Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
“Alâ en lâ ta’dilû / Adalet etmemenize” (Maide 8)
“Kıst ile kavvam olmayı” yani eşitlik içinde yönetici olmayı emrettikten sonra, şimdi de “adil olmamızı” emretmektedir. Adalet edecek olursak iki cümle “ve” harfi ile bağlanmıştır. Yani kıst ile kavvam olma ile adil olma “ve” ile atfedilmiştir. O halde ikisi ayrı ayrıdır. Yukarıda açıkladığımız gibi eşit davranmadır, muamelede taraf tutmamadır. Adalet ise herkesin hakkını vermedir. Burada icra ile yargı birbirinden ayrılmaktadır. Hazreti Ömer’in kadıları yöneticilerden ayırması merkezi sistemde doğrudur. Yerinden yönetim sisteminde ise ne kadı ne de başkan merkezden tanmaz/atanamaz.
Yukarıda yöneticiliği anlatmamız gerekirken yargıyı anlattık, çünkü yönetim yargıya dayanacaktır, yönetim yargının emrinde olacaktır.
Şimdi hakemlere adil olunması emredilmektedir.
Burada başka bir şey de çok önemlidir. Yargı ile yönetim ayrıdır ama başka başka değildir. Hepsi birden imanın rüknü olmaktadır. Yargı yargılayıp karar verecek, yönetim de onu uygulayacaktır. Ne var ki yargılama uzun sürecektir. Her zaman yargı beklenmez; uygulama yapılır, yargı sonradan devreye girer. Yönetici yanlış uygulamalarda bulunduysa yargı onları düzeltir. Yoksa yargı kişilerin davranışlarına karışmaz. Bu sebeple önce “kavvam”dan bahsetmiştir. Şimdi ise “adalet”ten bahsetmektedir.
Burada şunu da açıkça görmüş oluyoruz. Bir iş yaptığımızda işin hakkını veririz, orada adaleti gözetmeyiz. Çünkü işin ertelenmemesi için o iş için ne gerekiyorsa o yapılır. Herkes üzerine ne düşüyorsa yapar. Sonra iş ortaya çıkar. Herkes katkıları nispetinde payını alır. İşte “adalet” bu paylaşmada gerekmektedir. Katkıda adalet olmaz. Ben beş lira verdim, sen de beş lira verdin denmez. Ben bir gün çalıştım, sen de bir gün çalıştın denmez. Herkes gereğini yapar. Herkes ne katacaksa katar. Bölüşme de o katkılara göre olur.
Bu açıklamadan sonra “kıst” kelimesini tekrar ele almamız gerekir.
Terazi ne yapar?
Kim ne mal getirmişse onu tartar. Terazinin görevi iyi mal getirme değildir, getirilen malların ağırlığını ortaya koymadır. O halde “kıst” dediğimiz zaman herkese katkıları nispetinde pay vermek, adil ücret paylaştırmaktır. Sonra elde edilen malların adil şekilde fiyatlanmasıdır. Demek ki eğer burada ekonomi manasını vereceksek böyle veririz.
Adil ücret demek adil fiyat demek değildir. Biri katkıya göre değerlendirilir, diğeri ise ihtiyaca ve yarara göre belirlenir. Bununla beraber toplu bakıldığı zaman ücretlerin toplamı fiyatların toplamına eşittir.
“İ’dilû / Adalet yapınız” (Maide 8)
“Adl” demek denklik demektir. Denklik kurulacak, sağ kefeye ne konursa onu tartan şey de sol kefeye konur. Üç kilo patates üç kilo başka patatese eşittir. Oysa çoğu zaman üç kilo patatesin değeri başka üç kilo patatese eşit değildir. İşte, değerler söz konusu olunca adalet, kendileri söz konusu olunca kıst anlamı hakimdir. Tartarken doğru terazi ile tartmak kısttır. Değerini tazmin ederken uygun değeri vermek adldır.
Reel ekonomi vardır, buralarda “kıst” gerekir.
Bir de finans ekonomisi vardır, buralarda “adl” gerekir.
Kur’an’da emirler vardır, nehiyler vardır. Emre uymak sevabı gerektirir, uymamak ikabı gerektirir. Sonra, emir bir defa yapılır, biter. Öğle namazını kılarsınız, ikindiye kadar başka namaz kılmazsınız. Nehyi yaptığınızda cezası vardır, yapmazsanız sevabı yoktur. Nehy devamlılık ifade eder. Kur’an’da bazı emirler nehiylerle beraber gelir. “Yazı yazmaktan üşenmeyin!” Bu ifade emir ve nehiydir. Bunun hükmü hem devamlılığı sağlamak hem de sevabı içermesidir. Adaletle hükmetmek hem emirdir hem de adaletten uzaklaşmak da nehiydir. Adil olmamız gerekmektedir. Adil olursak sevap alırız. Adaletten hiçbir zaman ayrılmamamız gerekir. (Devamı var)