Mevlâna der ki:

“Aşksız yaşama ki ölü olmayasın

Aşkla yaşa ki diri olasın.”

Ah bu aşk ateşi gönlü sarmayagörsün, o zaman alev alan ruh insana neler yaptırır. Leyla olur gönüllere, Mecnun olur çöllere düşürür. Hak yolunda kendinden geçirir. İnsanı insan ve kul gibi görür. Bütün benliklerini yerle bir eder. Mesnevi diliyle dillere düşürür. Nizami’ye, Fuzuli’ye, Sezai Karakoç’a ne şiirler yazdırır. Niceleri aynı ateşi gönüllerinde taşırır bir âlemi sarar. Aşka tutuşunca sönmeyen ateşinle varsın, onunla hallenir, onunla yaşarsın. Bülbül olur dillere düşersin. Dilinin hüznü, sevinci, tutkusu seni bambaşka hâllere yönlendirir. İnsana can, yoldaş, gönüldaş olursun.

Böyle bir ateşin ve aşkın yok ise sen neye yararsın, nesin, kimsin? Âşık değilsen yaptıklarının ne tadı olur?

Âşık isen, neye niyet ettiysen yola düş, gönlüne uy, ısrar et, git gidebildiğin kadar. Asla vazgeçme. Gitmez isen sonradan ne pişmanlıklar yaşarsın. Gecenin zifirisinde gönlünü ve yolunu görmek için boşuna beklersin. Gönül gözün kapalıysa boşuna çırpınırsın. Ne önünü görürsün ne yolunu sürdürürsün. En küçük bir yılgınlıkta bocalar ve tökezlersin.

Yolculuklarında kiminle birliktesin, kimlerle yoldaşın ve gönüldaşındır ona bak. Kuzgun isen kuzgunla, tilki isen tilkiyle, karga isen karga ile birliktesin. Hem hemcinsin, hem insan cinsin, hem gönül cismin seni ya yoldan eder ya da hakikat yolculuğunda olursun. Kartallar kartallarla birlikte yükselir, bülbüller bülbüllerle birlikte gülistanlarda olur. Sen hangisini seçer isen o senin ömür boyu yol azığını oluşturur. Kartal isen etobur, bülbül isen sevgilinin etrafında, gülistanda şakırsın, kanat çırparsın. Güller içinde gül olursun. Çilenin de güzelliğinde, kolaylığında ortağı olursun.

Büyük hakiki, gönül ehli şairlerin dünyasında isen onların taşıdığı güzellikleri sen de taşır, sahip olur, o yolun yolcusu, belki kim bilir şairi bile olursun. Her gönül insanının farklı bir tarzda bir sözü söyleyişi olur. Sen de kendi dilinle gönlünün taşkınlığında çağlayıp durursun. Adın önce gönüllere, sonra da zamana yazılır, kayda geçersin. Bu şiirli dünyamızda nice güzel, büyük gönlü zenginleştiren şairlerimiz var. Geleneğimiz şiir yüklüdür. Çünkü hayatın kendisi şiir gibidir. Fazlalıklardan, sıradanlıklardan, malanayiliklerden uzak durur. Gönlün şenlenir, gözün ışıldar. Günün aydınlığında daha seçici olursun. Gecenin dolunayında gönlün hoşluklarla dolar.

Hani şiirimiz kendisine yabancılaşınca nasıl sıradanlaştı, nasıl karmaşıklaştı, nasıl da anlamsızlaştı. Manevi dünyamızdan gezineceğinden ne yollara düştü. Gönül ehli olanların olduğu dünyanın güzelliği, enginliği, coşkusu yeniden kendi dünyasına kavuşturdu. Sezai Karakoç olursan Hızır ile yoldaş olursun, o bakışın seni hikmetler dünyasında gezdirir. İnsanı insan yerine koyarsın. O ki dergisinin logosunun hemen altına Allah’ın hükmünü kayda düşürdü ki sürekli anımsansın, bilinsin diye: “Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek, bir insanı diriltmek bütün insanlığı diriltmek gibidir” hükmüne sadık kaldı. Kendisi de bir diriliş eri oldu, öncü oldu. İzleğindekileri de aynı yola düşürdü. Şiir dili böyle bir şeydir. O şiir o büyük düşüncenin özünü taşıyor ise ondan sadır olanların, yola düşenlerin dili de gönlü de aynı olur.

Fuzuli isen su gibi aziz olursun, çöllere düşer vaha olursun, alan açarsın. İnsanlığın yepyeni bir soluğu olursun “Beni candan usandırdı, cefâdan yâr usanmaz mı? Felekler yandı âhımdan, murâdım şem'i yanmaz mı?” derde gönlünün sönmeyen ateşini tutuşturur, öyle yaşamaya devam edersin. O ateş seni hâlden hâle düşürür.

Sözün şarkın, türkün, ilahin, söyleyişin gönlünün alevi gibi sönmeden yanmayı sürdürsün. Sen gönlünün aşk ateşiyle yücelir ve var olursun.