Yeryüzüne Allah ın halifesi olarak gönderilmiş olan
insan, günümüz dünyasında değerlerinden o kadar uzaklaştı ki Dünyaya daldı,
ahireti unuttu. Her şeyin para, mal, kadın ve maddeden ibaret olduğunu sandı.
Dünyevileşti. Halbuki, bizim bu dünyada daha ulvi görevlerimiz vardı. O
görevler bizi ebedileştirecek, ahiretimizi kazandıracak, cennete götürecekti.
Her şeyi geçici, aldatıcı, yalan, vefasız ve bir gün bizi silkeleyip atacak
olan dünyaya aldandık.
Rabbimiz, biz kullarına dünyayı şöyle tanıtıyor: Bilin
ki, dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha
çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki,
bitirdikleri ziraatçıların hoşuna gider. Sonra, kurur da sen onun sapsarı
olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır.
Yine orada Allah ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir
geçimsizlikten başka bir şey değildir. (Hadid, 20)
Bugünlerde, İmam Gazali Hazretlerinin İhya sından
Dünyanın kötülenmesi bölümünü okuyorum. Dünyanın gerçek yüzünü o kadar
çarpıcı örneklerle anlatıyor ki Baştan beri; İmam Gazali nin kitapları,
Tenbih-ül Gafilin, Şir at-ül İslam, Riyad-un Nasihin gibi eserlerde İslami
delilleriyle anlatılmış ahlaki öğütlerden çok etkilenmiş, anlatılanların
hücrelerime kadar etkilediğini hissetmişimdir. İhya nın söz konusu bölümünü
okurken de aynı duyguları hissettim.
Okurken, fani ve aldatıcı dünyayı paylaşamayışımızı
düşündüm. Sanki, her şey dünyadan ibaretmiş gibi, gafil bir hayat yaşayışımıza
bir kere daha üzüldüm. Sahtekar ve hilekar olan dünyanın mal ve varlıklarına
sahip olmanın oluşturduğu kibir ve gururumuzun ne kadar aldatıcı olduğunu
gördüm. Bu aldanış içinde ahiretimizi kaybetmekte olduğumuzun daha çok farkına
vardım.
DÜNYA BİR ÇÖPLÜK GİBİ
Dünya; alçak, aşağılık, değersiz, bayağı, kötü gibi
anlamlara geliyor. Değeri olmayan bir şeye aldanmak ne büyük gaflet!
İki ay kadar önce, Bursa da ikamet eden yılların hocası
ve eğitimcisi Dr. Hidayet Aköz Bey le görüştüm. Diyordu ki: Vaiz ve hoca
arkadaşlara anlatacağım çok şey var. Pek çoğu konuşmalarında hem dünya, hem de
öteki dünya gibi ifadeler kullanıyorlar. Öteki dünya olmaz, ahiret olur.
Bu sözleriyle, -haşa- ahireti de alçak, değersiz gösterdiklerinin farkında
değiller. Değerli olan ahirettir, değerli olan şey için öteki ifadesini de
kullanamayız.
İslami ıstılahlara (terminoloji) hakim olmazsak, farkında
olmadan ne büyük hatalara düşüyoruz değil mi Müslümanlar olarak İslami
ıstılahları (kelime ve kavramları) kullanmak zorundayız.
Bakın, Allah Rasülü (s.a.v) İhya daki anlatımıyla,
dünyanın gerçek çehresini nasıl ortaya koyuyor: Ey Ebu Hureyre! Sana dünyayı
ve dünyada olan şeylerin iç yüzünü göstereyim mi
Ebu Hureyre (r.a) diyor ki: Göster Ya Rasülüllah, dedim.
Sonra beni, Medine çöplüklerinin döküldüğü dereye götürdü. O derede bulunan
insanların başlarını, kemiklerini; yırtılmış, eskimiş elbiselerini bana
gösterdi ve şöyle buyurdu:
- Gördüğün bu kelleler de aynı sizin gibi yaşadıkları
zamanlarda hırslı ve kalbleri kuruntu dolu olan kimselerdi. Şimdi kemik haline
geldiler. Daha sonra da çürüyüp toz olacak ve kaybolacaklardır.
Bu gördüğün pislikler de onların yediği yemeklerdir. Ne
yaptılar Nereden kazandılar Bilinmez ama, nasıl kazandılar, midelerini
doldurdular Şimdi herkes bunlardan kaçıyor.
Bu yırtık elbiseler de onların giydikleri süslü püslü
elbiselerdir. Zamanla rüzgar onları mahvetti.
Bu kemikler onların bindikleri hayvanların kemikleridir.
İşte dünyanın sonu böyledir. Şimdi isteyen dünya için istediği kadar ağlasın.
DÜNYA İKİ KAPILI HAN
Dünyanın vefasızlık ve aldatıcılığını bilen Allah
dostları, orayı bir misafirhane olarak görmüşler, dünyada ahiret azığı
toplamışlardır. Süs, gösteriş ve eğlencelerine aldanmamış; asıl karar yerleri
ve ebedi kalacakları ahiret hayatını kazanmanın yollarını aramışlardır. Dünyayı
bir tarla olarak görüp meyvesini ahirette toplayabilecekleri tohumlar ekmişler,
yani salih ameller işlemişlerdir.
Cebrail (a.s) Nuh peygambere sordu: Ey uzun ömürlü
peygamber! Dünyayı nasıl buldun Dünya hakkında ne dersin :
- Bir han gibi buldum. Bir kapısından girdim, diğer
kapısından çıktım.
Lokman Hekim oğluna şu nasihatı yaptı: Oğlum Dünya
derin bir denizdir. Burada boğulanların sayısı çoktur. Bu denizden
kurtulabilmen ve boğulmaman için, gemi n takva ve Allah a hürmet, yatağın iman,
yelkenin tevekkül olsun.
Ebu Derda (r.a) uyarıyor: Varınızı, yoğunuzu dünyalık
kazanmaya harcıyor, hiçbir şeyi idrak edemeyen cahillerden oluyorsunuz. Öyle
ki, bir kısmınız sonunda maruz kalacağı tehlikeyi düşünmeyip şehvetinin peşinde
koşan hayvandan daha kötü oluyor.
İbrahim Edhem in (k.s) şu sözü ne kadar çarpıcı: Yamadık
dünyamızı yırtarak dinimizden; sonunda din de, dünya da gitti elimizden.
Pakistan ın milli şairi Muhammed İkbal de; Şu dünyanın
hiçbir şeyinde ölümsüzlük renk ve kokusu yok. Dünya çok vefasız der.
Sözü, Allah Rasülü nün (s.a.v) şu Hadis-i Şerifi ile
bitirelim: Siz benim bildiğimi bilseydiniz; az güler, çok ağlardınız. Böylece
dünyaya önem vermez, ahireti dünyaya tercih ederdiniz.