Rabbimiz (C.C.) biz müminleri kardeş kılmış. Hucurat Suresi 10. ayete mealen bakalım:

“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.”

Sevgili Peygamberimizin (A.S.M.) müminlerin kardeşliğiyle ilgili pek çok hadisinden birine bakalım:

“Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine karşı sevgi ve merhamet göstermede tek bir beden gibidir. O bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateş çekerler.” (Müslim, Birr, 60)

Muhacirler Medine-i Münevvere’ye geldiklerinde Peygamber Efendimiz (A.S.M.), her Muhacir aileyi bir Ensar ailesi ile kardeş yaptı. Ensar da bu kardeşlerine evlerinin bir odasını, tarlalarının bir kısmını, hayvanlarının bir bölümünü verdi. Zamanla cihattan alınan ganimetlerle muhacirlerin durumu düzeldi. Bir ganimet taksiminde Sevgili Peygamberimiz Ensara şu teklifi yaptı: “Dilerdeniz ganimeti aranızda eşit olarak pay edeyim. Şayet razı olursanız bu defalık ganimeti muhacirlere vereyim. Onlar da kendi evlerini yapsınlar, kendi arazilerini alsınlar.” Bunun üzerine Ensar şöyle dedi: “Ya Resulullah, bizim payımızı da Muhacir kardeşlerimize verin, ancak bir şartla, onlar yine bizim evimizde otursunlar, bizim tarlamızı ekip biçsinler…”

Kendileri de ihtiyaç içerisinde olmalarına rağmen, kardeşlerini kendi nefislerine tercih eden Ensarın bu yüksek hasleti Kur’an-ı Azimüşşan’da medhedilmektedir. Haşr Suresi 9. âyet-i kerimeye meâlen bakalım:

“Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenler karşısında içlerinde bir kaygı duymazlar. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”

Müminler bu “kardeşlik şuûru” içerisinde yaşadıkları müddetçe, izzetli, şerefli, huzurlu yaşamışlardır. Allah-u Azimüşşan’ın ismini yüceltmek, dinini yeryüzüne yaymak, Kur’an’ı hâkim kılmak için çıktıkları cihat yolculuğu ile üç kıtada onlarca ülkeyi fethetmişlerdir.

Sonraları, şeytanın uşakları, Müslümanların arasına türlü nifak unsurları sokarak kardeşi kardeşe düşman eyledi. Son iki asırda yaşadıklarımızdan sonra aklımızı başımıza almalıyız. Kur’an ve Sünnet etrafında kenetlenerek kardeşlik yolunda ilerlemeliyiz.

Daha önce yazacaktım, ancak en yakınlarımdan gördüm ki akıllar başta değil. Şimdi tam sırası: Fanatik futbol taraftarlığını bırakmamız lazım. Bu iş, Romalıların arenalarda gladyatörleri dövüştürmesine benzedi. Onlar hayatta kalmak için dövüşüyorlardı, futbolcular ise para kazanmak için… Gencecik çocuklar milyonlarca dolar veya Yuro (euro) alıyor. On binlerce işçinim kazandığını bir ayda kazanıyor. Peki, seyredenlerin eline ne geçiyor? Ya rakip kulübe ve taraftarlarına sarfettikleri sözler… En yakınlarımdan başlayarak herkese çağrıda bulunuyorum. Lütfen bu fanatik taraftarlığı bırakalım. Kardeş olduğumuzu unutmayalım.

Kardeşliği zedeleyen bir diğer unsur da particiliktir. Bu da Avrupa’dan içimize girmiş bir illettir. Bunun tahribatı gözler önündedir. Bir devrede dört beş parti değiştiren milletvekili var. Bu şekilde dönüp dolaşanların olduğu bir arenada kardeş kardeşe niçin düşman olsun? Bu konu üzerinde ciddiyetle durmalı ve aklımızı başımıza almalıyız.

Kardeşliği zedeleyen bir başka unsur ırkçılıktır. Bu konu üzerinde durmuştuk. Ancak bu konu üzerinde ne kadar dursak yine azdır. Zira İslam’ın düşmanları zalimler, “ırkçılık bombasını” üzerimize atmaya devam ediyorlar. Şu anda Müslüman ırk mensupları içerisinde üç ırk ön planda: Türk, Kürt ve Arap… Bu üç unsur kardeşçesine el ele verecek olsalar dünyayı fethederler. Aslolan, Kur’an ve Sünnet etrafında kenetlenmek olmalı. Birbirlerine bırakınız silah çekmeyi, bir fiske bile vurmamalılar. Kâfir, “Al bu silahı, kardeşine doğrult!” demiş olabilir. Kâfirin verdiği silahı ganimet bilip onunla mazlum kardeşlerini kurtarmaya yürümeli. Gazze’yi, Kudüs’ü, Doğu Türkistan’ı, Arakan’ı kurtarmak için yola çıkmalı.

Ey Müslümanlar! Biz her şeyden önce kardeşiz. Bunu hatırlarsak ve kardeşliğin gereğini yerine getirirsek, yine izzetli, şerefli olacağız. Bütün zalimlere, asrın Firavunlarına, Nemrutlarına boyun eğdireceğiz. Çağrımız evvela kardeşliğe… “Hayye’ale’l cihad!” daha sonra. Kardeşlik oldu mu, cihat, düğün bayram gibi olur…