Hayatımızın dinî-ilmî-iktisadî-idarî/siyasî her alanında yani bir bütün olarak sosyal alanlarında sorunlar çözüme kavuşturulmak bir yana her an ve her gün artmakta… Hayatımıza “Adil Düzen” değil de “zalim düzen” hükümran ise elbette bundan başka bir sonuç beklenemez ve -her zaman her vesile ile ifade ettiğimiz üzere- bu sorunlar çözüme kavuşturulmadıkça giderek büyümek suretiyle “Sosyal Tufan” seviyesine ulaşmakta… “Adil Düzen Çalışanları” olarak bizler de artık yarım yüzyılı da aşan zamandan beri günlük ve haftalık KUR’AN VE İLİM çalışmalarımızla çözümler üretmeye devam ediyoruz…
Bu yazı önceki yazıyla birlikte okunmalı diyor, kaldığımız yerden devam ediyoruz…
İşte… En yakın hayat böyle eğlencedir, aynı zamanda oyundur.
Oyun ile eğlencenin farkı nedir?
Eğlencenin bir faydası yoktur. Oyunun ise bir faydası vardır. Oyun, reel dünyaya bir hazırlıktır. Çocuklar oyun oynaya oynaya büyür ve gerçek dünyaya hazırlanırlar. Pek çok oyun, eğitici olarak fayda eder. Günümüz artık bilgisayar oyunları çağıdır. Oyunun zararı, faydasız oyunların oynanmasında, faydalı amellere ayrılacak olan vaktin oyunlarla doldurulmasındadır.
Kesinlikle yapılmaması gereken dini yani düzeni oyun ve eğlence edinmektir.
Bu seminerde ele aldığımız ayet şöyle sona ermektedir: “Ve kesinlikle sonraki yurt, o tekrarlayan yaşamadır. Biliyor olsalardı…” (Ankebut Sûresi, 64. ayet)
“Sonraki yurt” ifadesi çok önemlidir. “Ed-Dar” kelimesi devirleri ifade etmekte iken “El-Hayevanü” kelimesi de tekrarlayan hayatları, hayat döngülerini ifade etmektedir.
Hayat döngülerinden ibarettir. İnsanlar sürekli değişimlere uğrayacaklardır. Bir hayattan başka bir hayata geçeceklerdir. Cehennemdekiler iki kere ölecekler, cennettekiler ise ilk ölümleri dışında ölüm tatmayacaklardır. Hayattan hayata geçişleri ölümlerle olmayacaktır. Bu hayatlar şu andaki aklımızla tahayyül edemeyeceğimiz hayatlardır. Onlar hakkında ayrıntılı bilgiler verilmemektedir. Sadece cennet ve cehennem hakkında bilgiler verilmektedir. Daha ötesini anlayamayacağımızdan bu bilgiler bize verilmemektedir. Sadece “ed-dara’l-ahiret / sonraki yurt” ifadesi ve “el-hayevanü / tekrarlayan yaşamlar” ifadesi ile böyle olduğunu anlıyoruz ama nasıl olduğunu bilememekteyiz. Bir ilkokul öğrencisine matematikteki logaritmayı, türevi, integrali anlatmaya kalkarsanız hiçbir şey anlamayacaktır. Bize de ahiret yurdundaki ileri hayatların anlatılması işte böyle bir durum olacağından anlatılmamaktadır. Sonraki yurtta insanlar öyle bir gelişeceklerdir ki dünya hayatındaki halleri onlara çok ilkel gelecektir. Sürekli değişim olacak, bıkma hiç olmayacaktır. Kur’an “lev alimû / bilselerdi” demiyor da “lev kânû ya’lemûn / biliyor olsalardı” diyor. Bunun anlamı şudur. Olay sadece geçmişte olup bitmiş değildir. Bu şarta uyanlar geçmişte vardır, bilmemeleri olup bitmiştir. Buna ilaveten bilmeme geçmişte başlayıp şu anda da devam etmektedir. Böylece bu şart hem geçmişi hem de günümüzü kapsamaktadır. Ahiret yurdu o kadar güzel ve özeldir ki, dünya hayatı onun yanında çok basit kalmaktadır. Tercih edilmesi gereken ahiret yurdudur. Ancak insanlarda oyun ve eğlenceyi tercih etme durumu vardır. İnsanlar, gözlerinin önünde olanı değerli sanırlar. Gelecekte olandan çok var olanla ilgilenmeyi severler. Eğlenceyi, oyunu, ticareti, çokluk yarışıyla eğlenmeyi severler, hoşlarına gider. Daha da beteri, dinlerini yani düzenlerini oyun ve eğlence edinirler.
Eğer bilselerdi bunu yapmazlardı ama bilmiyorlar. Çok zengin olmak derdindedirler. Çok insanın onun peşinde koşması derdindedirler. Çok övgü almak derdindedirler. Ekseriyet demokrasisi derdindedirler. Ne kadar çoksa o kadar iyidir. Paran çoksa o kadar değerlisin, adamın çoksa o kadar değerlisin, oyun çoksa o kadar değerlisin. İlmin ne kadar çok olursa olsun, onların yanına bile yanaşamazsın. Sen ancak onların yanında çalışabilirsin. Onlar senin patronun olur. Senin hakkında en kritik kararları özellikle de çok oy toplayanlar alırlar. Sen istediğin kadar ilme sahip ol, onlar mevcut sistem içinde seni gütme hakkına sahiptirler. Oyun ve eğlence edinilmiş olan bu ekseriyet demokrasisi dininde/düzeninde bu oyun ve eğlenceye dâhil olup da İslamiyet adına amel ettiklerini sananlar biliyor olsalardı bunu hiç tercih ederler miydi? Ama maalesef bilmiyorlar. “Biliyor olsalardı…” (Ankebut, 64)