Her on yılda bir yaşanan ihtilallerde şapkasını alıp gitmekte de ünlenmiş politikacı Demirel’in, 12 Eylül’den sonra yaptığı değerlendirmelerde geçen MİT’li cümleyi bir daha hatırlamanın bugün tam zamanıdır.
– “MİT bize Kenya’da olanları bildirirdi de, Konya’da olanlardan haberdar etmezdi.”
Çaresizliğinin itirafı...
Böyle bir cümle ile kendini savunduğunu sanan Demirel’e şu sorular hiç sorulmadı.
Emrindeki bir kurum’a hakim olamaman, eksikliğin değil midir Başbakanlık sıfatını tam taşıyamadığını göstermez mi
Seni Konya’dan haberdar etmeyen MİT, haberdar etmemesini sana ve hükümetine güvenemediğinden mi yapmadı
MİT’ce raporlandırılmayan bir başbakan olmak, sizi daha önce, yani ihtilalden önce hiç rahatsız etmedi mi
Demirel’in o demecini savunma sınıfında değerlendirdiğimizde aklımıza bu sorulara benzer daha onlarca soru gelebilir.
Lâkin Demirel savunma yapmıyor da bir şikayet yapıyorsa...
– Duydun mu MİT, sayın ve pek muhterem başbakan Demirel bey’i hiçbir şeydan haberdar etmemiş yahu.
Millet ne yapacaktı MİT’e gidip, bir daha böyle yapmayın mı, diyecekti Lütfen yani MİT beyleri...
Demirel’in bu demeç hadisesi, çanak sorulu kartel medyası röportajları sınıfından olduğu için akabinde şu soru sorulmuyor:
– MİT’in sizi haberdar etmemesini bir ihtilal olduktan sonra ancak anlayabilmişsiniz. İhtilalden önce bu raporsuzluğu anlayamamak, sade size has bir durum mudur Kendinizi bu hatanızdan, bu eksikliğinizden, bu işbilmezliğinizden dolayı yargılatmak ister misiniz Yani bir başbakan için, emri altındaki bir kurumdan, atamalarını ve bütçesini hükümeti yaptığına göre, haberdar olmamak bir suç değil midir
Bu ve benzer soruları Demirel’e sormayan, sordurmayan kartel medyası ne kazanmıştır
Aslında bugün, Demirel ve onun halefi, yavrusu Mesut Yılmaz günlerini mumla arayan, o günlerin hasretiyle yandığını, Gezi’lerde yangınlar çıkarttırarak gösteren kartel medyasına böyle sorular sormak abestir, gereksizdir, lüzumsuzdur, binaenaleyh vakit kaybıdır.
Kartel medyası ne kazanmıştır, sorumuza dönelim ve cevabı yine Demirel ağzından verdirelim.
Ne demişti Demirel Büyük patronumuz dediklerine İzmit Körfezi’ni verdiğinde, Karadeniz ormanlarını talan etme imtiyazı verdiğinde, ne demişti Demirel Ki o cümlesi de Demirel’in, bir kanunsuzluğu, bir hukuk dışılığı örneklendirmektedir.
“Çankaya’nın bahçesini de vermek isterim!”
Kime
Onlara... Kartelcilerin büyük patron dediğine...
Ve yine şu soru hiç sorulmadı Demirel’e.
“Neyin karşılığında ”
Babasından kalan mirastan vermediğine göre, ünlü yeğeni Yahya’nın götürdüklerinden vermediğine göre, verdikleri milletin malı olduğuna göre...
“Neyin karşılığında ”
Sorusu cevaplanmış olmalı ki, kartelin büyük patron dediğinden başka işadamlarının da böyle mülk edinme haklarının olup olmadığını bilmeli insanlar.
Yoksa o başka işadamlarında, adı geçen karşılıktan, her ne ise o, yok mu idi Ki onlardan hiç biri biz de isteriz, demediler, diyemediler
Anlatmak istediklerimize biraz MİT katmak için yine yazımızın başına dönelim. Ne demişti Demirel
“MİT bize Kenya’da olanları bildirdi de, Konya’da olanlardan haberdar etmedi.”
Kenya, Demirel hükümetlerinin ilgi alanına girmeyen bir Afrika ülkesidir.
O ünlü demeçte bu durum vurgulanırken, Konya’nın adının geçirilmesi ise Demirel’in kâfiye ihtiyacı hissetmesindendir. Zira çok oyunlar tezgâhlattığı bir şehirden habersizim demesini, ironi yapıyor diye anlar, takipçileri.
Demirel, bu ülkede hep kendini kazandıran başbakanlar sınıfındandır. Ülkenin kaybetmesi ne gam...
Her ne demişse, kendine kazandırmak için demiştir. Malzemesi ülkenin işçileri olur, köylüleri olur, memurları olur, esnafları olur... Bazan da kurumlar olur, bu örnekte olduğu gibi...
Halefi ve yavrum dediği ve T.Özal emaneti Mesut Yılmaz, MİT’i O’nun kadar kullanamamıştır. Yani demeçleri vasıtasıyla kendini savunurken...
Kim duydu Mesut Yılmaz’ın Viyana’dan dayak yemiş başbakan olarak dönüp, kırık burunlu görüntülerle dolaşırken, şöyle dediğini
“MİT bana Viyana kumarhanelerinde dayak yiyeceğimi rapor etmedi.”
MİT ve başbakanlar konusunu geçmişe bakarak böyle yazdık. Günümüze geldiğimizde ise, on iki yıldır iktidarda olan R. Tayyip Erdoğan’ın şöyle bir cümle kurma hakkı olabilir mi, diye bir soru sorabiliriz. 30 Mart’a kalmadan cevabı bulunmalı bu sorunun.
“Ben kartel patronu Aydın Doğan’ın terleye terleye kazandığı Trump’un açılışını yapmaya gittiğimde, MİT bana, gün olur bunlar paralelleşirler, Gezi’leşirler, ateşleşirler, şirretleşirler demedi.”
Yoksa MİT, demiş midir
Biz bilmeyiz MİT’in kime ne deme veya ne dememe görevinin olduğunu. Lakin arkasında onca kan ve gözyaşı bırakıp giderken birine,
“Git ama, şapganı da unutma” demiş olduğundan mı, bugün sayın R.Tayyip Erdoğan bir hatırlatmada, bir itirazda bulunuyor peşin, peşin.
“Benim şapgam yok.”
Dede Korkut nerde /“Papa korkut”uyor bizi
19 Şubat Çarşamba tarihli gazetemizde, üstad Mehmed Şevket Eygi ağabeyin yazısında bu ilk paragrafı okuyanlar, elleriyle ağızlarını kapatmış olabilirler; dudaklarının uçuklamaması için...
Yusuf niyetine Josef diyecekmişiz çocuklarımıza. Birisi ya da birileri diyalog kursunlar diye...
Nedense hep olagelmiştir, bu ülke insanlarının isimleriyle oynanmasının, dalgaya alınmasının verdiği zevkle tatmin arayan insanlar.
1936 yılında neşredilmiş bir derginin kapak resminde görüldüğü gibi...
İnceltilmesine, kısaltılmasına, güdükleştirilmesine yeterince karşı çıkamadığımız için mi geçmişte, (Bakınız: İsmet yılları baskıları) Şimdi çocuklarımızın adını Vatikanlaştırmak istiyor birileri.
80 yılda buraya mı geldik
Yatak odasında hasta böcekler, neler duyup neler dinleyecekler
Başbakanlığın hatta Cumhurbaşkanı’nın da dinlendiğinin konuşulduğu bu günlerde, T.Özal’ın oğlu Ahmet Özal da anlatmış bildiklerini.
“Erbakan’ı dinliyorlar ve bana rapor ediyorlar” diye sevinen T.Özal’ı, yazacağız.
H.C.Güzel’in “T.Özal beni de dinletti” dediği, Özal’ı yazacağız.
Ahmet Özal’ın ifadeleri gayet açık ve net.
“Her 45 günde en az 8 tane yatak odasında çıkıyordu.”
Yatak odası ..
T.Özal ve eşinin birlikte kullandıkları oda.
Her 45 günde en az 8 tane...
Böcek, yani dinleme aleti...
Kendi özel yatak odasına hakim olamayan, koruyamayan T.Özal portresi var karşımızda.
Başbakan oarak, Cumhurbaşkanı olarak Türkiye emanet edilmemiş mi idi ona
Ahmet Özal ne anlatmak isterken, neyi anlatmış oluyor
Neden Özalların yatak odaları
Maksat T.Özal’ın ağzından çıkacakları duymak olsaydı, görüşmelerin ve sohbetlerin yapıldığı salon tercih edilmez mi öncelikle.
Yatak odası dediğinde, bir T.Özal var. Bir de eşi Semranım...
Kim, kime ne demiş olabilir
– Turgut! Yarın Bakanlar Kurulu var. Haydi uyu!
İyi ama, Bakanlar Kurulu’nun olduğu bilinmeyen bir şey değil ki.
– Semranım lütfen uyuyalım. Biliyorsunuz yarın çok uzun bir dış seyahate çıkacağız.
Bunun da nesi gizli Katılacak gazetecilerin ne yiyip, ne içeceğine kadar her şey planlı. Yatak odasından kayıtlara geçecek de, ne olacak
Lakin Ahmet Özal ısrar ediyor.
“Kaç defa şahit olduk!”
Böcekçilerin bu inadı nedendir T.Özal’ın yatak odasından duymak istedikleri ne
Cevap şıkları şöyle.
A– Semranımın yeni istekleri ne Kimin, nereye atanmasını istiyor (Kocalarının işlerini hallettirmek isteyen kadınların, Semranımın ayaklarını yıkadığına çok şahit olduğunu anlatmıştı, T.Özal’ın yardımcısı Pakdemirli bey.)
B– T.Özal, yapmak istediklerini önce Semranıma anlatarak, onayını isteyecektir. O icraatler ne
C– Böcek teşkilatı, bizzat Semranıma dikte ettirdiği talimatların, bir emir olarak T.Özal’a yönlendirildiğinden emin olmak istiyor. (Yine Pakdemirli bey, T.Özal’ın Semranım korkusu yüzünden ağladığını kayıtlara geçirtmişti.)
D– Bush’un montunu giyen T.Özal’ın, Bush’un montunun sıkmasından, (büyüyen göbek meselesi) şikâyet edip etmediğinin ve enflasyonu daha ne kadar körükleyeceğinin bilinmek istenmesi...
Bu soruları cevaplayanlar, ki joker kullanmak serbesttir, yaşadıkları ülkenin tarihine ve yaşadıkları günlerine yabancı kalmadıklarını ispat etmiş olurlar.
Ahmet Özal diyor ki: MİT, JİTEM hepsi olabilir. Bunların dışında yurt dışı kaynaklı olabilir.
“Yurt dışı”nın Bush montu dolayısıyla T.Özal’ın gardrobuna girdiğini bilirdik de, yatak odasına nasıl süzüldüğünü anlayamamıştık.
Belki Ahmet Özal o “yurt dışı”nın kim olduğunu ve başka cevap şıklarının da olabileceğini biliyordur.
Ve belki bir başka yerde T.Özal adı geçtiğinde koşup açıklayacaktır.
Biz bekleriz!
Dubai ne renkti
Çok konuşulan savcı Zekeriya Öz’ü haber yapmış kartelin büyük gazetesi.
“Büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun ardından...” kelimeleriyle yazmaya başladıkları cenaze namazına katılma haberini;
“Bir otoparkta bekleyen, arkadaşına ait beyaz cipe binerek ayrıldı” diyerek bitirmişler.
Arkadaşının ya da kendisinin, bir beyaz cipe binmek, neden savunma ihtiyacı hissettiriyor kartelcilere Kendilerine ait olan bir hakkın kullanıldığını mı sanıyorlar, yoksa Dubai’yi saklamak mı istiyorlar
Tarihte Mizah
İhsanı Şahane
İsmail Müştak anlattı:
- Yıldızda kâtiptim. Bir gün: «Bu gece huzuru şahanede bir İtalyan turupu operet oynayacak...» dediler. Böyle bir temaşada bizlerin de bulunabileceğimiz hatır ve hayalime gelmediği için, o akşam mezunen evime gittim.. Ertesi sabah, tekrar saraya gelince bir de ne haber a- layım: Abdülhamit, bütün saray erkânile beraber ketebei hümayunun da gelip oyun seyretmelerini irade buyurmuş ve nöbetçi arkadaşlar bu saadete nail olmuşlar!...
Ben, bu mahrumiyetin dalgınlığı içinde iken, ansızın kapı açıldı ve içeriye bir harem ağası girerek gece tiyatroda bulunan üç kişiyi başkâtip Tahsin Beyin çağırdığını söyledi.
Biraz sonra, saadetlerinden ayakları kanatlanarak içeri giren arkadaşların ellerinde birer kırmızı atlas kese vardı.
Meğer Abdülhamit, o gece bu üç genci Tahsin Beye göstererek:
- Bunlar kim
Diye sormuş. Başkâtip te:
- Ketebei hümayun kullarınız velinimetim, demiş...
Padişah, gençlerin kıyafetlerini düşkün bulmuş olacak ki, bu sabah ellişer altın ihsan ederek:
- Söyle onlara, demiş, bir kaç kat elbise yaptırsınlar!..
Bu ikinci mahrumiyet, beni ve benimle beraber, hem operetten, hem de atiyyeden mahrum kalan diğer arkadaşları pek müteessir etmişti. Artık, zatı şahanenin merhametini celp için fırsat kolluyorduk.
Nihayet, bir gün bu imkân hasıl oldu ve biz de en eski, en biçimsiz elbiselerimizi giyerek huzuru hümayundan geçtik...
Bizi bu biçimsiz kılıkta gören Abdülhamit, tekrar Tahsin Beye sormuş:
- Kimdir bu gençler ..
- Ketebei hümayun kullarınız velinimetim...
Abdülhamit, esefle başını sallıyarak:
- Teessüf olunur, demiş, çok tabiatsız katiplerin var, geçenlerde bir kaç elbise yaptırsınlar diye ellişer lira ihsan etmiştim, hâlâ paçavralar içinde geziyorlar!..
A
DAY MANZARALARI
V
Bir söz ki, ilk cümlesi yüksek sesle söylenir:
“Hakkını yedirtmem!..”
“Tüyleri bitmemiş yetim!..”
Kimisi ikinci cümleyi içinde saklar:
“Önce yetimlerin tüyünü yolmak niyetim!..”
Kimisi iftihar eder ustalığı ile:
“Ben geçen dönemde onların hepsini yedim!..”
VI
Parti büyükleri onu aday yapsın diye,
Kestirmiş şu kadar yıllık sakal sünnetini.
Dense ki, şu şartla başkanlık senin haydi ye;
Ameliyat olur, uzattırır “sünnet”ini!..
Ekrem Şama