Müslümanlar kendi ilkelerinden saptılar. Günümüz medyasına baktığımızda eli kalem tutanından tutmayanına kadar hemen büyük çoğunluğunun kendileriyle ne denli çeliştiklerini şu yakın zamandaki gelişmelerden görüyoruz. Yıllardır insanımızı kendi absürtlükleri peşinden koşturanlar olayların gerçekleriyle yüzleşince birden tavır değiştiriyorlar. Sanki geçmiş zaman içinde söylenenler ve yazılanlar onlara ait değilmiş gibi bir hâle bürünüyorlar.
Müslümanlar kendi öz değerleriyle yeniden buluşmak zorunda.
Siyasal arenadaki sarhoşluklar insanların akıllarını başlarından alıyor ne yazık ki, aldı da. Sarhoşluklar insanı kendi olmanın dışına sürüklüyor. Kibir, böbürlenme, kendisinden başkasını görememe ve daha birçok olumsuz neden gibi.
Hayatımızdaki ilkelerden ödün vermeden bulunduğumuz yol üzere yolcuğumuzu sürdürür isek zamanla zamanın bizi haklı çıkaracağından kuşku yok. Dalgalar gelip geçicidir. Köpürtülen an ve durumlar anlıktır. Zamanı gelince bunlar anlaşılır.
Yükselişlerin düşüşlerinin olabileceği hesaba katılmalı. Hayata temkin ile bakılmalı. Temkin ve kararlılık önemli ilkelerimiz açısından.
Yaşanan deneyimler insan için daima örnektir.
Biz geleceğin yolcularıyız, anın değil. An geleceği belirlemez.
Niyet insan için önemli. Bunu sık yineleriz. İbadetlerimiz niyet iledir. Niyet ise bir şeye azmetme ve karar verme duasıdır. Dualar insanın Allah’a en yaklaştığı anıdır. Allah’tan başka bir sığınağa inanmamanın el açışı, gönül verişi ve bağlanışıdır.
Söz ve kavillerimiz bizi bağlar. Bunun içindir ki, her adımımızı ölçülü atarız. Duygularımızın tutsağı olmayız. Heveslerimizin kölesi olmayız. Rızık ve gelecek endişesinden kendimizi ateşlere atmayız.
Daralan zamanlarda kapılar kapanmış gibi görünebilir. Halis niyete ve dua ve niyetlerimiz bizi yolumuz üzere tutar, bizi geleceğimize götürür.
Zamanın dalgalarına kapılanların gelecekte itibarları olamaz. Çünkü gelecek zamanın yeni yol göstericileri olmaktan çoktan uzaklaşmışlardır da ondan. Kendisine rehber olamayanlar başkalarına asla olamazlar.
İnsanlara kendilerini aşan bilgece akıllar verenler düştükleri kuyulardan çıkmak için çırpınırlar. Attıkları oklar döner kendilerini bulur. Sözünü tartamayanlar, kendilerinden geçerek saçıp savuranlar sözlerini bir daha bir araya asla toplayamazlar.
Çıkar hesabı olanların zaten öngörüleri yoktur. Onların odaklandığı şey kendileridir. Hak rızasını aştıkları ortadadır.
Söz bulamacı hiç kimseye bir şey kazandırmaz. Samimi bir duruş, susuş, inancına davasına inanış ve bağlanış onu yol üzerinde tutar.
Dava bilincinden uzaklaşanların davası olamaz. Bağlandıkları dava çıkarlarıdır. Yarın dünümüzün gerecekleriyle buluşabileceğimizi hesaba katmak durumundayız. Biz kendimizin aynasıyız. Geçmişimizi biriktirdiklerimizdir, bir gün onlarla yüzleşeceğimizi hesaba katmalıyız.
Hesap kitap insanı değiliz. Niyetlerimizle halis bakışlarımızla kendimize yol oluruz. Bu çok da zor bir durum değil.
Biz kendi işimize bakarız, başkasının işinin hesabını da tutmayız. Başkasının sevabı da günahı da kendisine. Biz bizi uçurumlara sürükleyen tutumlardan kendimizi korur, asıl işimize yoğunlaşırsak istediğimiz sonuca bir gün mutlaka varırız. Bunun ötesi yoktur.