Batı Trakya toprakları çok verimlidir. Bu topraklarda tütün, buğday, zeytin, pamuk ve hayvan ürünlerinden mühim bir kısmı üretilir. Koca ülkenin ihtiyacını karşılar. Sulak bölgelerde yılda iki, üç mahsul elde edilir. Burasının stratejik ehemmiyeti, İstanbul’a yakın olmasıdır. Burada kahir ekseriyet Müslüman idi. Ancak Rus savaşlarından ve Balkan savaşlarından sonra bu bölgedeki Müslüman nüfusun bir kısmı hicret etti. 1927 mübadelesinden sonra da Müslüman Türkler yine ekseriyette idi. Bu kadar hicrete rağmen nüfusun 120 bini Türk, 34 bini Rum’du.

Batı Trakya meselesinin ele alındığı Lozan Konferansı 21 Kasım 1922’de başlamış, 4 Şubat 1923’te iki ay ara verilmiş, daha sonra da 23 Temmuz 1923 tarihine kadar devam etmiştir. Batı Trakya meselesi de Lozan’da ilk komisyonda görüşülmüştür.

İsmet İnönü, Batı Trakya konusunda istenilen neticenin alınamamasını şöyle izah etmekteydi: “Lozan’da kamuoyuna müracaat ile bir çıkış yolu bulmaya çok çalıştık. Fakat siyasî ve askerî güçlükler böyle bir dileği neticelendirmeye imkân vermemiştir.” (İsmet İnönü, Hatıralar, c. 2, s. 68)

Ali Fuat Cebesoy. “Siyasî Hatıralar” kitabında (s. 177’de) Lord Gürzon’un takip ettiği siyaseti şu şekilde anlatmaktadır: “Bulgaristan’a Adalar denizinde bir mahreç [çıkış yolu], Yugoslavya’ya Selanik’te bazı tâvizat ve Yunanistan’a da Garbî Trakya’yı vermek suretiyle konferansta müşterek bir siyaset takip imkânını istihsal etmişti. Bu siyasetin emareleri konferans müzakereleri esnasında tamamen sezilmiştir.”

Lozan görüşmeleri TBMM’de ele alındığında, milletvekillerinin büyük ekseriyeti Batı Trakya’nın alınması için ısrar etmiştir. 2. Meclis toplandığında, Meclis’te iki grup teşekkül etmiş durumdaydı. 1. Grubun lideri M. Kemal, 2. Grubun lideri ise Ali Şükrü Bey’dir. Meclis’te Lozan üzerine çok sert tartışmalar olmuştur. Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey, murahhas heyetin bir daha Lozan’a gitmemesini, bütün heyetin değiştirilmesini talep etmekteydi.

TBMM’de 21 Ağustos 1923 Salı günü başlayan müzakerelerde Batı Trakya konusu çok geniş şekilde ele alınıp tartışılmıştır. Bu konuda ekseriyetin kanaati şu şekildeydi: “Murahhas heyetimiz, her nedense, Batı Trakya meselesinde, gerektiği kadar azimli davranmamış ve kayıtsızlık göstermiştir.” (Batı Trakya’da Millî Mücadele, c. 1, s. 501)

30 Ocak 1923 tarihinde Lozan’da Yunanistan’la Türkiye arasında imzalanan mübadele protokolü iki maddeden ibaretti. Türkiye, her zaman bu maddelere uydu. Ancak Yunanistan hiçbir zaman uymadı. Lozan’da Batı Trakyalılara verilen haklar hep ihlal edildi. Batı Trakya Türklerinin %85’i çiftçi idi. Ancak bu çiftçilere traktör ehliyeti verilmiyordu. 1974 Kıbrıs çıkarmasında Türklerin elindeki av tüfeklerini toplamışlar, bir daha vermemişlerdir.

Mütekabiliyet hususuna Türkiye her zaman uymuş, Yunanistan ise hep ihlal etmiştir. Lozan Anlaşması’nın 37. maddesi aynen şöyledir: “Türkiye, 38’den 44’e kadar olan maddelerde açıklanan hükümlerin temel yasalar olarak tanınmasını ve hiçbir yasa, hiçbir tüzük ve hiçbir resmi işlemin bu hükümlere zıt ve karşı olmamasını ve hiçbir yasa, tüzük ve hiçbir resmi işlemin sözü edilen hükümlerden üstün olmamasını yükümlenir.”

38-44. maddeler azınlıkların haklarıyla ilgilidir. Lütfen bu 37. maddeyi üzerinde dura dura, tekrar tekrar okuyunuz. O sırada Anayasa’da “Devletin dini, din-i İslamdır” hükmü vardı. Lozan anlaşmasının bu 37. maddesi anayasadan da üstün hale gelmişti. Her resmî işlem, her yasa, her tüzük, azınlıklara göre düzenlenecekti. Peki Yunanistan’da?.. Orada Yunanistan’ın kanunları ve kararları geçerliydi.

Ülkemizde bilhassa son 23 senede metruk halde olsalar dahi onlarca kilise restore edilmiştir. Mütekabiliyet esası denilmesine rağmen Yunanistan’da İslâm eserlerinin ve camilerin tamiri mümkün olmamaktadır. Pek çok tarihî camiin minareleri yıkılmakta, camiler ya müze yapılmakta ya da muhtelif şekillerde kullanılmaktadır.

Batı Trakya’daki Müslüman nüfusun yüzü bir türlü gülmemiştir. Peki sormak lazım: Bu nasıl mütekabiliyet?..