“Tecrübe küpü Cemil bey dediki,” diye başlarsa yazısına ünlü bir gazeteci, merak katsayısının artışıyla doğru orantılı olur gözlerini kaç açacağı okuyucuların.

İtiraf ediyoruz. Bizim gözlerimiz dört açıldı, sayın Yavuz Donat’ın yazısını okurken.. (23 Mart 2015 Sabah Gazetesi – Yavuz Donat – Tecrübe konuşuyor.)

Gayri moda oldu. Ünlü insanların, kendilerine yakın ünlü insanları “küp” tarifiyle anlatmaları.

Evlerimizde eskiden su küpü, turşu küpü vardı; şimdi insanlardan sır küpü, başarı küpü, tecrübe küpü çıkar oldu karşımıza.

Bir özel vakfın özel konuğuymuş Cemil Çiçek, bey. Orda konuştuklarını yazmış Sayın Yavuz Donat, “küp” modasına baştan vurgu yaparak.

Yemekli toplantıya katılan gençler (özellikle) istemişler konuşmasını.

Şimdi biz burada, görevlilerden birinin, “Yahu gençler, birkaçınız Cemil bey’in konuşmasını isteyin. Hazırlanıp gelmiş adam. Nasıl olsa konuşacak ama…” dediğini ne aklımıza getiririz, ne de iddia ederiz.

Çünkü biliriz gençliğin acelesinin olduğunu ve bir an önce adres alıp son durağa ulaşmak istediğini..

“Bize başarıya giden yolu söyleyin!”

Cemil Çiçek’ten istenen bu.

Mademki sen başardın. Bize de söyle.

Sayın Cemil Çiçek’in yıllardır Meclis’te olmasını, bakan, Meclis Başkanı filan olmasını başarmışlık sayması gençliğimizin, sizin de gelecek endişelerinizi artırmaz mı

Yaşamış olmayı başarmış olmak saymak.

Hangi mezarlıktadırlar adres veremem ama, hepsinde en az üç-beş tane yazısı silinmiş taş vardır; Cemil Çiçek bey gibi yaşanmışlıklara sahip insanlara ait. Ya da Google’da bulunabilir isim listeleri.

Başarı yolunun adresini isteyen o gençliğe biz de sormak isterdik. Bu kadar peşin kabüllü olmaları eğitimlerinden midir

Meclis’te uzun sure bulunmak..

Başarıdan kasıt bu ise, soru şöyle olmalı değil mi Ne yaptınız, nasıl yaptınız da hep Meclis’te oldunuz Partiler değişirken, siz neden değişmediniz Yahut neyinizi değiştirdiniz

Meclis’ten uzun sure başkanlık yapması da eklenebilirdi bu soruya: Milletvekilleri, kendilerine iş düşürmediğiniz için mi size seçip durdular Size rakip olmayı düşünmediler

Biz yine burada, görevlilerden birinin, birkaçınız da başarı nedir, nasıl olur sorusunu sorsun. Hazırlığı bu konuda imiş, dediğini de düşünmeyiz. Çünkü biliriz sayın Cemil Çiçek bey her an, her şeye ve her yeni duruma hazırlıklıdır.

Bir ABD başkanının adını sorarak başlamış konuşmasına sayın Cemil Çiçek.

“ABD’de 4 dönem başkanlık yapan tek kişi var. Bu kimdir ”

Önünüzde sizi başarılı adam olarak gören, kabul eden bir gençlik grubu varsa, böyle bir cümle gevşetmeye yeter onları.

Bu ülkenin sayın Cemil Çiçek’inin kendi dininin tarihini biliyor veya kendi milletinin tarihini biliyor dedirtmemesi, zaten gergin olan ortamı, daha da germemek için alınmış bir tedbir olabilir.

Biz adı geçen o tarihleri öğrendiği veya öğrenmediği konusunda bir fikir yürütemeyiz ama, sayın Cemil Çiçek’in ABD tarihini iyi bilmesinin hem kendine, hem partisine, hem de ülkesine iyi puanlar kazandıracağı muhakkak.

ABD’nin bütün başkanlarını isim isim, dönem dönem ve hatta ince hastalıklarına varıncaya kadar bilmeyi, benim diyen Amerikalılar beceremezken…

Bu mahveden havalardan sonra Roosevelt’i anlatmış sayın Cemil Çiçek. Çocukken geçirdiği felci ve belden aşağısının tutmadığını da bir fizik tedavi uzmanı rahatlığıyla izah etmiş.

Roosevelt’ten ezberleyip, gençlere aktardığı sözler ise Sayın Cemil Çiçek’in, ülkemizin parklarını dört bir tarafına yazılmış “öğün, çalış, güven” vezninde şeyler.

“Çalışın, yılmayın, sabredin, elinizden gelenin iyisini yapın…”

Roosevelt’in bu dediklerini, öteki ABD başkanları da demiş olabilirler. Roosevelt adının özellikle seçilmesi, havalı bir isim olup, konuşana da hava vermesinden midir

Böyle soruların bu sayfanın okuyucularının aklına gelmeyeceğinden eminiz. Başka kimin aklına gelir, bilmeyiz.

Çünkü bu sayfanın okuyucuları, sayın Cemil Çiçek’in niçin ABD başkanlarından Roosevelt’i seçtiğini, daha ilk cümlesini söylerken anlamışlardır.

“ABD’de 4 dönem başkanlık yapan tek kişi var…”

2 dönem başkanlık yapanların ne dediklerini ezberlemek daha zor olmadığına göre, 4 dönem vurgulamasını özellikle yapması Sayın Cemil Çiçek’in, hayatının mesajını vermek istemesindendir:

AKP’de 3 dönem bana az geliyor!

Çok yakınlarda bir zamanda, bu mesajını; katıldığı toplantıların yemek saati sonralarında, daha açık ve net bir şekilde belki bir başka ABD başkanı üstünden yine duyuracağına inanıyor ve bekliyoruz. O Amerikalıyı anlattı. Biz, bizden birini anlattık.

Farkımız bizim.

Not: Ertesi günü yine baktık sayın Yavuz Donat yazılarına. Biliyordukki sayın Cemil Çiçek bir gazetenin bir gününe sığmaz.

Yavuz Donat’ın bir gün önce “Theodore Roosevelt” yazarak anlattığı Amerikalı, (ki biz sadece Roosevelt olarak yazmıştık.) Yanlış değil mi imiş.

Herkesin gözünden kaçmış bu yanlışlık. Günlerce Bizans Kraliçesi Theodora yazıları okumaktan yorulmuş tashih servisi elemanlarının da kaçırmasını, normal sayarız. Biz dahi Roosevelt olmasına takılmıştık.

Kim mi düzeltmiş bu yanlışlığı

Çok ünlü biri. Yanlışlık kadar önemli biri.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk.

V.Ecevit hükumetinin Adalet Bakanı.. (V.Ecevit derken, önceki dört Ecevit’e iyi dayanmışız, gibi bir duygu geldi mi size de…)

Ünlü Rahşan affının Adalet Bakanı.

Theodore Roosevelt değil, Franklin Roosevelt.. Demiş.

Ne demektir bu

Sayın Cemil Çiçek bey kadar, Amerika’nın Roosevelt’lerini bilen solcu politikacımız da var.

Yavuz Donat belki de bu duruma dikkat çekmek için yazmış olabilir düzeltme teşekkürünü. Biz de ona teşekkür ederiz.

Bayram’ı Tanıdı Sıra Ramazan’da

Kılıçdaroğlu, emeklilere iki ikramiye vereceğim, propagandasını notere tasdik ettirmiş.

Neden

Kendi ağzıyla söylemesinin kaale alınmayacağını o da bililyordu.

Başka

Refahyol hükumeti emekli maaşlarına yüzde yüzlerin üstünde artırma yaptığında SSK’da olan Kılıçdaroğlu, o günlerde yaptığı itirazları unutmadığından.. Nerden buluyorlar parayı, kimin parasını kime veriyorlar, diye az demeç vermemişti

***

Uçak yolcusu gazetecilere doğru bakan bir AKP yetkilisine, ne demişler bu konuda o her bir şeyleri bilenler

Kılıçdaroğlu’nun Ramazan Bayramı ve Kurban bayramında emeklilere ikramiye vereceğini ilan etmesinin altında yatanı biz biliyoruz: Bayramlarımızın adını unutturarak, onları ikramiye bayramları olarak yaşatmak…

O kadar çok gezenin, aklı da böyle gezinir durur.

***

Başka bir AKP yetkilisi, bir başka AKP yetkilisine yakınıyordu:

Bizim yolcu gazetecilerimiz neden itiraz etmiyorlar Kılıçdaroğlu’na, dişe dokunur yahut suya sabuna dokunur gerekçelerin ardına takılarak; yoksa onlar, o tarafa mı “yolcu”lar

Ağlama duvarı görevindeki AKP’li bilir bu konuları. Çünkü o da dolaşa dolaşa gelmiştir bugün olduğu ve durduğu yere. Cevabı da ona göre.

Onlar da emekli olacaklar birgün. Sen hala anlamadın mı

Biz Yazarsak Doğrudur

“Vikipedia” dökümünde, 55. hükumetin içişleri bakanı olduğunu ve 13 ay görev yaptığı ANAP’tan istifa ederek AKP’ye geçtiğini, ordan da istifa ederek MHP’ye geçtiğini, TBMM’de 7 dönem aralıksız görev yapan tek milletvekili olduğunu yazdıran bir siyasi..

AKP’liler savunuyorlar kendilerini: Biz onun Meclis dışında kalmasını istiyorduk. Biliyorsunuz bizim partimizin üç dönem şartı var.

İki dönemden sonra başka partiye gidiverdi. Yani yapabileceğimiz bir şey yoktu.

Hayatını anlatırken 21. Satırda ANAP’ın İçişleri Bakanı olduğunu ancak söyleyebilen o siyasiyi, biz de 18 Ocak 2015 tarihli, “Çarşamba’dan belliydi fobileri” yazımızda hatırlatmıştık. Polis teşkilatını, kartel kameraları eşliğinde Çarşambalı çarşaflı kadınların ve sakallı erkeklerin üstüne salan o çirkin ve insanlık dışı icraatın bakanıydı diyerek.

Çok geçmedi, bir de ne görelim. Bir kartel gazetesine iki sayfa röportaj vermiş, o erkeq milletvekili.

Lakin “Çarşamba”yı hiç dememiş, kahramanlığını anlattığı o ücretli, paralı ve rica kokan röportajında.

MHP Kurultayı sonrasında gazetelere onunla ilgili haberler şöyle yazılmıştı: Bahçeli üstünü çizdi, listesine almadı!

Not: Sayın Cemil Çiçek’le aynı sayfada buluşması Çarşamba kahramanı erkeq milletvekilinin, tamamem tesadüftür. Uzun süreli Meclis’li olmanın “Başarı” sayılamayacağına bir başka misaldir, demeye ihtiyaç yoktu çünkü.

Hikaye Köşesi

Yatacak yeri olmayanlara: falaka

BİR köyün iki haytasını anlattı Mahmut Toptaş Hoca, Çarşamba günü Vefayurdu dersine gitmeden önce Fatih’te bir sanat dükkanındaki sohbet saatimizde.

Benim hoşuma gitti o iki haytanın kıssası. Mart 2015 tarihiyle ve bu tarih içinde konuşan, halkıyla iletişim kuran, medya üstünden diğer partidaşlarına mesajlar gönderen iktidardaki AKP’lilerle, hiçbir ilgileri, benzerlikleri olmadığını sizler de bilin istedik.

İki hayta dediğimiz bir köyün iki genci.. Sabah kalkmaz, bir işin ucundan tutmaz, anasına sofra hazırlatır, babasından harçlık alır, nerde çalgı, orda kalgı kıvamındaki gençlerin sıfatıdır: Hayta.

Birbirine kanka bu iki haytanın istikballeri üstüne kafa yorar bir gün, köy idaresi ve ileri gelenleri. Hiç değilse birini, bir baltaya sap edelim. Diğeri de ona bakarak bir iş sahibi olabilir.

Birini çağırırlar ve düşündüklerini, niyetlerini açıklarlar.

“Arkadaşını köye bekçi yapmak istiyoruz. Resmi elbisesi ve geçinmesine yetecek bir maaşı olacak. Yediğiniz bir, içtiğiniz bir ve aranızdan su sızmadığından, ondan önce sana bildirelim ve mademki can ciğer arkadaşsınız, seni önce sevindirelim, dedik.”

Görev düşünülmeyen ve fakat arkadaşının görevi tebliğ edilen haytada renkler solar. Can ciğer derlerken, aranızdan su sızmıyor derlerken, yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmiyor derlerken, birlikte çektirdikleri fotoğrafları filan mı kasdediyorlar acaba

Ah bir bilselerdi onun nasıl bir insan olduğunu, değil bekçi yapmak, beni korumaya alırlardı hemen. En iyisi onun kim olduğunu söyleyeyim ki, benim dayanma gücümü, katlanma gücümü takdir etsinler.

“Bekçi mi yapacaksınız İyi ama o hırsız. Kaç oğlak çaldı, sattı; bilir misiniz

Köyün muhtarı ve ağaları şaşkın. Kayıp oğlakları onlar da biliyordular ama..

“Evlek evlek köyü mü sattı, dedin ”

Çaresiz susarlar. Ne de olsa köylerinin haytası. Olmazsa, bekçi olarak bunu atarız derler. Hırsızlardan birini bilme avantajı da var.

Sonra diğer genci çağırırlar. Özgeçmişini iyi bildiklerini belli etmeden, diğerine dediklerini buna da söylerler.

“Arkadaşını köye bekçi yapmak istiyoruz. Resmi elbisesi, resmi copu ve geçinmesine yetecek bir maaşı da olacak. Onu en iyi sen bildiğin için, bizi, doğru seçim yaptığımızdan dolayı kutlamanı istedik.”

Bu gençde de renkler soluk. Bana arkadaşımı soruyorlar. Niyetleri benim kim ve ne mal olduğumu öğrenmek olmasın. Ama burada köyün menfaati sözkonusu. Onun bekçi olmasına göz yummama, birlikte çektirdiğimiz resimler mani olabilir mi acaba Yok yok der sonra, mademki arkadaşız, hesabı kitabı olmaz bu işin. Saf ve temiz çocuk şaşırmışlığında konuşmaya başlar.

“Bekçi mi yapacaksınız Ama o hırsız. Düğünlerden sonra köydeki gelinlerin altınlarını çaldı, sattı.”

Köyün muhtarı ve ağaları şaşkın. Kayıp altınları onlar da duymuşlardı ama..

“Ne Altını, üstünü hep sattı mı köyün ”

Artık susamazlar. Falakacıyı çağırır muhtar. Bari köyün kalan kısmını kurtaralım, düşüncesine ermişlerdir. İkisini de yatırın!

Hikayemizin sonrası malum.

Gördüğünüz gibi kıssamızın ne Mart 2015’le, ne de konuşan AKP’lilerle bir ilgisi var. Endişeye gerek yok, falaka hikayelerdedir. Günümüzde olmaz.

İkisini de ikaz ettim, kulaklarını çektim, bir daha birbirleri ve partimizin diğer insanları hakkında konuşmayacaklar, demesi olur ancak, bir sorumlu ve AKP’li başbakan’ın..

Dua, hutbe, hatim, Diyanet, rahmet, Çanakkale, Atatürk, Kılıçdaroğlu... Kelimelerinin geçtiği bir haberi okudu insanlarımız gazetelerinde.

İsmet İnönü üstünden, Atatürk’e rahmet istemiş sayın Kılıçdaroğlu, Diyanet işleri Başkanı’nı suçlamayı da ihmal etmeden.

İsmet İnönü başbakan. Kadeş vapura çanakkale’de. (Geçen haftaki sayımız) Artık neyi anladıysa, neyi düzeltmeye çalışıyorsa sayın Kılıçdaroğlu.. Yine yardımcı olalım dedik. Serdengeçti’den bir fıkra koyduk. “Bu kadar inceliğe bari riayet etseler” dediğini de unutmadan...