Raşid halifelerin ilki olarak Müslümanların idaresini üstlenen Hz. Ebubekir (r.a.)’ın hilafetine Kur’an-ı Kerim’deki bazı ayetler işaret etmektedir. Onlardan bir kısmını burada zikredeceğiz inşaallah. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu Peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır.” (Nisa, 69) Bir hadis-i şerifte Ebubekir (r.a.)’ınsıddıklardan olduğu bildirilmiştir. Doğal olarak da sıddıklardan olan bir şahsın hilafet konusunda öncelikli olması gerekmektedir. (Nasr Hasan Şeyh, Akidetu Ehli Sunne ve Cema’e fi Sahabe, 2/532)
Muhammed b. Ömer er-Razi “Bizi dosdoğru yola ilet. Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların, ya da sapıtanların yoluna değil” ayetlerinin tefsirinde şöyle demektedir: “Bu ayet-i kerime Ebubekir (r.a.)’ın hilafetine delalet etmektedir. Çünkü Allah Teâlâ başka bir ayette kendilerine nimet verilenlerin kim olduğunu bildirerek şöyle buyurmaktadır: “Kim Allah’a ve Resûlüne itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu Peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır.” Ayet-i kerimesi kendilerine nimet verilenlerden bir grubun sıddıklar olduğunu bildirmektedir. Ebubekir (r.a.)’ınsıddıkların efendisi olduğunda ise hiçbir şüphe yoktur. Bu doğrultuda ayet-i kerimeden şöyle bir mana çıkarabiliriz: Allah Teâlâ bizden Ebubekir (r.a.) ve diğer sıddıklarınüzerinde oldukları bir hidayet şeklini talep etmemizi bizden istemektedir. Eğer Ebubekir (r.a.) doğru yoldan sapanlardan olsaydı kendisini örnek almak caiz olmazdı. Bu açıdan baktığımızda bu ayet-i kerime dolaylı olarak Ebubekir (r.a.)’ın hilafetine delalet etmektedir”. (Tefsir-i Kebir, 1/260)
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda cihad eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. ” (Maide, 54) Ayet-i kerimede değinilen özelliklerin hepsi Ebubekir (r.a.) ve mürtedlere karşı savaşan ordusunda bulunmaktadır. Allah Teâlâ onları üstün özelliklerinden dolayı övmektedir. Bu ayetin Ebubekir (ra)’ın hilafetine işaret eden boyutu şudur: Allah Teâlâ ezeli ilmiyle Rasûlullah (sav)’in vefatından sonra dinden dönen bazı insanların olacağını bilmekteydi. Bundan dolayı da Allah Teâlâ, Kendisini seven, kendisinin de onları sevdiği, mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu, Allah yolunda savaşan, hiçbir kınayanın kınamasından korkmayan bir grubu getireceğini ilan etti.
Rasûlullah (sav)’in vefatından sonra bazı insanlar dinden dönünce, Ebubekir (r.a.) hiçbir kınayanın kınamasına aldırış etmeden kendisiyle birlikte hareket eden ashapla onlara karşı savaş açtı ve batıl yok olup hak galip gelene kadar savaşmaya devam etti. Böylece Allah Teâlâ’nın vaadi Ebubekir (r.a.)’ın önderliğinde gerçekleşmiş oldu. (Beyhaki, “el-İ’tikad”, 173,174)
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Ona yardım etmezseniz, biliniz ki, kâfirler onu Mekke’den çıkardıklarında iki kişiden biri olarak mağaradayken Allah ona yardım etmişti. Hani o arkadaşına: “Üzülme, Allah bizimle beraberdir” diyordu. Allah onun kalbine güven duygusu indirmiş, kendisini göremediğiniz askerler ile desteklemiş ve kâfirlerin sözünü alçaltmıştı. Yüce olan Allah’ın sözüdür. Allah üstün iradelidir ve her yaptığı yerindedir”.
İmam Kurtubî şöyle demektedir: Ayet-i kerimenin “iki kişiden biri olarak mağaradayken” bölümü Ebubekir (r.a.)’ın hilafetine delalet etmektedir, çünkü halife öncekinden sonra gelen ikinci kişidir. Şeyhimiz Ebu Abbas Ahmed b. Ömer’ın şöyle dediğini duydum: “Bu ayetten Rasûlullah (sav)’den sonra bu işin sorumluluğunu üstlenecek ikinci kişi şeklinde anlaşılmaktadır. Rasûlullah (sav) vefat ettiğinde Arapların büyük bir kısmı dinlerinden döndüler Medine ve Cevas (Bahreyn’de bir köy) hariç neredeyse hiçbir yerde İslam kalmamıştı. Bunun üzerine Ebubekir (ra) Rasûlullah (sav)’ın yaptığı gibi insanları İslam’a davet etmeye ve irtidatlarına ısrar edenlere savaş açmaya başladı. Böylece Ebubekir (ra) başka bir açıdan iki kişinin ikincisi olmaya hak kazanmıştır. (TefsiruKurtubî, 8/147-148)
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Muhacirlerin ve Ensar’ın ilk öncüleri ile iyilikte onlara tam uyanlardan Allah hoşnut olduğu gibi onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. Allah onlara altlarından nehirler akan ve içlerinde ebedi olarak kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş, büyük başarı budur”. (Tevbe, 100)
Bu ayetin Ebubekir (ra)’ın hilafetine delalet eden yönü şudur: “Hicret insana ağır gelen, herkesin kaldıramayacağı zor bir iştir. Bundan dolayı bu zorlu işe ilk önce Talib olup yola çıkanlar örnek alınmaya daha çok layıktırlar. Konuya bu açıdan baktığımız zaman Ebubekir (r.a.) tabi olunup örnek alınmaya daha çok layıktır. Çünkü Ebubekir (r.a.) hicret esnasında Rasûlullah (s.a.v.)’la beraber yola çıkmış tüm yolculuğu boyunca Rasûlullah (sav)’den ayrılmamıştı. Ebubekir (r.a.)’ın Muhacirlerin en üstünü olduğu ortaya çıkınca onun Allah Teâlâ tarafından en çok hoşnut olunan Muhacir olduğu da ortaya çıkmaktadır. Doğal olarak bu ayeti kerime Ebubekir (r.a.)’ınRasûlullah (sav)’den sonra halife seçilmeye hakkı olduğunu ortaya koymaktadır.” (Tefsir-i Kebir, 16/168-169)
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Allah, içinizden inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına yeryüzünün yönetimini onlara vereceğine, onlar için beğendiği dini sağlam bir şekilde yerleştireceğine, korkularını güvene çevireceğine dair söz vermiştir. Çünkü onlar Bana kulluk eder, hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Bundan sonra inkâr eden kimseler, işte onlar artık yoldan çıkmış olanlardır”. (Nur, 55)
İbni Kesir diyor ki: “Selef âlimlerinden bazıları Ebubekir ve Ömer (ra)’ın hilafeti Kur’an’la sabittir dedikten sonra bu ayet-i kerimeyi okurlardı.” (İbni Kesir, 5/121)
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Bedevilerden geri kalmış olanlara de ki: «güçlü kuvvetli bir millete karşı, onlar Müslüman olana kadar savaşmaya çağrılacaksanız; eğer itaat ederseniz Allah size güzel ecir verir, ama daha önce döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır.” (Fetih, 16) ayeti hakkında Ebu Hasan el-Eş’arî (r. h.) şöyle demektedir: “Bu ve Tevbe süresindeki ayette (Tevbe, 83) Ebubekir (ra)’ın hilafetine işaret vardır.”
Allah Teâlâ bir sonraki ayette şöyle buyurmaktadır: “Bedevilerden geri kalmış olanlara de ki: “güçlü kuvvetli bir millete karşı, onlar Müslüman olana kadar savaşmaya çağrılacaksanız; eğer itaat ederseniz Allah size güzel ecir verir, ama daha önce döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır.” (Fetih: 16) ayeti kerimede işaret edilen çağırma işini Rasûlullah (sav)’den başka biri yapacaktır, çünkü önceki ayet onların Rasûlullah (sav)’le beraber kesinlikle savaşa çıkamayacaklarını haber vermektedir. Doğal olarak onları savaşa çağıracak olan şahsın Rasûlullah (sav)’den sonra gelen halifenin olması gerekmektedir.” (El-İbanetu ‘en Usulied-Diyane, 67, Makalatuİslamiyin, 2/144)
Müfessir Mucahid: “Güçlü kuvvetli bir millet İran ve Rum halkıdır” demiştir. Hasan-ı Basrî de aynı görüştedir. Ata: “Onlar İranlılardır” demiştir. İbniAbbas’dan da bu manada bir görüş rivayet edilmiştir. İbni Abbas (ra)’a nispet edilen başka bir görüşte ise onlar Yemame savaşına katılan Hanifeoğullarıdır. Onlar Yemame halkıydılar ve onlarla Ebubekir (ra) döneminde savaşıldı. Ebubekir (ra) Museyleme ve Yemame halkından olan Hanifeoğullarına karşı savaşmak için Müslümanlara çağrıda bulundu. (İmam Taberî, Cami’u el-Beyan, 26/82-84; Beyhaki, El-İ’tikad, 173)
İran ve Rum halkına gelince Ebubekir (r.a.) döneminde onlara karşı savaş yapıldı ve bu savaşlar Hz. Ömer (r.a.) döneminde devam etti. Doğal olarak bu milletin İran ve Rum halkı olduğunu kabul ettiğimizde ayeti kerime Ömer (r.a.)’ın hilafetine işaret ettiği gibi Ebubekir (r.a.)’ın da hilafetine işaret etmektedir. Çünkü Ebubekir (r.a.)’a ilk biat ederek seçilmesine sebep olan şahıs kendisidir ve bu açıklamadan Ebubekir (r.a.)’ın bu ümmetin en faziletlisi olduğu da ortaya çıkmaktadır. (El-İbane fi Usuli’d-Diyane, 67)