Zaman ne hızlı geçiyor değil mi? Daha dün Milli Gazete’mizin 50. yılını kutlarken bugün 51. yılımıza girecek olmanın heyecanı içerisindeyiz. Söylemesi dile kolay tam 51 yıl! Fakat bir de bu 51 yılda neler yaşandığını konuşmak lazım. Sonuçta gazetecilik tarihe şahitliktir bir bakıma. Bir de, “Hak geldi batıl zail oldu” umdesiyle 51 yıldır yayın yapan bir gazetenin şahitliğini düşünün. 51 yıldır ülkede ve dünyada yaşananlara şahitlik eden, hakkı manşetlere taşımaktan vazgeçmeyen bir gazete… Belki kendinden önce veya aynı dönemde yayın hayatına başlayan fakat fırtınalara direnemeyip yayın hayatına devam edemeyen, etse de ilk günkü politikalarına sahip çıkamayan nice gazete varken istikametten asla ayrılmayan bir gazeteyi düşünün.
Ve bu gazetenin ilk günlerinden beri hakkı söylemekten vazgeçemeyen bir gazetecisini, bir yazarını, bir ağabeyini düşünün. Konuşacak ne çok şey, kayda düşecek ne çok hatırat vardır! Gazeteci olarak, yazar olarak tarihe tanıklık etmiş, darbeler görmüş, çok sayıda başbakan, çok sayıda cumhurbaşkanı görmüş, dönem dönem mesleğin farklı versiyonlarını görmüş, bir tecrübe abidesi, Erbakan Hoca’mızla teşriki mesai yapmış Zeki Ceyhan ağabeyin şahitliğine, tadımlık sohbetimizle kayıt düşelim istedik. Sağ olsun kırmadı bizi ve Milli Gazete 51. yıl özel röportajımızı Zeki ağabeyle yapmak nasip oldu.
1979 yılında Yenidevir gazetesinde başlıyor yazmaya Zeki ağabey. Ardından Erbakan Hoca’mızın isteği üzerine Milli Gazete’de devam ediyor mesleğine. O günden bugüne Milli Gazete’mizin sayfalarından siz kıymetli okurlarını selamlamaya devam ediyor. Bir bakıma 50 yıllık gazetenin neredeyse 50 yıllık emektarı diyebiliriz kendisine.
Benim içinse ayrı bir yere sahip Zeki ağabeyin yazıları. Zira küçük bir kız çocuğu olarak Milli Gazete okumaya başladığım o yıllarda ilk tanıştığım köşelerden biri onun köşesiydi. Uzun yıllar yazılarını okuduğum, şimdi aynı çatı altında kalem oynatma imkânı bulduğum Zeki ağabeyle röportaj yapmış olmanın ayrı bir yeri var elbette bende. Fakat röportajın ayrıntılarını vermeyecek Milli Gazete’mizin 51. yılı vesilesi ile sadece bir anekdot paylaşacağım. Dilerseniz Maaile dergisinin 75. sayısından röportajımızın tamamına ulaşabilirsiniz.
Zeki ağabeyin Milli Gazete serüvenini anlatırken söylediği şu cümleler çok çarpıcıydı:
“Millî Gazete bize neler kazandırmadı ki! Millî Görüş ve Millî Gazete her şeyden önce bize ‘bizim kim olduğumuzu’ öğretti. O günlere kadar ‘komünizmle mücadele’ gibi faaliyetlerle yetinirken Millî Görüş ile tanıştıktan sonra ‘antitez’ olarak kalmak yerine ‘tez’ olarak hayata devamın daha makul ve mantıklı olacağını kavradık. Ve bir Millî Görüş mensubu olarak yolumuza devam ettik.”
Erbakan Hoca’mızın, Milli Görüş davası ile Müslümanları nasıl kendine getirdiğini anlatan çok önemli cümleler bunlar.
Tez üretilendir. Antitez ise üretilene cevaptır. Dolayısı ile antitezin başlangıç noktası da tezdir. Burada önemli olan tezin hak mı batıl mı olduğudur. Müslümanlar, hak olmayan bir tezi savunamayacakları gibi, batıl bir teze cevap üretmekle yani antitez üretmekle de debelenmemelidirler. Zira Müslümanların söyleyecek sözleri, haykıracak hakikatleri vardır. Zira Müslümanlık savunmada kalmak değil kendi inancımıza göre projelerimizi ortaya koymak, insanlığın kurtuluşu için umut olmak ve canla başla bunun için çalışmak demektir.
Milli Görüş hareketinin başladığı günlere dek özelde Türkiye olmak üzere Müslümanlar olaylara bu tepkisellik ve reflekslerle yaklaşırken Milli Görüş ile tanıştıktan sonra önüne konan olayları başkalarının bakış açısı ile değil kendi tezleri ile var olabileceklerini kavramıştır.
İşte Erbakan Hoca’mızın biricik emaneti Milli Gazete, bize tam 51 yıldır bu hakikati hatırlattığı için çok kıymetlidir. Bu nedenle güne Milli Gazete ile başlamak çok önemlidir. Bu nedenle Milli Gazete’nin girdiği evlerde büyüyen çocuklar kendi kimliklerini tanıyor ve istikamet üzere büyüyorlar.
Evet, Milli Gazete kendi kimliğimizi unutmamak ve istikamet üzere kalmak için tutunduğumuz dalımız…
İstikamet üzere nice 51 yıllara Milli Gazete’m!