Londra Olimpiyatlarının resmi açılış töreni önceki gece yapıldı.

Hiçbir masraftan kaçınılmayan tırnak içinde muhteşem bir seramoni...

Orada bir bölüm vardı;

İngiliz tarihi, başlangıcından günümüze tiyatral anlatılırken Sanayi Devrimine geçiş aşaması da resmedildi, sahnelendi...

Aman Allahım, özellikle siyahi işçilerin yüzlerinde bir mutluluk, bir aydınlık!

Sanki sömürdükleri ülkelerden getirdikleri işgücü ile büyümedi İngiliz sanayi!

Dünyanın gözü önünde boyanan gözler, sürmelenen algılar, kilitlenen zihinler...

HHH

Açılış Seramonisini izlerken bir anda Çanakkale Savaşları canlandı, gözlerimin önünde...

Hani Akifin, Şu Boğaz harbi nedir / Var mı ki dünyada eşi / En kesif orduların yükleniyor dördü beşi/ Tepeden yol bularak geçmek için Marmaraya/ Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya... dediği, yüz binlerce şehit verdiğimiz Çanakkale Savaşı...

Şimdi size bu İngilizlerin Çanakkaleyi geçmek için sergilediği sinsi oyun ve tuzaklardan bazılarını şöyle bir hatırlatacağım. Bu satırlar İlkadım Dergisinin 2005/4 sayısından... Lütfen okuyalım;

"Tarih boyunca İslama en büyük düşmanlığı İngilizlerin yapmış olduğunu görürüz... İngilizler Çanakkale için sömürgeleri altında olan Müslüman ülkelerden asker topluyorlardı. Saf Müslümanları, "Sizin halifenizi Almanlar kaçırdı. Biz, sizin halifenizi kurtarmak için Almanlarla savaşıyoruz." diyerek kandıran İngilizler, bu yalana kanmayan Müslümanları, ailelerini öldürmekle tehdit ederek zorla cepheye sürdü. Gelmek istemeyenleri ise öldürdüler. İngilizin oyununa gelen Müslüman askerler Çanakkalede, Türklerle savaştıklarından habersiz harp ediyorlardı.

Bir bayram sabahı ilahî bir lütuf olarak Türk siperlerinin üzerini bulutlar kapamıştı. Düşmanın, siperlerimizi gözetleme imkanı ortadan kalkmıştı. Askerlerimiz çok sevinmişti. Zira bayram namazı kılmayı çok arzu ediyorlar fakat komutanları, toplu halde namaz kılmanın düşman için bulunmaz bir fırsat olacağını söyleyerek müsaade etmiyordu. Siperlerimiz bulutlarla kapandığına göre artık namaz kılınabilirdi. Komutanından erine hep beraber saf tuttular ve vecd içinde namaza durdular. Bayram namazını kıldıktan sonra hep bir ağızdan şevkle tekbir getirmeye başladılar. Bu sırada düşman siperlerinden gürültü, arkasından da silah sesleri gelmeye başladı. Meğer, kendileri gibi Müslümanlarla savaştıklarını anlayan kandırılmış askerler, düşman siperlerinde karışıklık çıkarmışlardı. İngilizler de onların bir kısmını kurşuna dizmiş, bir kısmını da cephe gerisine çekmişti.

Müslüman askerleri kandırarak cepheye süren İngilizler, Müslüman olmayan Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkeleri de propaganda yolu ile kandırıyordu... Anzak askerleri İngiliz kalleşinin gerçek yüzünü görüyordu. Nitekim İngilizler onlara "Türkler yamyamdır. İnsan eti yerler. Dünyayı bu yamyamlardan kurtarmak için savaşıyoruz" şeklinde propagandalar yapmışlardır. Fakat onlar cephede gördüler ki Mehmetçik kendi hayatını tehlikeye atarak düşman askerini kurtarabilecek kadar, kendi yaralı iken düşman askerinin yarasını sarabilecek kadar, kendi bayat ekmek yerken düşman esirine taze ekmek yedirebilecek kadar insanlığın zirvesindedir.

İngilizlerin Çanakkalede yaptıkları âdiliklerden birisi de kimyasal gaz kullanma teşebbüsleridir. Bu insanlık cinayeti, Lordlar Kamerasında Çörçil tarafından gündeme getirilmişti. Bunun bir insanlık suçu olduğu vurgulanınca Çörçil, "Türkler insan değildir. Bu yüzden gaz kullanmamızda bir sakınca yoktur" diyerek oradakileri ikna etmişti.

Zehirli gaz kullanmaya muvaffak olamayan İngilizler başka bir kalleşliğe, başka bir insanlık suçuna imza atmayı başardılar. 28 Haziran 1915 gecesi direk, Sargı Yeri Hastanesini hedef alarak, çoğu parmağını bile kıpırdatamayacak kadar ağır yaralı olan 18.000 yaralı askerimizi şehit ettiler...

Gerek İngilizler, gerek Amerika ve gerekse diğer batılı devletler dün ne iseler bugün de aynısıdırlar."

Sizce hangisi daha etkileyici

Olimpiyatların sanal Açılış Seramonisi mi, yoksa bu milletin milletimiz üzerinde oynadığı gerçek ve alçak oyun mu

O polislerden biri siz olsaydınız ne yapardınız

Hatay Dörtyolda akıllara durgunluk veren bir olay yaşandı...

Kısaca bu gelişmeyi hatırlatmakta yarar var;

Önce, Emniyet müdürlüğünün kantinini işleten AKP Gençlik Kolları Başkanı Ömer Uzun, polis memuru Alper Atilla ile tartışır...

Ardından Atillayı sürdürmekle tehdit eden Uzun, arkadaşı, AKP Hatay Milletvekili Bayram Türkoğlunun oğlu İstemi Kağan Türkoğlunu da arayarak bu tartışmadan haberdar eder...

Olay büyür...

AKP milletvekilinin oğlu emniyet bahçesine gelerek polislerle tartışır..

Komiser yardımcısı Murat Emer, vekilin oğlu Türkoğluna "Sen benim memurumla bu şekilde konuşamazsın" uyarısında bulununca hadise iyice çığırından çıkar...

Vekil oğlu babasını, babası da Hatay Valisini arar...

Müthiş bir telefon trafiği devreye girer...

Sonunda ne olur İşte buraya dikkat;

Dörtyol Emniyet Müdürü çok sayıda polisi bir odaya dizerek ellerine numara verir, ve Ak Parti Gençlik Kolları Başkanından ve AK Parti milletvekilinin oğlundan kendisi ile tartışan polisleri teşhis etmesini ister...

İstemi Kağan Türkoğlu, odadaki polisleri uzun uzun inceledikten sonra kendisiyle tartışan komiser yardımcısını teşhis eder ve komiser yardımcısı Murat Emer ve polis memuru Alper Atilla hakkında "açılacak disiplin soruşturmasının selameti" gerekçe gösterilerek görevden uzaklaştırma kararı verilir...

Görüntüleri izlemişsinizdir...

İzlemediyseniz de lütfen izleyin, yorumu siz yapın...

Ama tek bir soru sormak istiyorum; O polislerden biri siz olsaydınız ne hissederdiniz

NOT: Bugün 29 Temmuz 2012 Pazar... Uyan da balığa gidelim... 2012 yılında yeni Anayasa vaadini sıcak tutmak adına... 2012den 6 ay 29 gün daha eksildi. Yeni sivil anayasanın yazımına başlandı, ilk cümleler ortaya çıktı... Ama bugünlerde tık yok... Takipçisiyiz...