitabında adım adım göstermiştir. Tüm bunlara dayanarak söylenegelmiştir ki sıfırı Müslümanlar bulmuştur. Nerede, ne zaman ve nasıl buldukları hususunda çok fazla malumata girmeden ‘e işte Harezmî’ deyip işin içinden sıyrılmak bu toprağın güzel insanlarının meşhur taktiğidir.

Sıfırı bulmak ve insanlığa güzide bir armağan olarak sunmak elbette takdire şayandır. Gel gelelim patentini almış ve tüm kullanım haklarını elinde bulunduruyormuş gibi davranmak çok da insani olmasa gerektir. Dahası herhangi bir kullanıma fırsat bırakmadan, sadece ben kullanacağım derdiyle sahip çıkmaya çalışmak hamasetin yahut bencilliğin biraz fazlasıdır. Belki kullanım kotası yoktur ama daha hiç de eskimemişken tutup sıfırı tüketmek yine bu toprağın güzel insanlarının harcıdır. Her anlamda sıfırı tüketmek ve üstüne dibini sıyırmaya kalkmak sünneti seniyyeyle alakalandırılamaz.

Zamanın hızlı akışına aldanıp geriye dönüp bakmamak kadar, sürekli geri dönüp geçmişteki ihtişam yahut başarı olarak sunulanla avunmak da insana kendini unutturur. Kendini unutan, değil herhangi bir doğrunun, vahyin muhatabı olmaktan dahi çıkar. (Necip Fazıl bunu ‘Kendinden geçmek iman, kendinde olmak küfür’ dizesiyle çok güzel manipüle etmiştir. Manipülasyon hususunda son derece başarılı olan Fazıl, kendince iman tanımı geliştirmiş, Allah’ın insanı muhatap aldığı kendinde olmaklığı yahut kendine gelmeyi küfre yormuştur.)  Kendini unutmayı başarabilen insan ya maziyi sığınak addedip kendince gizemli ve muhteşem kurgulara kendini bırakır yahut daha yaratıcı ve girişken davranıp komplolar kurar. Bu en azından yaşadığı anı güzelleştirecektir de insan sadece ânı yaşayan bir varlık olmasa gerektir. İşte bu toprağın güzide insanları genel olarak buna tav olur; mazisiyle, kendisinin değil atalarının yaşadıkları zaman dilimleriyle avunup onu fena halde kutsallaştırır. En az sıfır kadar kutsaldır mazi. Ancak avuna övüne, paylaşım hususunda ihtilafa düşülen bir miras gibi tüketilir. Sonra şimdiki zamanı saçma sapan komplolar çağı haline getirtir ki Almanya’da sıradan bir işçi olarak çalışmakla Almanya’yı, yurdundan çıkmak zorunda bırakılanlar dolayısıyla Amerika’yı fethettik zannettirir.

Elbette ortada bir sıfır varsa onu dahi sonuna kadar kullanan ve tüketen bir milletten ne beklenir ki diye söylenemez. Başka sıfırlara da imkan vermek, yoksa, hiç olmamışsa icat etmekten, üretebilmekten söz edilebilir. Tarihin bilgisini, bilginini, medeniyetini bilmek yeni ve henüz söylenmemiş olanı söylemek, yapılmamış olanı yapmak adına elzemdir. Ancak onlardan herhangi birine takılıp kalmak avuntuyu da aşıp mükteseb olanı tüketmektir. Şimdiye kadar cepten yiyenler, cebindekilerin çoktan tırtıklanmış olduğunu fark ettikçe niye sözleşmeli atandığını sorgulamadan dağa bayıra tayin edilen öğretmenler gibi haram helal dengesine çark etmek zorunda kalır. Ortalık güzelim hakların haram edilmesinden, faturanın yükseğinden, marketin pahasından; yani ki almaya, güya ihtiyaca binaen sürekli almaya dair şikayetten geçilmez. Sıfır tükenebilen bir şeydir.