Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimiz’e, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.
Millî Görüş tarihinde bazı insanlar vardır ki; birçok insan, onların rehberliğinde, ifade ettikleri gerçekler ile müstakim olan yolu bulur ve orada yürümeye devam eder. Ben 1969 yılında Ordu İmam Hatip Lisesi’nde okumaya başladım. Millî Görüş hareketinin başladığı yıllar. 26 Ocak 1970'te Millî Nizam Partisi kuruldu. Bu parti, milletimiz nezdinde büyük bir ilgi görünce 20 Mayıs 1971 tarihinde kapatıldı. Millî Nizam kadroları 11 Ekim 1972'de, Millî Selâmet Partisi’ni kurdular. Millî Selamet Partisi, 14 Ekim 1973 seçimlerine katıldı ve 48 milletvekili çıkardı. Millî Görüş hareketinin tanıtma gücü olarak Millî Gazete, 12 Ocak 1973 tarihinde yayın hayatına başladı. Bu gazete yayın hayatına başladığı günden itibaren, milletimizin ve gençliğin hakka dönüşünde bir mektep oldu. O dönemde genç neslin okuduğu yazarlardan birisi de hiç şüphesiz Abdülkadir Özkan’dı. O, bizim Mehmet Fahri diye tanıdığımız, zevkle okuduğumuz bir gönül ve dava insanıydı. 1989 yılında Ankara’ya geldiğimde Millî Gazete Ankara bürosunda tanıştığım ender isimlerin başında gelir. Ferhat Koç, Zeki Ceyhan, Abdülkadir Özkan, Mustafa Yılmaz, Mustafa Kurdaş… Akıncılar davasından hüküm giymiş Abdülkadir Özkan abimiz, hapse girmeden önce Erbakan Hocamızla vedalaşmak için Ankara Balgat’a gelir. Hocamızla görüşür ve helallik ister. Erbakan Hocamız ona, bu davaya yeniden itiraz edilmesi gerektiğini, ona teslim olmamasını ve Millî Gazete’deki görevine devam etmesini ister. Ve Abdülkadir Abi, Erbakan Hocamızın telkin ve teklifine uyarak Millî Gazete’deki görevine devam eder. Gerçekten akıncılar davasına itiraz edilir. Dava bozulur ve Erbakan Hocamızın sözünü dinleyen Abdülkadir abimiz de cezaevine girmekten kurtulur. 1989 yılında tanıştığımız Abdülkadir Özkan abimizle vefatına kadar samimi münasebetimiz devam etmiştir. İlahi takdirin bir sonucu olarak, yazılarını okuyarak büyüdüğümüz Abdülkadir abimizle birlikte Millî Gazete’de yazmayı nasip eden Allah’a hamdeder, şükrederiz. 24 Kasım 2025 tarihinde vefat ederek, ebedi âleme göç eden Abdülkadir abimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederiz. Mekânı cennet olsun…
YAZANLARDAN OLMAK
Yazmak çok kıymetli bir şeydir. Hele Millî Gazete’de yazmak çok daha kıymetlidir. Biz Abdülkadir abimizi bu yazılarından tanıdık ve yararlandık. Bir atasözü vardır; “ilim bir avdır, o avı muhafaza etmek ise yazmaktır” diye. Abdülkadir abimiz, Millî Gazete hikâyesini yine Millî Gazete için yaptığı bir röportajda şöyle anlatıyor: "Gazeteciliğe 1 Haziran 1970 tarihinde Ankara’da Rüzgarlı Sokak’ta Memleket Gazetesi’nde başladım. Millî Gazete’nin kuruluş yıllarında Ankara Bürosu Rüzgarlı Sokak’taydı. O bakımdan gazetenin temsilcisi Abdullah Lelik ile meslektaş olarak tanışıyorduk. Daha sonraları bu tanışıklık bir dostluğa dönüştü. Bu bakımdan Rüzgarlı Sokak'ta çalışıyor olsam da yolum Kızılay’a düştüğünde Millî Gazete Bürosu’nu da ziyaret ederdim. Yine benzer bir durum yaşandı, Kızılay’a geldiğim bir gün Millî Gazete Bürosu’na uğradım. Her seferinde olduğu gibi sohbet koyulaştı. Elbette bunda fikirlerimiz özellikle siyasi anlayışımızda farklılık olsa da inanç beraberliğinin yaklaştırması etkiliydi. Gerçi ben o zamanlar siyasi olarak Millî Görüşçü değildim ama karşı da değildim. Sohbetimiz sürerken Hasan Aksay Ağabey geldi. İkili sohbetimiz üçlü oldu. Sanıyorum bir saati aşkın sohbetin sonunda Hasan Ağabey, Erbakan Hocamın bir haftalık Doğu gezisine çıkacağını, Millî Gazete adına takip edip edemeyeceğimi sordu. CHP-MSP koalisyonu devam ediyordu. Hocam da başbakan yardımcısı idi. Böyle bir konu gündemimde yokken gelen teklif beni biraz şaşırttı. Çünkü Abdullah Lelik’i önceden tanıyordum ama Hasan Ağabey’i gıyaben tanıyordum; ilk defa karşı karşıya gelmiş, sohbet etmiştik. Hep gazetecilik deyince aklıma muhabirlik gelirdi. Meslekte 4 yılı geride bırakmış olmama rağmen, bir liderin peşinde yollara düşmemiştim. Daha önce çalıştığım gazetelerde böylesine bir muhabirlik yapmamıştım. Teknik sekreter (şimdilerde editör diyorlar), yazı işleri müdürlüğü gibi görevler yapmıştım. Bu bakımdan benim için bu muhabirlik bir ilk olmuştu ve gazeteciliğin muhabirlik olduğu düşüncemi pekiştirmişti. Çünkü gezimiz bir hafta devam etmiş; Bitlis, Van, Hakkâri ve ilçelerini içine alan bir geziydi. Bir hafta boyunca her gün haberim manşette idi. Bunun yanında gezi izlenimlerimi de notlar halinde İstanbul’a iletiyordum. Bu notlarım da aynen çıkıyordu. Hâlbuki İstanbul’daki arkadaşların bazılarını gıyaben tanıyordum ama karşılıklı tanışıklığımız yoktu. Buna rağmen bilinmeyen bir kişiye gösterilen bu yakınlık beni çok etkiledi. Bu arada Erbakan Hocam ile de ilk defa bu gezi vesilesiyle yakın olmuş, tanıma imkânı bulmuştum. O güne kadar hakkında söylenenlerin yanlış ve yalan olduğunu da bu gezi vesilesiyle öğrendim. O günlerde Adalet Partisi yanlısı gazetelerde her gün birtakım yalan yanlış haberler veriliyordu. Toplumun çoğu da Erbakan Hocamı bu haberlere göre değerlendiriyordu. Gezi bitti, Ankara’ya döndük. Döner dönmez Hasan Aksay Ağabey, “Bizimle çalışır mısın?” deyince zaten çalışmaya başlamıştım bile. “Evet’ dedikten sonra siyasi olarak farklı düşündüğümüzü, bu bakımdan ileride bir yanlış anlama olabilir endişemi dile getirdim. Bu endişem karşısında Hasan Aksay Ağabey’in “Fikriniz size ait, bize yaptığınız iş önemli” deyince o anda gönülden gönle bir etkilenme olduğunu hissettim. İşte o günden bu yana 48 yıl geçti, birlikteliğimiz devam ediyor.”
MİLLÎ GAZETE
Abdülkadir Ağabey, Millî Gazete için; “Ben burada bir aile edindim” diyordu. Gerçekten Millî Gazete bir aileydi ve Abdülkadir Özkan da bu ailenin ağabeyi idi. Selam hidayete tabi olanlara…