Gazze halkının kendisini, Kudüs ve hatta tüm insanlık için feda etmesinin üzerinden tam 2 yıl geçti. Resmi rakamlar diye başlayan cümlelerdeki şehit sayısını söylemeye bile utanırken, aslında ulaşılamayan şehitlerin sayısının resmi rakamların kat be kat üstünde olduğu bir gerçeklikle yüz yüzeyiz. Her anı farklı değerlendirilmesi gereken her vakası ayrı ibret alınması gereken bir süreç yaşandı. İmtihanı onlar kazandı. Bir toplumun öle öle nasıl zafer kazanabileceğini bize gösterdiler. Biz ise seyrettik sadece seyrettik. Nasıl aciz, nasıl suça ortak olduğumuzu aynalara bakarak itiraf edemedik.
Bu bir samimiyet testi… Bu test de ben samimiyim demekle geçilmiyor. Çünkü samimiyet bir eylemsellik gerektiriyor. Eylemsellik yoksa sözde bir samimiyet riyadır yani iki yüzlülüktür. Açıkçası kendim dâhil herkese söylüyorum. Herkes üstüne alınsın, herkesin zoruna gitsin. Herkes sınıfta kaldı.
Duyarsızları, umursamayanları, oh iyi oluyor diyenleri dikkate almadan olayı değerlendirmek lazım. Zaten sorun bu kesimlerde değil. İllaki bu katliama bir bahane bulacak çocuk ölülerini gördüğünde üzülüp sonra kendisinin veya bu zehirli düşüncelerin inşa ettiği yalanlara tutunacak. Asıl meselemiz popüler ifade ile duyar kastığını iddia edenlerle… Siyasal, sosyal veya ekonomik kaygıları ve çıkarları ile Gazze’ci kesilenler meselenin üzerlerine oturmadığının da farkındalar. O yüzden Gazze eyleminden sonra kahrolsun demekten yorulduğu için çıkıp malum kahvecide dinleniyorlar. Bu kişilerin tavrı bir çeşit fecaat da sadece bu kişiler mi yanlış yapan? Gazze savunuculuğu benin tekelimdedir, en çok Gazze’yi ben savunurum diyerek de kendine bir konfor alanı oluşturup kendisi dışındakilere saydırma aracı olarak süreci kullananlar da var. Çokça yazdığımız gibi: “Herkes başkasının putuna İbrahim.”
Gazze konusunda farklı kesimlere ulaşmak yerine asıl olayın büyüklüğünü ve tehlikesini anlatmak yerine yankı odalarımızda etkinlik yapar olduk. Oh en çok biz bağırdık, oh en çok biz kahrettik, oh en çok biz başkalarını işbirlikçi, Siyonist, İrancı, bayrak düşmanı vs. vs. ilan ettik sonra evimize gidip gönlümüzün rahatlığı ile ekranı açıp soykırımı seyretmeye devam ettik. Bir kısmımız cihat yaptığını sandı, bir kısmımız devletini savunduğunu sandı. Ama işin özünde hiçbir şey olmadı. Özdemir Asaf, Çizik şiirinde diyor ya;
“Geleceğim, bekle dedi, gitti.
Ben beklemedim, o da gelmedi.
Ölüm gibi bir şey oldu.
Ama kimse ölmedi.”
Durumuz kesinlikle bu işte ölüm gibi bir şey olduk ama ölen sadece Filistinliler… Bizler de Necip Fazıl’ın dediği gibi resmen hayat süren leşler olmuşuz.
Hep İsrail suçlu, hep Araplar suçlu hep, arazi satmışlar ya! Filistinliler suçlu, hep siyasal İslamcılar suçlu, hep HAMAS suçlu, hep iktidar suçlu, hep muhalefet suçlu, hep İran suçlu, hep Amerika suçlu, say say bitmez. Tek suçlu kendimiz değiliz. İlk başta kendimize adil olmamız lazım. Çuvaldızla başkalarını delik deşik ederken iğneyi de alıp elimize bu da bana aslında dememiz lazım, en azından…
Bakınız… Sumud filosu üzerinden bile benzer bir ayrışma sergilenmek isteniyor. Filoya katılanlarla ilgili niyet okuyuculuğu yapılıyor. Gidip de İsrail’in erken bıraktıkları ile geç gelenler arasında daha Gazze’ye ulaşmamışlarla, erken ulaşmışlar arasında bir ayrıştırma yaparak bir yere varılamaz. Açık ve net Sumud’a katılanların veya katılmak için can atıp 1 ay Tunus’ta bekleyen kimseyi ayrıştıramayız. Velev ki siz niyeti çok doğru okuduğunuzu iddia ediyorsunuz yine de buradan bir yere de varamayız. Hepsi birer kahramandır ve ablukayı kırmış İsrail zulmünü bir kere daha tüm dünyaya göstermişlerdir. Bu filolar bir şekilde HAMAS ile kurulan masanın en önemli nedenlerinden biridir. Zira bu filoların yola çıkması Siyonizm’in ve İsrail’in tüm ayarlarını bozmuştur. Yaşadıkları korku varoluşsal bir boyuttadır. Bu nedenle dikkatli olmamız gerekiyor. Özellikle bizim içerimizde son günlerde imzalayanlar döndü imzalamayanlar dönmedi gibi bir algı da inşa ediliyor. Bu artık ayrı yere gelindiğini bir en hafif tanımlama ile aşırı şüpheciliği göstermektedir ve ayıptır. Son olarak buraya ilk kafilede gelen kahraman kardeşlerimiz, abilerimiz, hocalarımız, amcalarımız olan isimleri tek tek yazmaya bile utanarak ifade etmeliyim ki gelin artık bundan vazgeçelim…
07.10.2025
Abdullah AYDIN