Gündemimiz elbette ve maalesef hâlâ Gazze… Günler geçiyor, çok şeyler konuşuluyor, çok ciddi görüşmeler oluyor. Ancak Gazze’de yaşanan katliamlar durmuyor. Artık 10’lar, 100’ler günlük şehit sayıları olarak bizim için normal hale geldi. En korktuğumuz şey gerçekleşti. Alıştırıldık. Buna dur diyemediğimiz sürece bu böyle gidecek. İşin özü büyük laf etmek de değil; asıl olan, küçük de olsa işler yapmaktır esas olan… Bunun için de kim olursa olsun tam bağımsız olmak gerek. Bakın sadece İslam dünyası değil, tüm dünya bir esaret altında. Bu esaret sadece yönetimler veya sadece belli iktidarlar üzerinden de okunamaz. Birey de, gruplar da özellikle zihnen esaret altındadır. Ve hatta bizler de bu esaretten nasibimizi almış durumdayız. Tabii bizler bu durumun farkındayız ve olan biteni biliyoruz belki ama bazen de buna rıza gösteriyoruz. Ne zaman buna dur diyecek irade sahibi oluruz. O zaman gerçekten özgür olabiliriz.
Defaatle ifade ettik. Rahmetli Erbakan Hocamız bu dünyanın bu düzenini bir Siyonizm hapishanesi olarak ifade ediyordu. “Bizler de isyan çıkartmış mahkûmlarız” diye Siyonizm’in karşısındaki olanları da tanımlıyordu. Bu noktada tam bağımsızlığın önemi 7 Ekim’den sonra bir kere daha net bir şekilde anlaşıldı. Özellikle ülkemizde dillere pelesenk olmuş bu kavram, ana ekseninden kopartılarak sadece bir propaganda aracına dönüştürülmeye çalışılmaktadır. O yüzdendir ki tam bağımsızlık derken ilk aklımıza gelen şey hep ülkemizin tam bağımsızlığı oluyor. Ancak kavram net olmasına rağmen flu hale getirilmeye çalışılıyor. Bunu yaparak asıl sorulması gereken sorunun önüne geçilmesi hedefleniyor. Peki ama nasıl? Esasında bizler bunun yolunun maddi ve manevi kalkınma olacağı biliyoruz. Bunun bir sistematiğinin olduğu ancak bunun da afaki ve çok karmaşık olmadığı da aşikâr... Nitekim tam bağımsızlık sadece siyasal alanda değil sosyal, ekonomik ve kültürel olmak üzere her alanda özge ve özgün olmayı veya etkileşim trendinin kendinin belirlediği bir durumu işaret eder. Bunu neden ifade ediyoruz biraz açmak gerekiyor. Bakınız küreselleşme denilen kavram her yere, her şeye sirayet etti. Bugün FED’in bir faiz kararı Hakkâri’nin dağında hayvancılık ile uğraşan birini bile etkiliyor. Yani küreselleşmenin etkisi ile dünyanın bir yerinde olan bir olay başka bir köşesindeki bir durumu çok rahat bir şekilde etkileyebilmektedir. Ondan öte dünyanın neresinde bir olay olsa elimizdeki telefonlar aracılığı ile anlık olarak bilgi sahibi oluyoruz. Ancak aynı şekilde bilgiyi ve haberleri kendi manipülasyonu için kullananlar açısından da teknoloji ve hızlandırdığı küreselleşme bir yeni esaret oluşturuyor. Gazze Savaşı bize aslında bu durumu farklı bir yönü ile gösterdi. Aslında işgal veya abluka altında olan Gazze değil, bizler veya zihinlerimizmiş.
Bugün tam bağımsızlık kavramının ne denli kritik olduğunu Trump’ın başkanlık sürecinde yaptıklarında net şekilde görüyoruz. Netanyahu ile yaptıkları görüşme sonrası ortaya çıkan 20 maddelik metin de bunun bir yansıması. “Ben bir karar veririm, siz de uyarsınız” diyor. Ve daha vahimi; bunu yaparken de eli kanlı katil ile istişarelerim sonucu yaparım diyor.
Şunu görmek lazım; Amerika, İsrail’in aleyhine olacak bir sürece imza atmaz. İsrail suçlu da olsa, güçsüz de olsa ya da aklınıza gelebilecek tüm olumsuzluklar da olsa İsrail’in menfaati için hareket eder. Aynı Bosna-Hersek’e yaptıkları gibi bir uzun soluklu ateşkes çıkartırlar ve Gazze’yi yok olmaktan beter hale getirirler. Ancak birtakım değişik renkli pantolonluların dediği veya umduğu gibi bir barış olmaz. İsrail ile barış olmaz. Bitti gitti. Bunu senin istemen veya hayal etmen bir şeyi değiştirmez. Bu gücü ve maalesef etkisi ile İsrail sadece es alır ve sonraki yok etme hamlesi için süreci inşa eder. O yüzden “İsrail ancak güçten anlar” diyoruz. Bunu anlayamamak veya dikkate almamak artık saflığın ötesinde bir durumdur. Bu yüzden tam bağımsızlık işte… Bu yüzden sizin verdiğiniz bazı malzemelere, motorlara, ucuz kredilere veya başka herhangi bir şeye gerek yok; biz kendimiz de yaparız veya kendimiz de çözeriz demeden tam bağımsız olunmaz.
Abdullah Aydın
30.09.2025