Daha çok olmasını bekliyordum; Cumhurbaşkanı Erdoğan ve SP YİK Başkanı Oğuzhan Asiltürk görüşmesinden sonra yazılıp, medya alanlarında sabitlenen yazıların.

Tenkidin her tonundan renk almış, hayalleri zorlayan tahmin şıklarında ihtimal hesaplı fıkralar, makaleler okumayı umuyordum.

Görüşmeciler 1973 seçimlerinden sonra kurulmuş en icraatlı ve en iz bırakan MSP- CHP Koalisyonu’nun bir tarafındakiler olur da, yaşanmış yahut duyulmuş hatıralara geçit yaptırılmaz mıydı kalemşorlarca. Oldu diyemem.

Cumhuriyetimiz 50 şeref yaşına ermişti. Kutlama 20 heykel ile de süslenecekti. Eliyle ağır bir zom (demir dövme aleti) tutan işçi heykeli Tophane İşçi Bulma Kurumu önünde yarı kırılmış beklerken, “İstanbul’un doğal güzelliğini çıplak kadın bedeniyle simgeleyen, ‘Güzel İstanbul’ heykeli” Karaköy köprü başında Mart 1974 tarihinde yer aldığında, MSP-CHP koalisyonundan rahatsızların ilk başarısı olarak görülmedi bu olay.

“Mermi taşıyan kadın” heykellerinin gölgesinde kutlanan Cumhuriyet Bayramımız neden 50. Yılında tanımını tekrar edip durmaycağımız heykellerle anılacaktı?

Karaköy’ü, ihtilalcilerimizden K. Evren’in “Vergi rekortmeni” diye bağrına bastığı Manukyan adıyla tescil peşindekilerin bu oyununu  Koalisyonun İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk bozmuştu.

“Kaldırılma emrini ben vermedim, ama inanarak uyguladım” derken CHP’li İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan, koalisyon yıkılmasın diye ses etmedik, tesellisindeydi diğerleri. Bugün öğrendiğimiz, o yaralarının çoğunda kapanmadığı.

O günleri yaşamasa da namını duyduğu Oğuzhan Asiltürk’ü, Cumhurbaşkanı’nın ziyareti dolayısıyla “48 yıl önce CHP ile MSP’nin kurduğu koalisyonda da MSP adına görüşmeleri Asiltürk yürütmüştü” diyerek süslemelere başlamış sayın İsmail Saymaz. (Bakınız Sözcü Gazetesi – 06 Şubat 2021 tarihli ve Bir İstanbul Sevdalısı, başlıklı yazısı.)

Karaköy köprü başına konduğunun ertesinde, benim de gidip baktığım, seyredenlerdeki memnuniyetsizliğe tanık olduğum ve İstanbul adını karalamak maksatlı olduğuna şiddetle inandığım o beton kalıba gösterdiği tepki tek değil, sayın Asiltürk’ü yazarken sayın Saymaz’ın kullandığı hatıra parçası.

12 Eylül ihtilalinden sonraki tutukluluk günlerinde sayın Asiltürk’e yakın mekanda bulunan gazeteci Oral Çalışlar’dan da bir anı aktarıyor, sayın Saymaz yazarımız...

“Asiltürk, tesettür kurallarına aykırı gördüğü kadın fotoğraflarını işaretlerdi. Yüzleri ve ayak bilekleri dışındaki taraflarını görünmeyecek şekilde boyardı. Günah işlemekten kurtulan MSP’li bakan ve milletvekilleri gazetelerini huzuru kalp ile okurlardı.”

Türk gazetelerinin neden okunmadığına, neden evlere sokulmadığına en doğru kanıt olmasına rağmen bu Oral Çalışlar anısı, mesele çağdaş yaşamcılık olunca böyle kullanılır işte.

Oral Çalışlar’dan bir o hatırayı mı duydun diye sorayım ve ben de bir başkasını anlatayım; şimdi tam yeridir diyerek.

Menderes ve arkadaşlarının idamlarına üzülen Halkçılar görmüştüm, çocukluk yıllarımda. Fakat onlar o üzünülen mekanlardan ayrılmadan üzüntülerinin, kararın 15 kişi olarak uygulanmamasından kaynaklandığını ifade ederler yahut hissettirirlerdi.

Ben mi yanlış bildim endişemi, bir tv kanalına konuk olduğunda Oral Çalışlar gidermişti; Halkçıların üzüntüsü 15 idam olmamasınaydı, diyerek.

Konu kişimiz gazeteci olunca, şu anekdotu yazmak da gerek. Ayrıntılarda gizlidir çok şey. Sağ yakanın Tercümanı’nı okuyanlar ilavesi “İnci”yi almazlardı bayiden. Gazete yöneticileri ise, bu “İnci” sayesinde Tercüman’ı Nişantaşı’nda da okutuyoruz, savunmasında idiler. Kimbilir o günlerin Nişantaşı’nda Tercüman okunduğu için ünlenmiştir Devşirme’miz.

  Sayın Asiltürk’ü anlatırken “sol” cenahımızın bir kalemi, onu “İstanbul surlarını yıkmayı önerdi” diye yazmaması eşyanın tabiatına aykrı olurdu; sayın Saymaz da uymuş bu kurala. Lakin söz konusu “yıkma” olunca bizim de bir sorumuz olacak.

İstanbul caddelerinin kenarlarındaki küçük küçük parkların, –mesela Haseki Hastanesi yanı, mesela Taksim İETT önü– asırlık ağaçlarını keserek baraka dükkanlar yapan İstanbul Belediye Başkanı’nı biliyor mu? İpucu verelim: Hemşehrisi olur.

Surların tarihi değer olduğunu röportaj uyduran manken gazeteci bilecek, sayın Asiltürk bilmeyecek, dahası İstanbul’u kimin yönettiğini de bilmeyecek bir eski İçişleri Bakanı. Algıcılık böyle bir şey. Hem saklamış olursunuz parkları yok edenleri.

“Yıkma” fiilini yazmayı, CHP’li belediyelerin sadece parkları yok etmesiyle sınırlarsak, sayın Saymaz’ın okuyucularının bilinçaltına saldığı bir şartlandırmayı önemsememiş oluruz.

“48 yıl önce CHP ile Milli Selamet Partisi’nin (MSP) kurduğu koalisyonda da MSP adına görüşmeleri Asiltürk yürütmüştü.”

Bu cümle, bir gayri memnunun, içine kışkırtma kokusu sindirdiği bir şikayet cümlesidir.

CHP’nin geçen asırdaki tek olumluluğu MSP ile koalisyonda başarılmış Kıbrıs zaferi, haşhaş ekimi gibi örnekler gizlenerek, “mandacı” yaklaşımcılara mesaj yollanmıştır.

Sırada benim hiç konu etmek istemediğim “İstanbul Sözleşmesi” var. Bir paragrafını aynen alıyorum:

“ AK Parti, 2011 yılında AB’nin desteğini arkasına almak amacıyla kadına yönelik aile içi şiddetin önlenmesi için İstanbul Sözleşmesi’ni hazırladı ve 46 Avrupa Birliği ülkesine kabul ettirdi. Türkiye dışında 10 ülkede daha yürürlükte olan bu sözleşme, İstanbul’u kaybeden AK Parti’nin iktidarda kalması için pazarlık konusu ediliyor.”

46 AB ülkesi artı 10 Türkiye dışı ülkesi eşittir 56. Dünya bu kadar mı? Diğer ülkelerde neden böyle bir dert yok?

Bir başka sorumuz var aydınlatılmasını istediğimiz; ya AB olmasaydı diye de ilave edeceğimiz.

Bir tekini gösterin “sol” yanımızın gazetecilerinin “AB şart koşsa da bir İstanbul Sözleşmemiz” olsa hayallerini döktükleri yazılardan.

Karaköy vapur iskelesini yazmıştı bir tarihte Çetin Altan merhum. Burası bar sokağı olduğu gün, burada kadınların sayısı erkeklere eşitlendiğinde ve alkol aldıklarında meselesi kalmamış bir İstanbul olacaktır.

AKP iktidarından çok çok önceleri böyle bir hayali olan ve bunu da gazetesinde kayıtlandıran Çetin Altan yazısını neşredildiği gün okuduğumda, ne öyle bir İstanbul canlanmıştı gözümde, ne de bir belediye başkanı bir ihtimal gerçekleştirebilir inancı duymuştum içimde.

Çetin Altan fantazisi dediğimiz o hayali Yeni Camii–Yeraltı Camii arasında gerçekleştirirken AKP’nin bir belediye başkanı, Galata köprüsünün altındaki dükkanlarda meyhane olsun cabadan, demişti.

Yazımızı bitirirken son bir sorumuz olsun, “Tarihi sevdiren yazar”lara eklenen sayın İsmail Saymaz’a: Asiltürk’ün MC hükümetlerinin birinde Sanayi Bakanı iken “Uçak sanayii” girişimlerinin, CHP’nin yarı resmi gazetelerinden Milliyet’te, bir Yeşilçam kadınının at üstünde ve çıplak olarak İstanbul’da dolaştırılacağı haberleriyle gölgelenmesi “Kadınların yaşam hakkı”nı nereden ve nasıl ilgilendiriyordu?

İstanbul adının bir AB sözleşmesine, “İstanbul’a ihanet ettik” itiraflarına rağmen kurban edilmesine karşı duruşumuz ve itirazımız hep olacak!

Saymaz sanız “ne yazar!”