Yaklaşık 40 yıldır iki sevdânın peşindeyim. Biri, önce bu

ülkedeki insanların birliği, sonra bütün Âlem-i İslâmın birliği. Diğeri, bu

ülkedeki gençlerin her birini birer Fâtih gibi yetiştirmek Adı üstünde sevdâ,

ama ütopya değil

1980 öncesindeydi. Memleket yangın yeri gibiydi. Anarşi

başını alıp gitmişti. Memleketime gittiğimde bir grup dostla birlikte,

memleketimizde bu yangını nasıl söndürebiliriz, kardeş kavgasını nasıl

önleyebiliriz, nasıl birlik ve beraberliği sağlayabiliriz, diye konuştuk.

Bismillah diyerek kolları sıvadık. O sıralar bugünkü gibi sivil toplum

kuruluşları pek yoktu. Ancak memleketin tanınmış simaları, dinî grupların

temsilcileri vardı. Hemen hepsini ziyaret ettik. Bir araya gelmelerini istirham

ettik. Rahmetli Bedri İncetahtacı nın bir tercüme bürosu vardı. Bu değerli

dostu da ziyaret ettik. Görüş alışverişinde bulunduk. Daha sonra şehrimizin o

zamanki değerli valisi Sabahaddin Çakmakoğlu Beyi ziyaret ettim. Kendileriyle

anarşi ve terör olayları ve çözümü üzerine röportaj yaptım. Bu mütevâzi

çabalarımızın sonraki yıllarda müspet neticelerini gördük. Elhamdülillah

şehrimizde bir huzur havası teşekkül etti.

Sonraki yıllarda bir gün nereden geldiği meçhul bir

ihtiyar zât-ı muhterem beni ve arkadaşlarımı ziyarete geldi. Orada, Sizler

ileride İttihad-ı İslâma hizmet edeceksiniz! dedi. Sonra bizimle vedalaşıp

gitti. Bir daha da kendisini görmedim. Bu ziyaretin ardından yıllardır beraber

olduğumuz arkadaşlarla istişare yaptık. Bu ülke nüfusunun yüzde 99 u Müslüman.

Rabbimiz Müslümanları kardeş kılmış. Peki, bu ayrılık, gayrılık niye Niçin

birbirlerini şiddetle tenkit ediyorlar Geliniz bu sakat anlayışa ve bize

yakışmayan tabloya dur diyelim! dedik. Yine Bismillah diyerek kolları

sıvadık. Bediüzzaman Hazretlerinin hayattaki bütün talebelerini, diğer İslâmî

grupların ileri gelenlerini ziyaret ettik. O sırada Arif Calban Bey ara seçimde

Refah Partisi nden Belediye Başkanı seçilmişti. Kendilerini ziyaret edip tebrik

ettik. Sayın Recep Tayip Erdoğan Bey o sıralar Refah Partisi İstanbul İl

Başkanı idi. Rahatsız olduğunu işittik. Geçmiş olsun ziyaretine gittik.

Kasımpaşa daki evlerinde görüştük. Çorbasını içtik, birlikte namaz kıldık. Bu

temaslarımızın ardından Müslümanların birliğine sevdalı lider merhum Prof. Dr.

Necmeddin Erbakan hocamız ziyaretimize geldi. Aramızda çok sıcak, samimî ve

candan bir görüşme oldu. Sonradan ben zatıâlilerini Ankara da iki defa ziyaret

ettim ve iki mühim konuda röportaj yaptım. Çok mühim açıklamalarda bulundu.

Aramızdaki muhabbet pekişti. Ancak Müslümanlar arasında bu samimi görüşmeleri

çekemeyenler de vardı. Tıpkı D-8 lerin kuruluşunun akabinde yapılan fesat

hamleleri gibi, bazıları bize karşı yapmadığını bırakmadı, o tarihten sonra

başımıza gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi (her neyse, zeval-i elem

lezzettir, kâidesince elemi gitti, lezzeti kaldı, Elhamdülillah).

İslam Birliğinin önündeki engelleri, bu birliği

engellemek için oynanan oyunları inceleyip kitaplaştırdım. Kardeşlerimizi

dikkatli ve uyanık olmaya dâvet etmeye çalıştım.

Müslümanların birliği düşüncesi kesinlikle bir ütopya

değildir. Bunun için çalışmak farzdır. Dört mezhebe göre de, ümmetin birliğinin

temsilcisi İmam-ı Kebir seçmek farzdır. Hem de en önde gelen bir farzdır. Bu

birlik sağlanmadığı müddetçe de Ümmetin zilletten ve zulüm pençesinden

kurtulması mümkün değildir.

Bu ülke nüfusunun yüzde 99 u Müslümandır. Müslümanların

birbiriyle ne alıp veremediği var Şayet ortada sakat bir durum varsa, işin

içinde büyük şeytanın ve insî şeytanların parmağı var, demektir. Peki, bu

şeytanlara teslim mi olacağız Biz kardeşiz. Bu dünyada da rahat etmek

istiyorsak bir olacağız, kardeş olacağız, sıkılı yumruk gibi olacağız. Kaldı

yüzde 1. Onlara da Ehl-i zimme denilir. Yani Gayr-ı Müslim topluluk. Onların

da burunlarını kanatmamak, emniyet ve huzur içerisinde yaşatmak boynumuzun

borcudur.