İnsanlık tarihinin en karmaşık, en dolambaçlı, en içinden

çıkılmaz dönemi. Her şeyin ayan beyan olduğu, dünyanın bir ucunda en küçük ve

sıradan bir olayın bile en kısa zamanda dünyanın öte ucuna vardığı bir zamanda

nasıl oluyor da böylesine bir karmaşadan söz edebiliyoruz Belki de çıkmazın en

üzerinde durulması gereken yanı da bu. Çünkü her şey ortada gibi görünüyorsa da

kimi olayların farklı bir yüze dönüştürüldüğü bir gerçeği yaşıyoruz. Nasıl ki

bir fotoğraf karesi üzerindeki teknik oynamalarla başka bir yüz, çehre ve duruş

ortaya konuluyorsa, olay ve durumların konumu da bu zamanda böyle.

İnsanlık dar bir alandan çok geniş bir alana kadar haber

ağlarıyla varabiliyor. Bu varış insanlık adına sadece bilgi edinmeyi sağlıyor.

Bunun ne denli sağlıklı olduğunu bilmeden. Bilse bile hızlı oluşan bir dalga

her şeyi asıl niyetinden ve bakışından uzaklaştırıyor, bambaşka bir yöne doğru

çeviriyor.

Güçleri ellerinde tutanlar her şeyi çıkara yaslıyor. Her

durumdan ve olaydan çıkar devşirmeye bakıyorlar. İnsan ve insanlık onlar için

önemli değil. Günümüzde insanlık insan gibi olmaya ve davranılmaya muhtaç. Oysa

insanlık birbirine düşman. İnsanlığa, Sevgili Efendimizin ve arkadaşlarının

bakışıyla bakmakla yükümlüyüz. Bu bir zorunluluk. İnsanlığı salt çıkar aracı

gibi gören anlayışlardan uzaklaştırmak insanın kendi hakkı olanını sağlamak ve

kavuşturmak Müslümanların sorumluluğunda.

Hazreti Ali Efendimiz sabah namazına gitmek üzere evinden

çıktığında, yolunun üzerinde ağır adımlarla yürüyen bir Yahudi ile buluşuyor.

Yahudi yaşlı ve ağır adımlarla yürüyor. Vaktinin daralması ve namaza yetişmesi

gerektiği halde yaşlı Yahudi nin önüne hürmeten geçemiyor. Ağır adımlarla onu

izliyor. Efendimiz farz namazın ilk rekâtında. Cebrail, Efendimizin omzuna

dokunuyor kulağına fısıldıyor namazı uzatması için. Uzatıyor, Hazreti Ali gelip

namaza yetişiyor. Bu ince küçük ayrıntı insanlık tarihi için önemli. Dahası

Müslümanlar için çok daha önemli. Çünkü insanlığın böylesi bir hürmete ve

insana değer verişe gereksinimi var. İnsanlığın alabildiğini ezildiği ve hatta

horlandığı bir zamanda.

Her insan teki önemli. Her Müslüman ın; çevresinde,

yolunun üzerinde, doğrudan veya dolaylı ilişkilerinde mutlaka bir muhatabı var.

Bu muhataplar onun dairesi içinde yer alıyorlar. Onlara her türlü davranışında

Hazreti Ali nin bakışıyla bakıldığında insanlık için mutlaka bir çıkış yolu

olur. Büyük karmaşanın bir ucundan bir düğüm çözülmüş olur. Hemen herkesin ele

geçirebileceği bir ipin ucu mutlaka var. Hemen herkesin kendi gücü oranında bir

etki alanı da olur. Zaten insanlık insanca davranılmaya muhtaç. Hemen her

Müslüman ın bana ne demeye hakkı yok. Hakkı buluştuğu hemen her şeye sahip

çıkma zorunluluğu. Olumsuzu olumluya dönüştürme çabası diyoruz buna.

Medya ve reklâm aracılığıyla insanlık bir araç konumuna

dönüştürüldü. Çıkar öncelenince insanlığın ne bir değeri ne de bir anlamı

kaldı. Oysa insanlık İslâmî terminolojiye göre Eşref-i mahlûkat . Bu tanımlama

sadece Müslümanlar için değil, bütün insanlık için. İnsanlığın o yöne

götürülmesi Müslümanların sorumluluğunda. İnsanı incitmeden, yitirmeden,

ötelemeden, aşağılamadan. İnsanın kendini aşan bir gücü yok elbette. Herkes

gücü oranında var ve etkili olur. En küçük iyi, hoş ve zarif bir davranış insan

üzerinde etki bırakır.

Müslümanlık aldatılmalara, göz boyamalara, reklam

aracılığıyla farklılaştırılmaya rağmen en etkili güç. Zaten bundandır ki Haçlı

ve ırkçı emperyalizm medya aracılığıyla her türlü yanıltma ve yönlendirmelerle

büyük dalgalar oluşturuyor. Müslümanların en etkili dalgası sevgi, insana değer

verme, insanı yüceltme konumuna taşımasıdır. Yaratılmışların en değerli varlığı

olduğunu anımsatması ve ona değer vermesidir. Günümüz insanının da en çok buna

şiddetle gereksinimi var. İnsan olduğunu ve bir değere sahip olduğunu bilmesi,

anlaması. O zaman sevgi dalgası çok daha hızlı ve etkili olur. Tek çözüm yolu

da budur.