Güçlü olanlar tüm denklemleri, anlatımları, yaşananları kendi ana çizgisi bağlamında ele alır. Yaşanan her olay kendi akışı ve tarih çizgisi bağlamında önemli ve farklı yorumlara müsait olsa da tarihi yazan güçlüler o olayları kendi ana hedefine doğru evirirler. Bu bağlamda Siyonizm’in özellikle son yüz yıldır ele geçirdiği zahiri güç nedeniyle olaylar yaşanıyor ve her birinin kendi içinde önemli ve farklı yorumlanabilecek boyutu oluyor. Ancak ibre hep oyunu kuran güçlünün ana hedefi olan büyük İsrail’e doğru yöneliyor. Bu temel okumayı yapmadan olayları anlamamız mümkün değildir. Nitekim İsrail’in İran’a yönelik saldırılarını da böyle okumak gerekir.

Katiller organizasyonu (devlet ve hatta rejim demek bile fazladır) İsrail, 13 Haziran 2025 tarihi itibariyle İran’a yönelik bir saldırı başlattı ve tüm dünyanın birinci gündemine karşılıklı saldırılar oturdu. İsrail’in bu saldırıları 1980'lerdeki (22 Eylül 1980-20 Ağustos 1988 tarihleri arasında neredeyse 8 yıl süren) İran-Irak Savaşı'ndan bu yana İran’a yönelik en büyük saldırı oldu. İsrail’in “Yükselen Aslan” ismini verdiği saldırılar. Bir anda İran’ın çok farklı noktalarında ciddi hasarlar ve önemli kayıplar oluşturdu. Bu çerçevede ilk söylenecek ifade İran’ın istihbarat zafiyetidir. 13 Haziran sabahının erken saatlerinde Tahran'da patlamalarla dünyanın gündemine gelen saldırılar özellikle devrim muhafızlarının üst düzey komutanlarını tek tek çoğunu evlerinde hedef almıştır. Nitekim bu andan itibaren yaşanan olaylar o kadar yoğun ve hızlı olmuştur ki gündemi takip etmek çok çok zordur. Bu nedenle sadece bir husus üzerinden yazıyı şekillendirmek doğru olacaktır. O da İsrail’in yaptığı saldırıların hedefleri üzerinden bir okuma yapmaktır.

İsrail, kendisine düşman gördüğü her rejimi suçlamak için sürekli bahanelerle onları Batı kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırmaya çalışmıştır. Diğer üst düzey yöneticileri bırakın Netenyahu’nun farklı zamanlarda, farklı düşmanlarına yönelik ifadeleri bu noktada bize önemli doneler sunmaktadır. Örneğin, 1982 yılında yaptığı bir konuşmada eğer Sovyetler Birliği’nin üst yönetimi giderse dünyadaki uluslararası terör tamamen biter demiştir. Aynı şekilde Aralık 2002’deki bir konuşmasında eğer Saddam rejimi devrilirse size garanti ediyorum bölgedeki tüm sorunlar inanılmaz bir hızda çözülecektir. Buna ek olarak Saddam’a yönelik en büyük suçlamayı kimyasal silahlarının olduğu üzerinden yapıyordu. Akabinde başka bir konuşmasında Libya’yı ve İran’ı nükleer tehdit inşa etme çabası içinde olmak ile suçluyordu. Nitekim katilin adını andığı her yere saldırdığını ve son olarak geriye İran kaldığı aşikârdı ve bu saldırı mutlaka olacaktı… Saldırıların asıl bahanesi nükleerdi. Ancak şu unutulmamalı İran bugün biz nükleer ile ilgili her konudan vazgeçtik ve özellikle elektrik üretimi için en çevreci tekniklere yoğunlaşacağız dese bile bu iş burada bitmeyecek veya geçmişte bunu demiş olsaydı da bir şey ifade etmeyecekti. Zira katiller sürüsü için amaç üzüm yemek değil bağcıyı ortadan kaldırmaktır. Tek ve büyük hedefleri için nükleer de başka şeyler de ancak bahanedir. İfade ettik Saddam’ın elinde kimyasallar var denildi. Saddam diktatör, oraya demokrasi getireceğiz denildi. Olan ortada, bugün o zamanki Müslüman devletlerin (affınıza sığınarak ifade ediyorum) geviş getirmesinin sonuçlarını seyrediyoruz. O gün Saddam’a ve Kaddafi’ye yöneltilen eleştiriler bugün için Hamaney’e yöneltiliyor.

İsrail ve İran, bölgedeki farklı unsurlar ve yapılar aracılığı ile (vekilleri ve müttefikleri) kara, deniz, hava ve siber üzerinden birbirlerine karşı gizli saldırılara uzun süredir başvurmaktadır. Diğer bir anlatım ile İsrail ve İran, onlarca yıldır gölge savaşı içindeler. Bu savaşın geldiği şuan ki noktası sadece aleni hale gelmesidir. Ancak İsrail de İran da uzun vadede bu saldırıların bir noktaya evrilmeyeceğinin farkındalar. Zira kara harekâtı olmadan bu karşılıklı can acıtmalar devam eder gider. İsrail’in kara harekâtı yapmaya gücü yok. İran’a ise küresel güçler asla müsaade etmez. Saldırılarda hedefin aslında İran’daki rejimin köklerini sarsmak olduğunu artık Netenyahu aleni bir şekilde ifade etmektedir. Özellikle İran Devrim Muhafızları’na yönelik saldırıların yoğunluğu bunun en temel göstergesidir. Kendisinin yapabileceği bu ve bunun ötesinde ya bir İran iç savaşı ya da Amerika’nın direkt olarak savaşa girmesi dışında elinde başka çok bir alternatif yok. Nitekim İsrail’e bir şey olursa sıra Amerika’ya gelir açıklamaları bunun göstergesidir. Hatta bir ilerisinde Siyonist lobiler Amerika’nın en azından sığınak delici en üstü düzey silahları büyük bombardıman uçaklarını kullanarak İran’a atması noktasında büyük bir çaba sarf etmektedir.