Ne diyordu Üstad Necip Fazıl Kısakürek, “Allah’ın on pulunu bekleyedursun on kul, Bir kişiye tam dokuz dokuz kişiye bir pul, bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa, Yaşasın kefenimin kefili karaborsa”…. Vahşi kapitalizmin ve materyalist felsefenin insanların ruhlarını esir aldıkları bir dünya zemininde yaşamaktayız. İnsanlar artık tüm benlikleriyle dünya malının kölesi olmuş durumdalar. Yanıbaşındaki komşusu açlıktan ölen farkında bile değil. Müslümanlar, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” Peygamberi düsturunu unutmuş görünüyorlar.
Arızalı medya zihniyetinin her şeyden reyting damıtabileceğinin en çarpıcı örneği olan Yemekteyiz, Kadir Ezidi ile, Gelinim Mutfakta programını izlerken bunlar geliyor aklımıza. Bir yanda açlıktan ölen, bir yanda üç kuruşla geçinmeye çalışıp akşam evine bir ekmek götürme derdindeki insanlar, bir yanda ise binlerce lira vererek envai çeşit yemeği birbirinin önüne serip daha sonra yaptıklarını kıyasıya eleştiren tipler. Ne günlere kaldık ey gazi hünkar?
Küçüklüğümüzde annemiz ağzımızın tadına uymayan bir yemeği önümüze koyduğunda, hafiften yüzümüzü ekşitsek bile, “Nimete öyle yapılmaz yavrum. Nimet çarpar insanı” derdi. Hatta tabağımızda çok az bir yemek bıraksak, bıraktığımız bölümü bitirtmek için elinden ne gelirse yapardı.
Şimdi, Yemekteyiz programında yarışmacılar, neredeyse tabaktaki yemeklerini birbirlerinin suratına atacak şekilde davranıyorlar…. Her şeye burun kıvırıyorlar, önlerine konulan etli butlu yemekleri yememek için bin bir dereden su getiriyorlar, bahane sıralıyorlar.
Dünya Sağlık Örgütü açıklama yapmış…. 2030 yılında dünyanın bir çok bölgesinde açlıktan ölüm olayları meydana gelebilirmiş…. 2009 yılında meydana gelen küresel kriz dolayısıyla dünyanın bir çok ülkesi, açlık sınırında yaşayan, hatta açlık sınırının altında gezinen ülkelerin insanlarına yardımı kesmiş.
İHH’nın bir yurt dışı yardım programını izlemiştim. İnsanların mağduriyetlerini, sıkıntılarını, açlıklarını, kederlerini, mazlumluklarını kelimeyle tarif etmek mümkün değil… Ne kadar yardım yapmış olsanız da, buralardaki açlığı dindirmeniz mümkün değil… Taşıma suyla değirmen dönmüyor…. Ama, yine de IHH gibi, Cansuyu gibi, Kimse Yok mu gibi gerek yurt içinde gerekse yurt dışında mağdur ve mazlum insanların yüreklerine su serpmek için var gücüyle çalışan dernekleri görünce yüreğimiz ferahlıyor. Ama, yukarıda dediğimiz gibi taşıma suyla değirmen dönmez….Yardıma muhtaç insanların, öncelikle mağduriyetlerinin giderilmesine yönelik altyapı çalışmaları yapılması lazım…. Bu insanların iş bulması, kendi ekmeğini kendilerinin kazanması, evinin barkının kurulmasına yönelik istihdam politikaları geliştirilmesi gerekir….
Bunu yapabilecek irade aslında bizde var…. Çünkü biz, yüzyıllarca dünyaya hükmetmiş bir medeniyetin torunlarıyız…. Yardımlaşma, dayanışma, kaynaşma bizim genetik kodlarımızda var…. Bizler göçmen kuşlar gelip geçerken su içsin diye su yalakları yapmış bir medeniyetiz…. Ama, şimdi maalesef, mutfak kültürümüzü, nimete saygı unsurunu yerden yere vuran Yemekteyiz türündeki programlarla reyting devşirmeye çalışan tamahkarlara prim veriyoruz… Öncelikle nimetin kadrini birilerine öğretmemiz gerekiyor!