Aksa Tufanı, Müslümanların hem gücünü ve hem de zaaf noktalarını gözlerimizin önüne sermesi bakımından çok önemli bir laboratuvar görevi görmüştür.
Güçlüyüz. Çünkü bir avuç inanmış insan küçük bir kasaba ölçeğinde dar bir alanda dünyaya meydan okuyor, tam bir yıldır dünyanın en modern silahlarını kullanan ve hiçbir insani duygu yaşamayan bir orduya karşı halen savaş veriyor. Böylece 30 milyon km2 coğrafi büyüklük, 2 milyar nüfus ve 60’a yakın devletin birleşip bir güç olduğunda dünyaya ne kadar kolay hâkim olacağını gösteriyor.
Zaaf noktamız ise, bu devasa gücümüze rağmen Gazze halkının tam 1 yıldır Siyonistlerin katliamına karşı hiçbir müdahale yapılamamasıdır.
Bu iki tezat durum âlimlerin üzerine ne kadar büyük bir yük düştüğünü göstermektedir. Bu görevleri maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz;
1-Cihat ve şehadet şuuruna sahip nesil yetiştirmek.
2-Akan kanın sorumlusu olarak kâfirleri değil kendimizi görmek. Bizi yıkan şeyin İslam düşmanlarının gücü değil bizim zayıflığımızın şuuruna varmak.
3-Müslüman halklar üzerinden yenilgi psikolojisini atmak.
4-İç çürüme ve çekişmeleri sonlandırmak.
5-Ümmet şuuru ihya etmek. Irkçılık fitnesi başta olmak üzere Müslüman halkları birbirinden ayrıştıran her tür fikrin karşısında durmak. İslam Birliği’ni kuracak fikrî ve ilmî zemini oluşturmak.
6-İslam devletlerinin idarecilerine nasihat etmek, Müslümanların lehine kararlar almaları için teşvik etmek ve cesaretlendirmek. Tıpkı Reca bin Hayve'nin Emevi halifesi Süleyman bin Abdulmelik'e veliaht olarak Ömer bin Abdülaziz'i tayin etmesini sağladığı gibi.