GÜNÜMÜZDE propaganda gücünü ellerinde tutanlar haksız da

olsa haklı gibi gösterilebiliyor. Meseleye bölgemiz açısından baktığımızda, bir

takım bahanelerle dengeleri bozanlar, karmaşaya zemin hazırlayanların

yaptıkları propaganda sayesinde unutturuluyor. Yeni suçlular ön plana

çıkartılarak gerçek sorumlular aklanmaya çalışılıyor. Sözü uzatmadan,

bölgemizde bulanan sular durulmak bir yana daha da bulanıklaştırılıyor.

İran da yaşanan devrimin ardından Saddam, ABD desteği ile

İran a saldırtıldı. Yıllar süren savaşta iki ülke de büyük kayıplara uğradı.

Savaşın yol açtığı tahribatı o yıllarda iki tarafta da yakından görenlerdenim.

Sonunda iki ülke savaşa son verdi. Ancak, bölgemizde savaşın devam etmesini

isteyen küresel güçler boş durmadılar. Daha sonra Saddam, Kuveyt e saldırdı ve

işgal etti. Bu işgalin ardında ABD nin eli olduğu sonradan ortaya çıktı. ABD ve

koalisyon güçleri eliyle Saddam Kuveyt ten atıldı. Ama sadece Kuveyt değil

Suudi Arabistan ın da petrol gelirlerinin önemli bir kısmı kendilerini Saddam tehlikesinden

koruyan(!) ABD ye akmaya başladı. Ancak, ABD ye bu da yetmedi, Saddam ı ortadan

kaldırmak, Irak petrolüne el koymak gerekiyordu. Sonunda Irak işgal edilerek

Saddam idam edildi, yerine kukla bir isim getirildi. Artık Irak ta dengeler

bozulmuş, mezhepçilik hortlatılarak yüzyıllar öncesinden gelen düşmanlıklar

körüklenmiş oldu. Sonuçta Irak ta milyonlarca insan iç çatışmalarda hayatını

kaybetti. Irak ta dengelerin bozulması beraberinde İran ın bir takım

heveslerini harekete geçirdi. Devreye İran da girdi. Olaylar Irak la sınırlı

kalmadı, Suriye ve Yemen kaynamaya başladı. Dikkat edilirse sözünü ettiğimiz üç

devlette de mezhep farklılıkları söz konusuydu ve yıllardan beri derinden

derine devam eden bir mezhepçilik devam ediyordu. Irak ta başlayan dengelerin

bozulması bu gizliden devam eden mezhepçilik ateşinin üzerindeki küllerin

üflenerek açığa çıkmasına vesile oldu.

Başını ABD nin çektiği Haçlı ittifakının istediği de

buydu. Sonuç olarak çatışmalar beraberinde Irak, Suriye ve Yemen de bölünmeler

gündeme geldi. Bir bölünme söz konusu olduğunda bundan yararlanmak isteyen İran

ve Rusya da boş durmadı. Hatta ABD ve koalisyon güçlerine karşı İran ve Rusya

ilan edilmemiş bir cephe oluşturdu. Böyle olunca çatışmalar daha da şiddetlendi

ve ölümler arttı. Tüm bunları bir tarafı aklamak için hatırlatıyor değilim.

Ülkemizde uzunca bir süreden beri bazı medya organlarında bir İran aleyhtarlığı

yapılıyor. Sanki bölgemizde yaşanan karışıklıkların tek sorumlusu İran ve Rusya

imiş gibi gösteriliyor. Bu köşede sömürgeci güçlerin dünyayı sömürürken ortak

hareket ettiklerine sıkça temas ediyorum. Bu bakımdan sömürgecilerin birini

diğerine tercih etmenin manasızlığı ortada. Ancak, olayların başlangıcını

unutturup gerçek sorumluları saklayarak yeni suçlar icat etmek sömürgecilere

hizmet etmenin ötesinde bir sonuç vermiyor. Bu bakımdan esas olan sömürüye

karşı birlik oluşturabilmektir. Yoksa her seferinde sömürgecilerden birinin

himayesine sığınarak sömürüden kurtulmak mümkün olmadı/olmuyor. Bu bakımdan

gazetelerde zaman zaman yer alan, Ortadoğu yu kan gölüne çeviren Rusya ve

İran ın geçtiğimiz ay Suriye, Irak ve Yemen deki örgütlere 40 bin kalaşnikof

sevk ettiği ortaya çıktı. Silahlar İran Devrim Muhafızları Ordusu adına savaşan

paralı askerlere dağıtıldı biçimindeki haberler bölgemizdeki ilk çatışmalara

zemin hazırlayan gerçek sorumluları gözden kaçırıyor. Bunun ise bölgemizde

huzurun sağlanmasına bir katısı olmayacaktır.