Sokak ortasında itiş kakış tartışanları gördüğümde
gözümde üç yaşında bir çocuk canlanır. Bu dönem çocuk iki yaş sendromunu henüz
atlatmış değildir, oyuncaklarına dokunan arkadaşına hemen vurur, olmadı saçını
çeker, olmadı ittirir. Arkadaşının elinden oyuncağını alıp kaçmak ister, aşırı
sahiplenme duygusuna sahiptir, kendine ait eşyalara kimsenin dokunmasını
istemez. Çocuk beklemeyi bilmez, su istediğinde anne beklemesini istese
kıyametler kopar, çocuk kendini yerden yere atar ve o an isteği şeyin hemen
yerine getirilmesini ister.
Çocuk vermeyi sevmez ve hep alıcıdır. Çocuk öfkelidir,
arkadaşlarından ayrı kalmak istemez ama onlarla kavga eder ve hep kendi
dediğinin olmasını ister. Anneler çocuktur bu yaşlarda böyle şeyler olur deyip
geçiştirirler. Ama sokak ortasında itiş kakış kavga eden o koskoca adamlara ne
diyeceksiniz. Çocuk değiller ki kollarından tutup ikaz edebilelim. Bu adamlar
tıpkı üç yaşındaki bir çocuk gibi birbirlerine vurmaya ve itişip kakışmaya
başlarlar. İlerlemiş yaşlarından utanmaz, küfreder, tehdit eder hakaret
ederler. Böyle durumlarda başınızı kaldırır, bir adamın ağarmış saçlarına bir
de içindeki büyümemiş çocuğa bakar ve anlamaya çalışırsınız.
Olgun bir insandan yaşına uygun davranmasını bekler ve
buna hakkınızın olduğuna inanırsınız. Fakat sokakta, caddede ve yaşamın her
kesiminde ilerlemiş yaşlarına rağmen hâlâ çocuk kalmış ve bir türlü
olgunlaşamamış insanlarla karşılaşır ve onların çocukça tavırlarını anlamaya
çalışırsınız. Büyümemiş adamlar, küçük meselelerden büyük kavgalar çıkarır,
şiddette başvurur kırıp döker hatta katledebilirler. Nasıl oluyor da bu kadar
küçük bir meseleden bu kadar büyük kavgalar ortaya çıkabiliyor diye sormaktan
kendinizi alamazsanız ama bu sorunun bir cevabı yoktur. Çünkü karşınızdaki
kişinin yaşı kaç olursa olsun tavırları üç yaşında bir çocuğunkine eşittir.
Adam büyüyememiş olgun insan tavırlarını benimseyememiş ve yaşına uygun
davranışlar geliştirememiştir. Büyümemiş çocuklarla aynı ortamı paylaşmak ise
kolay iş değildir. Çünkü nerede hangi tepkiyi vereceklerini bilemezsiniz. Fakat
yapabileceğiniz bir şey yok, şefkatli bir anne baba gibi bu insanları hoş
görmek ve katlanmak zorundasınız.