“Dünyada neler oluyor?” sorusuna verdiğimiz cevap biraz az veya eksik kalıyor. Gündemimizi sadece belli yerlere indirgeme kolaylığına kapıldığımızı düşünüyorum. Bu bağlamda örneğin cuma namazlarında bir yandan Gazze için dua ederken bir yandan da Doğu Türkistan ve diğer mazlum coğrafyaların anılması çok önemlidir. Esasında bunda belli etkiler var. Bunun en başında “bana necilik” bizi sadece sınırların içiyle, hatta sadece etrafımızla, hatta sadece şehrimizle, hatta sadece ailemizle, hatta sadece kendimizle ilgili konularda neler olduğunu önemseyen bireylere çevirmek istiyorlar. Bu da özellikle son 80 yıldır zorla kafamıza sokulmaya çalışılıyor. İşte bu da coğrafi ve tarihi körlüğe neden oluyor. Bu noktada asıl gündemimizi Müslüman ve mazlum coğrafyalara çeken ve oradaki sorunları çözme idealini ve özgüvenini veren Erbakan Hocamıza tekrardan Allah’tan rahmet dilememiz gerekiyor.

Hepimizin belli düzeyde bilgi sahibi olduğu bir ülke aslında Bangladeş… Mazlum coğrafyalarımızdan biri… İsmi ne olursa olsun Hindistan, İslam hâkimiyetinin bir ana unsuru iken emperyalistlerin Hindistan’ı karıştırması ve bu şekilde yumuşak lokma olarak sömürmesi sürecinin ardından bağımsızlık kazanmış bir devlettir. Bağımsızlık süreci öncesi ve sonrası sürekli kaosla mücadele etmiş olan Bangladeş, son dönemde yeni bir süreç ile karşı karşıya.

1947'de Hindistan'ın bağımsızlığını kazanmasının hemen akabinde, Hindistan'ın Müslüman nüfusunun çoğunluğunu barındıran bölgeleri, Pakistan adı altında ikiye bölünmüştür. Yani aslında Hindistan olarak bilinen topraklarda Pakistan, Batı ve Doğu olmak üzere iki farklı coğrafi bölgeden oluşan devlete dönüşmüştür. Ancak bu iki bölge arasında kültürel, dilsel ve ekonomik uçurumlar söz konusu olduğu için belli bir süreç ardından iki bölge arasında yani bugünkü Pakistan ve Bangladeş arasında sorunlar yaşanmıştır. Nihayetinde yaşanan çatışmalar ve kaosun ardından 16 Aralık 1971'de Pakistan, Bangladeş'in bağımsızlığını kabul etti ve 9 aylık bir direnişin ardından Bangladeş bağımsızlığını kazanmış oldu. Bağımsızlık ilanından sonra Şeyh Mucibur Rahman, Bangladeş'in ilk cumhurbaşkanı oldu.

Bu süreç sonrasında iç karışıklıklar ve darbeler süreci devam etti. Nitekim 1975 askeri darbesi sonucunda ülkenin ilk lideri olan Şeyh Mucibur Rahman ve bir kişi hariç tüm ailesi öldürülmüştür. Bu kişi de sonrasında ülkenin tarihine önemli etkileri olacak Şeyh Hasina’dır. O sırada yurtdışında olduğu için 1975 askeri darbesinde başına bir iş gelmemiş, ancak daha sonrasında 1980 yılına kadar ülkeye dönememiş, dönüşte de babasının partisinin başına geçerek ülke siyasetinde yer edinmiştir. Nitekim 1996 yılından itibaren belli dönemlerde başbakanlık yapmış ve hatta 2009’dan 2024’e kadar kesintisiz bu süreci yürütmüştür.

Tabii konuyu dağıtmadan ifade edeyim; başta 54. Hükümet Başbakanı Erbakan Hocamız olmak üzere D8 kuruluş süreçlerinde bulunan tüm liderler (biri hariç) daha sonrasında belli operasyonlarla iktidardan indirilmiştir. Bunun istisnası zaten Türkiye’nin baskısı ve çaresizlikle sürece dahil olan Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’tir.

Konumuzdaki Şeyh Hasina figürüne dönecek olursak… Özellikle milliyetçi söylemlerine rağmen Batıcı tavrı ve Hindistan’la olan yakın ilişkileri neticesinde oluşan muhalefeti özellikle de Cemaat-i İslami’yi çok ciddi baskı altına almış; ülkenin hem dini değerlerini koruması hem de müstemleke olmasından çıkmasını isteyen tüm kadrolara karşı operasyonlar yapmış ve birçoğunu idam ettirmiştir. Bunlardan birisi de kıymetli dostum Doktor Öğretim Üyesi Mohammad Nadimur Rahman’ın babası Matiur Rahman Nizami’dir. 11 Mayıs 2016’da idam edilerek şehit edilen Cemaat-i İslami lideri ve Bangladeş’te belli hükümetlerde bakanlık yapmış Matiur Rahman Nizami, aslında Şeyh Hasina’nın ne olduğunu gösteren en önemli figürdür.

Oluşturduğu otoriter yapı, yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar neticesinde halk ve özellikle de gençlerin ayaklanmasına ve ayaklanmanın başarılı olmasına neden olmuştur. Bu süreçte Batı ve Hindistan’ın desteği de yetersiz kalmıştır. Bu olayların ardından 5 Ağustos 2024’te istifa ederek ülkeden kaçmak zorunda kalmıştır. Tabii ki nereye kaçacaktı? Hindistan…

Nihayetinde 17 Kasım 2025 tarihinde Şeyh Hasina, hükümete karşı protestolara katılanlara göstermiş olunan şiddet nedeniyle ve insanlığa karşı suçlardan suçlu bulunmuş ve idam cezasına çarptırılmıştır. Mahkeme, 2024 yılında öğrencilerin önderlik ettiği protestolara şiddetli müdahale emri vererek ölümlere neden olduğu gerekçesiyle Hasina'yı suçlu buldu. 2024 yazında özellikle 20’li yaşlardaki protestocuların yaptığı eylemlerde 2000’e yakın eylemci hayatını kaybetmiştir.

Güney Asya, yeni bir döneme giriyor. Bu döneminde yeni bir Güney Asya’nın Arap Baharı olmamasını diliyoruz. Zira ismi Arap Baharı olsa da sonuçları itibarıyla İsrail Baharı olmuştur. Yine Erbakan Hocamız, Arap halk hareketleri çıktığında süreci “Siyonizm kadro değiştiriyor” şeklinde süreci anlatmıştı. Bugün de yaşananların sonucunda da yeni Siyonizm kontrolünde kadro oluşmaması en büyük dileğimiz.