İnsanlık tarihinin “modern zamanlar” olarak da bilinen son birkaç yüzyıllık evresinin muhtemelen en netameli, en ibretlik ve sıkıntılı bir dönemine denk geldik. Daha yakın zamanlara kadar küreselleşmiş dünya ve uzakları yakın eden ulaşım imkanlarıyla böbürlenerek ne kadar da özgür, ne kadar da gelişkin ve müreffeh bir dünyada yaşadığını hayal eden milyonlar, bu günlerde bırakın uzaklara ulaşmayı, kapıdan kafalarını çıkaramayacak bir hali yaşıyor. İnsanoğlu, kendi kurduğu sistemin kendi boynuna dolanmasıyla görülmemiş bir bocalamayla tökezliyor.
Birkaç ay öncesine kadar kimin aklına gelirdi bütün dünyanın aynı gündemle kilitleneceği, milyonların, milyarların can derdiyle evlerinde kısılıp kalacağı? İnsanoğlunun kurduğu küresel nizamın, kendine göre gelişkin ve müreffeh görünen iktisadi ve toplumsal sistemin, gözle görülemeyen bir vakıa karşısında darmaduman olmasını, bütün bir insanlığın can derdine düşmesini kim nasıl hayal edebilirdi ki?
Bu musibet neticesindeki dünyayı tahayyül etmek kolay değil. Belki de toplumsal ilişkiler, beşeri ilişkiler, alışkanlıklar kalıcı bir değişime uğrayacak. Ekonomik sistemler, kurulu nizamlar belki yıkıntıya uğrayacak, belki de bir yolunu bulup bu durumu da fırsata çevirip yeni zulümlere yönelecekler. İlerisi şu anda belirsiz. Bu kadar kısa sürede dünyadaki kurulu her şeyi darma duman eden bu vakıadan sonrasını tahmin etmek bu noktada kolay değil.
Yaşadığımız bu ibretlik hadise en başta toplumsal adaletsizlik olgusunu gösteriyor tüm dünyada. Bir yanda meseleyi bir “ev eğlencesine” dönüştürebilen ve “evde kal” çağrılarına cicili bicili meskenlerinde, herhangi bir gelir veya iş kaygısı olmadan iştirak edebilenler, diğer yanda ise “geçim derdini” “can derdine” dahi tercih etmek zorunda olanlar. “Buzdolabımda zeytin yok” diye kendini dışarı atmak zorunda kalan insanın derdiyle dertlenmeyeceksek, zaten belamızı bulmuş değil miyiz? Dünyada hakim olan insan yapımı sistemin/sistemlerin, gerçekten de çok adaletsiz bir denge üzerine kurulu olduğunun açık bir kanıtı bu yaşananlar.
Evde kaldığı takdirde işsiz, parasız, aşsız kalacak olan insanların varlığı ne acı bir tablodur. Geçim derdindeki insanlar, şu koşullarda bile, misal faturasını ödeyemezse elektriğini keseceğini söylemekten çekinmeyen gözü doymaz kapitalistlerin tasallutuyla yüzleşmektedir. Kirasını bir ay bile ödemezse nasıl yaşayacaktır bu insanlar? Canını ikinci plana atıp evinin kirası, tamtakır buzdolabının dolması derdiyle dertlenmektedir. İnsanlığın başındaki musibetler, yine en başta insandan gelir yani.
Bundan sonraki hayatlar belki eldivenle, maskeyle, kolonyayla daha fazla haşır neşir geçecek. Belki eskisi kadar geziler yapılmayacak, uçaklar eskisi kadar çok inip kalkmayacak. Belki de birkaç ay sonra her şey unutulacak, yaşananlar torunlara anlatılacak birer anekdot olarak kalacak. İhtimaller muhtelif olsa da bir gerçek vardır. O da, dünyanın ihtiyacı olan yegane şeyin adil bir düzen olduğudur.
Belki de bu yaşananlar bir biyolojik savaşın ilk kıvılcımlarıdır. Belki de bu virüs laboratuarda üretilmiş, silah olarak ülkelerin üzerine salınmıştır. Belki de bundan sonra eskisi gibi meydanlarda, yüz yüze değil de görünmeyen silahlarla savaşacak zalimler. İşgaller belki şekil değiştirecek. Bu dünyanın nereye gideceğini tahmin etmek kolay mıdır artık? Ne kadar komplo teorisi gibi gözükse de günümüz dünyasında, hele ki genetik gibi bir bilimin çalışmaları da ortadayken kesinlikle olmayacağını söylemek de olası değildir belki.
Bilinen bir gerek varsa o da, insanlığın adalete, hakkaniyete, selamete, huzura her zamankinden daha fazla muhtaç olduğudur. Mevcut sistemlerden, şirket veya devlet kapitalizmlerinden, küresel emperyalist zırvalıklardan, sömürü düzenlerinden insanlığın payına hiçbir zaman huzur ve sükun düşmeyecektir. İnsanlık, belki de bu musibetin ardından doğru yola sevk olunur, “1 kişiye 9, 9 kişiye 1 pul” taksiminden vazgeçip adaletle müşerref olur. Ne de olsa şerrin de, hayrın da bir sahibi vardır.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.