Türkiye’mizin bu sıcak gündemi içerisinde vahim olayların yoğun ve dehşet verici olması, birlik ve beraberlik uğruna eleştiri yapmayalım, olaylara daha pozitif ve iyimser bakalım diyerek biraz kendimizi kandırıyormuşuz gibime geliyor. Çünkü gündem her ne kadar da vahim ve sıcak ise de bunun içerisinde telafisi mümkün olmayacak gelişmeler vuku bulmaktadır. Bunun karşısında ise sessiz kalmak bir vebaldir diye düşünmekten de kendimi alamıyorum. Meşhur bir söz olarak belki klasiktir ama, “haksızlığın karşısında susan dilsiz” nedir!? İşte bundan ötürüdür ki, susmayı ve yazmamayı yeğlemedik.
Konuya gelince, Türkiye Cumhuriyeti parlamentosundan geçen ve yasalaşan İsrail ile yapılan altı maddelik anlaşma tamamen ülkemizin aleyhinedir. Türkiye’nin lehine sayılacak 20 milyon dolar İsrail’in ödemesi ise tazminat değil, hibe denmesi bile ne kadar onur kırıcı ve bize göre seviyesiz bir anlaşma olduğunu ortaya koyuyor. Bu karmaşa içerisinde bize göre vahim olan anlaşma, toplumun dikkatinden ve bilgisinden büyük bir gayretle ve gizlilikle kaçırılmıştır. Halbuki biz hafızalarımızı tazelediğimiz zaman göreceğiz ki, 1980 yılında o zaman ki Milli Görüş’ün Partisi olan Milli Selamet Partisi Meclis’te 24 kişi ile bulunuyordu ve zamanın Dışişleri Bakanını (Hayrettin Erkmen) İsrail ile yapmış olduğu anlaşmalardan ötürü gensoru ile bakanlıktan düşürmüştü. Şimdi ise değil iktidar, muhalefet partileri de gerektiği kadar mücadele etmeyerek anlaşmanın geçmesini engellememişlerdir.
Ruhun şad olsun Erbakan! Senin söylediklerinin vuku buluşunu ibret ve hayretle takip ediyoruz. Evet, o Erbakan ki, her zaman Türkiye’de iki parti var, derdi. Biri biz, yani Milli Görüş, öteki ise diğerleri, diyordu. İşte bunun en bariz örneği bugünlerde yeniden karşımızdadır. AKP eşittir CHP, eşittir MHP’dir. Bunların birinin diğerinden farkının olmadığını rahmetli hocamızın sayesinde öğrenmiştik, biliyorduk. Ama Siyonizm’in oyununa gelme hususunda aynı senaryonun aktörleri olduğunu bizzat yaşayarak yeniden gördük.
Her hususta görülüyor ki, gerek bu Siyonizm tehlikesi, gerek terör belası ve gerek ise sosyal problemlerin çözülmesi ve yeniden büyük Türkiye olabilmemiz için TBMM’ye Milli Görüş’ün yani Saadet Partisi’nin girmesi kaçınılmaz bir gerçektir. Parlamentodaki partilerin iç ve gerçek yüzünü görmek için bilgin olmaya gerek yoktur. Artık köydeki, kentteki, kültürlü, avam bütün toplumun görebileceği kadar açık ve nettir. Bu saatten sonra öze dönmek ve Milli Görüşü destekleyerek şahlandırmak, toplumun kendi problemlerini yerli kaynaklarıyla hiçbir dış güce bağlı kalmadan çözmek, bu hususta azami gayretle ilerlemek ve bunun için çalışmak gerekir.
Müslümanlar en çok kendi içinde ve aynı inançtaki kardeşlerinden zarar görmüştür. Bugün olduğu gibi! Ölen de Allah diyor, öldüren de!..
Ve Şairin dediği gibi,
Kartaldır kuşlar aslanı,
Yüksekte yapar meskeni,
Kendi kanadımdır beni,
Vuran ok deyi çağırır.