Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…

“İz hemme / Himmet ettiğinde” (Maide 11) Hazreti Yusuf peygamberin kıssasında “himmet” meyletti, arzuladı manasında geçmektedir. “Himmet” kelimesi kişi için kullanıldığı gibi topluluk için de kullanılmaktadır. Kur’an burada kavmin himmetinden bahsettiği gibi diğer yerlerde de toplulukların himmetinden bahsetmektedir.

Bir topluluğun himmeti nasıl olmaktadır? Bir kişinin terlemesi bilinen bir şeydir. Çaba göstermesi mecazi olarak terleme kabul edilmektedir. Ama bir toplum nasıl çaba gösterir?

Sosyal oluşlar şöyle başlar. Toplulukta birinin aklına bir şey gelir ve onu yapar. Daha evvel karşılaşmadıkları bir olayla karşılaşınca insanlar genellikle ilgisiz kalmazlar, yani hoş görmez, reaksiyon gösterir, o hareketi takbih eder, ya da ona o da özenir, o da yapar. Bir de bakarsınız ki toplulukta birden değişik yerlerde aynı şeyleri yapmaya başlarlar. İşte bu terleme mahiyetindedir. Himmettir. Topluluk birleşir, organize olup saldırmazlar, dağınık halde kişiler benzer şeyleri istemeye başlarlar, buna “himmet” denir.

Burada anlatılan şey işte böyle bir himmettir. Diyelim ki halk bir bakarsınız ki Avrupalı olmaya başlar, herkes ona yönelir; bir bakarsınız bir topluluğa düşman olur. Bu himmet kişide olduğu gibi bir topluluğun tamamında da görülebilir yahut bir grupta oluşur. Partiler ve sosyal gruplar böyle oluşur. Aynı partiye mensup olanlar kendi başkanlarını tanrılaştırırlar, başka partilerin başkanlarına saldırırlar. Bir bakarsınız bu olay o grupta aynen görülür. Bu himmettir. İnsanlar kişi olarak belli şeylere himmet etme arzusunu duydukları gibi sosyal gruplar da bu himmetler sayesinde bir araya gelirler. Topluluklar böyle oluşur.

“Kavmun / Bir kavim” (Maide 11)

Kavim” kelimesi burada nekre getirilmiştir. Oysa Medinelilerin düşmanları belli idi; Mekkeliler ve onlarla iş birliği hâlinde olan Yahudiler.

O halde burada “kavim” kelimesi neden nekre olarak getirilmiştir?

İki topluluk çatışırken üçüncü topluluk ortaya çıkar ve o çatışmadan yararlanır. Mekkelilerle Medineliler arasında çatışma devam ederken beklenmedik bir yerden yararlanmak isteyen çıkmış olabilir. Bu konunun aydınlanması için tarihe doğru gitmek gerekir.

Biz şimdi zamanımıza gelelim. Burada kavmin nekre olması, bize himmet eden yani ülkemizi işgale kalkışıp bizi bertaraf etmek isteyen yahut 28 Şubat’ta (1997) bizi devre dışı bırakmak isteyen yahut AK Parti’yi kapatmak isteyen zahiri güçler değildir. Meçhul birileri bu himmeti gerçekleştirmektedir. “Kavim” kelimesi bunun için nekredir. Çünkü görünürde olanlar başka, arkada bulunanlar başkadır. Onları kullananlar vardır. PKK da böyledir. Görünürde Kürt sorununu ele almakta ve güya Kürtleri memleketleri için savaştırmaktadırlar; oysa asıl hedef başkadır. Bilmediğimiz bir güçtür.

Burada bir şeye daha işaret etmemiz gerekmektedir. Dünyadaki bütün habaseti ve fitneyi Amerika’daki Yahudi 200 ailelik sermayeye bağlamaktayız. Oysa bu nevi fitneleri başkaları yapar, onlara yüklenir. Dolayısıyla zannedilmesin ki her türlü fitne onlardan çıkmaktadır. Bu sebepledir ki onları bertaraf etsek bile başka günah keçisini bulur, yine fitne şeytan taifesini organize eder. “Kavim” kelimesinin nekre getirilmesi ile öğreniyoruz ki; biz fitne ile değil, kendimizle mücadele edeceğiz. Meçhul olan kavmin şerrinden Allah bizi koruyacaktır. Biz sağlamsak, Allah’ın yolunda isek, O bize ellerini uzatmak isteyenlerin ellerini tutacaktır. Kavmin nekre olmasından şunu öğreniyoruz ki; biz gizli ellerin kim olduğunu, arkalarında kimlerin bulunduğunu araştırmayacağız. Namazlar arasında başımıza gelenleri anlattığımızda ve ondan kurtulduğumuzda Allah’ın bize nasıl yardım ettiğini anlayacağız ve O’na şükredeceğiz. Derin güçlerden, arkada olanlardan söz etmeyeceğiz.

PKK’yı ele alalım. Bunun dış güçler tarafından organize edildiğine değil; Allah’ın başımıza neden bunları musallat ettiğine, neden onların elini elimizden çekmediğine bakacak ve onu müzakere edeceğiz.

(Devamı var)