Rafah diye bir yer vardı. Güney Gazze’deydi. Artık yok. Bombalandı, yıkıldı, yerle bir oldu. Gözün alabildiğine bir yıkım. Taş üstünde taş kalmadı.
O fotoğrafa baktınız mı? Hani şu içimizi buz gibi eden, devasa enkaz görüntüsüne… Orada insanlar yaşıyordu. Kadınlar, çocuklar, bebekler… Şimdi kim bilir neredeler? Kaçı hâlâ nefes alıyor? Kaçı o yıkıntıların altında sessizce can verdi?
Ve biz?.. Biz bayram tatilindeydik o fotoğraf telefonlarımıza düştüğünde. Otellerde, yazlıklarda, kahvaltılarda… Rafah yıkılırken, Gazze yok olurken biz serpme kahvaltıdaydık. Sahi, neyin bayramını kutladık biz? İçimiz yanarken nasıl gülümsedik? Yoksa içimiz yanmıyor muydu? Birbirimizi mi kandırıyorduk, yoksa nefsimizi mi?
Belki de asıl bayram onlarındı. Onlar direnişle, şehadetle yaşıyorken bizler yaşayan ölülere döndük. Vicdanlarımızı çoktan gömdük. Gazze için yapılabilecek çok şey vardı, var hâlâ. Ama hiçbirini yapmadık. Hâlâ da yapmıyoruz.
İslam ülkelerinin yöneticilerinden bir adım bekliyoruz. Liderlik, duruş, cesaret... Ama onlar hesap yapıyor. Reel politik diyorlar, diplomasi diyorlar, ticaret dengeleri diyorlar… Ve susuyorlar. Peki biz? Onlardan farklı mıyız? Biz de aynı sessizliğin ortağıyız. Çünkü biz de onları harekete geçirecek hiçbir ciddi girişimde bulunmuyoruz.
Amerika’da, Avrupa’da İsrail’e destek veren şirketler ifşa edilince gururla paylaşıyoruz. Microsoft protesto edilince alkışlıyoruz. Ülkemiz sınırları dışında Filistin dostları tutuklanınca ayağa kalkıyoruz, kendimizce had bildiren mesajlar yayınlıyoruz. Sosyal medyada yazdığımız sert birkaç cümle kimin hangi zulmünü engelleyecekse!.. Ama kendi ülkemizden İsrail’e giden konteynerleri, demir yüklü ticaret gemilerini sorgulayanlara dava açılıyor. Filistin için ayağa kalkanlar, ses yükseltenler terörist muamelesi görüyor, tutuklanıyor. Daha iki gün önce Mavi Marmara gazisi Fevziye Şenoğlu, “İsrail’le tüm ilişkiler kesilsin” dediği için gözaltına alındı. Biz Microsoft’tan istifa eden İbtihal Abou El Saad’ı alkışlarken… İbtihal’in sesini yükseltirken Fevziye’nin sesi neden rahatsız ediyor bizi?.. Bu nasıl bir ikiyüzlülük?
Amerika yaptığında işbirlikçilik, biz yaptığımızda “devlet aklı” mı oluyor? Vicdanın coğrafyası mı olur? Adaletin çıkarı mı olur?
Halklar olarak ciddi ve kararlı bir duruş sergilemezsek, yöneticileri kim harekete geçirecek?
Hiçbir şey yapamıyorsak boykot yapalım dedik. Onu da yanlış anladınız. Ya da işinize öyle geldi de bir cips paketinden, bir kahve bardağından ibaret gördünüz. Boykot dediğimiz şey bir kahve markası meselesi değil. Boykot, bir bilinçtir. Bir direniş biçimidir. Boykot bir duruş meselesidir. Gerekirse kahve de içmeyiz. Ama asıl mesele kahve de değil. Asıl mesele İsrail’e gönderilen demir, çelik, yakıt gibi maddelerde. Gazze bombalanırken o bombaların hammaddesi buradan gidiyorsa, bizim kahve boykotumuz bir vicdan makyajıdır sadece.
Biz boykot derken bizimle alay edenlere ne demeli peki? “Bir şey değişmez, boykotla bir sonuç elde edilmez” demişlerdi. Şimdi size dokunulunca mı kıymete bindi boykot? Demek ki istenince oluyormuş. Hoş bunu da beceremediniz ya, bunu da kendi reel politiğinize kurban edip boykot gibi bir eylemi baskı mekanizmasına dönüştürdünüz ya… Fakat anlıyoruz ki canınız yanınca harekete geçebiliyormuşsunuz. Ama bebekler ölürken üç maymunu oynuyordunuz…
Öte yandan dindar mahalleye ne demeli? Cihadı bir kahve bardağından ibaret gören, ümmet selfiesiyle boykot hatırası yapanlara? "Filistin’e dua ettik" diye avunuyorlar. Avunmak değil, unutmaktır bu. Şuursuzlukla süslenmiş bir duyarsızlık. Bebekler ölürken, kahveyle cihat edenler hangi akla hizmet ediyor?
İki mahalle de sınıfta kaldı. Birinin boykotu çıkarına, diğerinin duaları keyfine. Ortada Gazze yok oluyor. Gerçek bu. Siz hâlâ kahve peşindesiniz, hâlâ birbirinize laf yetiştiriyorsunuz. Bir şehir yıkıldı ama biz hâlâ mahalle hesabındayız.
Bu kadar büyük bir zulüm olurken, bu kadar sessiz kalabiliyor olmak… Bu nasıl bir insanlık? Bu nasıl bir iman? Bu nasıl bir bilinç?
İsrail mi daha zalim, yoksa bu zalimliğe sessiz kalan koca ümmet mi?
Evet, haksızlık kimden gelirse gelsin karşı durmalıyız. Ama biz hâlâ seçici bir adaletle, mahalleye göre ahlak geliştiriyoruz. Bu ikiyüzlülükle kurtuluş yok.
Rafah yok oldu. Peki ya bizim insanlığımız?