İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi nin ilk beş maddesinde
şu ibareler yer alır.
Bütün insanlar haysiyet ve hakları bakımından eşit
doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti
ile hareket etmelidirler.
Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi, milli veya
içtimai menşeden bir fark gözetilmeksizin, beyannamede ilan olunan tekmil
haklardan ve bütün hürriyetlerden istifade edebilirler.
Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.
Hiçbir kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz.
Kölelik ve köle ticareti her türlü şekliyle yasaktır.
Hiç kimse işkenceye, gayri insani haysiyet kırıcı
cezalara veya muamelelere tabi tutulamaz
Bugün hemen her fırsatta dile getirilen bu haklar,
batının kendi halkından dahi esirgediği değerler haline gelmiştir. Dünyanın
mazlum coğrafyalarında ise akan kanlar durmak bilmiyor. Filistin de, Libya da,
Irak ta, Afganistan da, Suriye de Bangladeş te mazlum halklar katlediliyor,
işgale maruz kalıyor. Zengin yer altı kaynaklarına sahip olan Afrika ülkeleri
sömürü odaklarının kurbanı oluyor, bu topraklarda yaşayan halklar, yoksulluk ve
hastalıklarla mücadele ediyor. İslam coğrafyalarında adalet acımasızca
katledilirken az ötede, hak ve özgürlüklerden söz ediliyor, bu konuyla ilgili
toplantılar düzenleniyor, yalancı vaatler veriliyor. Bu çelişkiyi anlamak
mümkün değil
Geçtiğimiz haftalarda İstanbul da Dünya İnsan Zirvesi
toplantısı düzenlendi. Zirve münasebetiyle 60 a yakın devlet ve hükümet başkanı
bir araya geldi. İhlal edilen haklar ve mültecilerin durumu üzerinden
değerlendirmeler yapıldı. Fakat yapılan anlaşmaların, verilen vaatlerin İslam
coğrafyası için bir anlam ifade etmeyeceği kesin. Zira ne Birleşmiş Milletler
İnsan hakları beyannamesi ne de çocuk hakları sözleşmesi yoksul ve yalnız
bırakılmış erişkin ya da çocukların haklarını koruyabilmiştir. Küresel
kapitalizmin müntesipleri yoksul halklar için ellerini dahi kaldırmazlar.
Bundan eminiz.
Şunu unutmayalım; eğer dünyanın her hangi bir yerinde,
hak, özgürlük, demokrasi, eşitlik kavramları adı altında bir oluşumdan öz
ediliyorsa bilin ki bu oluşumun ardından İslam coğrafyalarında oluk oluk kanlar
akacak kültürel ekonomik işgal ve kuşatmalar yaşanacak demektir.
Son günlerde Batılı yöneticiler, mülteciler için kayda
değer katkılar yaptıklarını ima ediyor, kendilerine paye çıkarmaya
çalışıyorlar. Fakat kimse mülteci durumuna düşen bu insanları, yerlerinden
yurtlarından hangi güçlerin çıkardığını sorma cesareti gösteremiyor. Batı
topraklarını işgal edip mülteci durumuna düşürdüğü o insanlardan kendine pay
çıkarmaya çalışıyor. Mülteciler içerisinde kullanılmaya elverişli yetişmiş
elamanları kendisi için seçerken diğerlerini ölüme bırakıyor.
Peki, bizler, samimiyetsiz batının riyakar çifte
standartlı uygulamalarının tanığı olmaktan bıkmadık mı
Artık kendi istikbal ve kaderimizi tayin etmede öncü rol
alma zamanımız gelmedi mi İlkelerini hak ve adalet üzerine kuran İslamın
mensupları ihtiyaçlarını karşılayacak iç ve dış kaynaklara sahip olduklarının
bilincinde değiller mi
Bütün bu soruları yeniden sormak ve üzerinde düşünmek
zorundayız.