CIhIcago Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada ağacın insanı ruhen dinlendirdiği ve bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı direnç kazandırdığı saptanmıştır. Yani doğa yürüyüşleri, doğa ile baş başa kalmak ve yaşam alanlarının ağaçlandırılması fiziki ve ruhsal hastalıklara karşı kalkan oluyor. Fakat insan sağlığını tehdit edecek koşullara sahip olan kent yaşamında bunun ne kadar mümkün olabileceğini dikkate almak lazım.

Bilindiği üzere sanayileşme ile birlikte insanlar kent yaşamının cazibesine kapıldılar ve doğadan kaçmayı bir başarı olarak gördüler. Köyden kentlere göç başladı ve insanlar ışıltılı hayatların kendilerini daha mutlu edebileceğine inandılar. Fakat şehir filmlerde sergilenen renkli hayatlardan ibaret değildi burası bitmek bilmeyen bir rekabetin ve hayalleri çalınan kalabalıkların yaşadığı bir alandı. Kent hayatı dik bir yokuşu tırmanmak gibiydi ve içinde binlerce risk barındırıyordu.

İnsanlar pembe hayaller kurarak geldikleri kent hayatında fabrika atıklarının, egzoz gazının, stresin ve gürültünün altında ezildiler ve sağlık sorunları yaşamaya başladılar. Ağır koşullarda çalıştılar ve yeşile, doğaya, temiz havaya ve kirlenmemiş toprağa kursaklarına giren ekmek kadar ihtiyaçlı olduklarının farkına vardılar ve bu ihtiyacı giderebilmek için şehrin göbeğine parklar inşa ettiler. Ağaçları vatanından söküp, fabrika atıklarının kirlettiği alanlara diktiler ve kaderlerine ortak ettiler. İnsanlar balkonsuz evlerde nefes alamaz hale geldiklerinde parklara koştular burada güçlükle ayakta duran ağaçların gövdesine yaslanarak rahatlamaya çalıştılar. Yani doğadan kaçan insanlar doğayı ayaklarına getirmek istediler ve evlerinde çiçek yetiştirdiler, şehrin çıkış noktalarına ağaçlar diktiler ama bunların hiçbiri işe yaramadı.

İnsanın yaşamı için elverişli olan doğa aynı zamanda bireylerin hayal dünyalarını ve bilgelik yanlarını geliştiren bir güçtü ve ihtiyaç olabilecek her şeyi içinde barındırmaktaydı. Fakat insan doğayı acımasızca tahrip etti ve bütün yaşam kaynaklarını kurutarak dünyayı yaşanmaz hale getirdi. Ağaçların kesilmesi, bitki türlerinin yok edilmesi ve toprağın kirletilmesi insanı bedenen ve ruhen dirençsiz hale getirdi. Anlayacağınız insan tutunduğu dalı kesti ve kendi sonunu hazırladı.

Şehrin boğucu atmosferinden kurtulmak isteyen insanlar yol kenarlarına terk edilmiş ağaçlarla buluşup burada vakit geçirmeye çalıştılar. İnsanın bu ihtiyacını dikkate alan yerel yönetimler cadde boylarını ağaçlandırdılar, dinlenme tesisleri ve parklar inşa ettiler ancak vatanından koparılan ağaçların kent hayatına uyum sağlaması mümkün değildi. Ağaçlar başlarını eğdi ve küstüler hayata. Neşelerini kaybettiler ve hayatta ayakta kalmaya çalıştılar.

Vatanlarından koparılan ve şehrin tozlu caddelerine terk edilen ağaçlar burada yaşayan insanların kaderine ortak oldular ve yaşam enerjilerini kaybettiler. Ormanda güne kuşların şarkıları ile başlayan ağaçlar, şehirde sarhoşların sitemlerini dinlemeye mahkûm oldular. Ağaçlar gurbetin yükünü kaldırmakta güçlük çektiler ve vatanlarına kavuşabilmek için duaya durdular. Ağaçlar kentli insanın kaderine ortak oldular.