Açık büfe deyince, ilk aklı gelen şey israf oluyor. Adam

tabağını alıyor ve yemeklerin başına geliyor. Fakat yeme kapasitem ne Damak

zevkime hitap eden yemek var mıdır Ne kadar alabilirim Başkalarının haklarına

riayet etmeliyim diye düşünmüyor aksine, elindeki tabağı sonuna kadar

dolduruyor. Fakat bir insanın yeme kapasitesi belli, dolayısıyla tabaktaki

yemeklerin büyük bir kısmı çöpe gidiyor. İsrafın haram olduğunu

hatırlattığınızda da, adam nasıl olsa parasını verdim diyor ve israf etmekten

kaçınmıyor. Günümüz insanının en büyük yanılgısı her şey bana ait

düşüncesidir. Bu düşünce insanların sonunu hazırlıyor.

Açık büfede yemek yenilen mekânlara baktığınızda çöp

kovalarının ağzına kadar yemekle dolu olduğunu görürsünüz. İnsanlar, çöpe

atılacağını bile bile alıyor ve çöpe atıyorlar. Çünkü insanın gözünün doyması

ile karnının doyması farklıdır. Açlığınızı bir parça ekmekle de

giderebilirsiniz ama göz açlığınızı gidermeniz için bakış açınızı ve yaşam

tarzınızı değiştirmeniz gerekir ki, bu günümüz insanının istediği bir şey

değildir.

Göz açlığı insanın doyumsuzluğunu arttırır. Sürekli

alırsınız ve aldıkça da bencilleşir ve kendinize odaklanırsınız. O yüzden

karnımızdan önce gözünüzü doyurmamız ve israftan kaçınmanız gerekir.

Geçtiğimiz Ramazan ayında, iftarı Eyüp Camii nde yapmaya

karar vermiştim. İftara yarım saat kala meydanda bekleyen bir araç gözüme

çarptı. Aracın etrafında birbirlerini itip kakan, hakaret eden, ezilmemek için

direnen ve yere düşen insanlar vardı. Biraz yaklaştığımda, o akşam bir hayırseverin

burada aşure dağıttığını öğrendim. Bu güzel bir davranıştı. Ama bir kâse aşure

için birbirlerini itip kakan, paylarına düşenin üç katını almaya gayret eden

önündekileri çiğneyip geçen bu insanları anlamakta zorlandım. Neticede bir

bardak su ve bir simitle de iftarımızı açabilir, duamızı yapabilir ve oradan

ayrılabiliriz. Ama nedense insanlarımızın karnı doysa da gözleri doymak

bilmiyor.