Halil Kantarcı…

1995’te henüz 15 yaşındayken, efsane hizmetleri ile halkın gönlünde vazgeçilmez, kutsal bir yer edinen Milli Gençlik Vakfı’na (MGV) üye oldu…

İman dolu bir insandı… Üsküdar’da sabah namazlarına arkadaşları ile katıldı, zalime karşı zulme sessiz kalmamak için çırpındı. Ömrü boyunca haksızlıkların karşısında oldu.

Bakın, 28 Şubat antidemokratik süreçte daha çocuk yaşta Halil Kantarcı neler yaşadı, başına neler geldi?

28 Şubat sürecinde, “oturduğu mahalledeki meyhanelere saldırdığı ve tehdit ettiği” iddiasıyla İstanbul’da gözaltına alındı, Kantarcı.

28 Şubat sürecinin yargı atmosferinde daha henüz çocuk yaştayken idama mahkûm edildi.

Yanlış duymadınız, hakkında verilen ceza “idam”dı!

Fakat ne oldu? Halil Kantarcı, yıllar süren yargılama sonunda suçsuz olduğunu ispatladı ve beraat etti.

28 Şubat davasına müdahil oldu. Yılmadı, yıkılmadı, köşesine çekilmedi, sinmedi, pusmadı, saklanmadı… Ona yapılan “bu tüm zamanların en büyük” haksızlığı karşısında mücadele etti ve hakkın peşinden gitti.

Halil Kantarcı, şunları söylüyordu; “28 Şubat günü mahkeme benim hakkımda idam cezası verdi. Sonra dosya Yargıtay’a gönderildi ve karar bozuldu. Bu dönemde yasalarda değişiklik yapıldı ve dosyamız Çocuk Mahkemesi’ne gönderildi. Burada ise zamanaşımından dava düştü. Ama tüm bu süreçte ben sekiz yıl üç ay cezaevinde kaldım. Toplam beş cezaevi dolaştım ve ailem çok mağdur oldu. Bu kadar yargılamanın ardından dosyamda hiçbir delil kanıtlanamadı.”

***

Halil Kantarcı, 15 Temmuz gecesi, işgalci ve vatan hainleriyle mücadelede en ön safta idi.

O gece darbecilerin namlularını halka çevirdiği mekânlardan Çengelköy’e indi.

O gece İstanbul Çengelköy’de benzincinin hemen yanı başında işgalci hainlerin kurşunlarıyla şehit oldu!

***

En fazla acıtan da şu, kuşkusuz; şehit Halil Kantarcı eğer şehit olmasaydı, bugün bizler gibi hayatta olsaydı ne olacaktı, biliyor musunuz?

10 Kasım 2016’da yargılanması devam edecekti.

Niye mi?

Tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi 28 Şubat’ta da, Müslüman Anadolu halkına yapılan saldırıya karşı direnişin en ön safında olduğu için.

10 Kasım 2016 tarihinde, Gazi ünvanına layık olan Çengelköy’de, şehit olan Halil Kantarcı’nın mahkemesi var.

O mahkeme öncesi Çengelköy sırtlarından kendisini yıllarca hapishane köşelerinde tutsak bırakanlara gülümsüyor, şimdilerde Halil Kantarcı.

O mahkeme öncesi, 15 Temmuz’da şehit olan kardeşlerimizle birlikte hainlere gülümsüyor.

Şundan emin olabilirsiniz; Halil Kantarcı o mahkemede olacaktır.

Emin olun, Halil Kantarcı o mahkemede madalyaları ile birlikte şehadet koltuğunda oturacaktır.

Makam ve mevki için oturduğumuz bu koltuklar o koltukların yanında ne ki!

İster misiniz, mahkeme kararına göre Halil Kantarcı “idam”a bir kere daha mahkûm olsun!

***

Bu cümlelere kulak verin, lütfen!

* Halen 28 Şubat davasından dolayı içeride yatanlar var. Onlar da birer kahraman.

* 28 Şubat’ta açılan ve hâlâ devam eden mahkemelerimiz var.

* Yargı yoğunluğunun olduğu bu konjonktürde bu konuya da eğilmek ve 28 Şubat mağdurlarının da seslerine kulak vermemiz lazım…

* Şu kadarını söyleyeyim; daha ne öyküler var… Gelecek yazıda bu konuya devam edelim inşallah…

Son derece ilginç!

İlginç olan şu; Milliyet gazetesinden Tolga Şardan’ın haberine göre, hain darbe girişimcileri arasında yer alan ve TBMM’yi bombaladığı belirlenen F-16 Pilotu Hüseyin Türk’ün ifadesinde önemli bir bilgi var; Türk sorgusunda, Orgeneral Akın Öztürk’ün damadı Yarbay Hakan Karakuş’un Ramazan Bayramı’ndan hemen önce kendisini üsteki markette buluşmaya çağırıp görüştüğünü söyledi.  Karakuş’la markette buluşan Türk, “bayram tatiline çıkacağını” söylemesi üzerine Yarbay Karakuş’un, “büyük operasyon var, kal” şeklinde talimat vermesi sonrasında tatile gitmeyip kalmış.

Türk’ün uçuşunda önce dört kez Gölbaşı’ndaki TÜRKSAT’a, iki kez de TBMM’ye bomba bıraktığı tespit edildi. Türk’ün TBMM’ye yönelik saldırı talimatını havadayken aldığı, kendisine uçuş sırasında gelen koordinatlar için kendisini yerden yönlendirilen görevlilerle “mutabıkız” görüşmesi yaptıktan sonra atışları yaptığı ortaya çıktı.

Uydudan kuşun nasıl kanat çırptığının dahi tespit edildiği böylesi bir teknoloji ortamında, işgalci ve hain darbenin aleni hazırlıkları nasıl oldu da gizli kaldı? 

Şimdi, sormak gerekmez mi;

* Darbe hazırlıkları yapılırken ve alenen görüşmeler gerçekleştirilirken, bu ülkenin Milli İstihbarat Teşkilatı neredeydi?

* Darbe hazırlıkları yapılırken ve alenen görüşmeler gerçekleştirilirken, bu ülkenin Jandarma istihbaratı neredeydi?

* Darbe hazırlıkları yapılırken ve alenen görüşmeler gerçekleştirilirken, bu ülkenin Genelkurmay istihbaratı neredeydi?

* Darbe hazırlıkları yapılırken ve alenen görüşmeler gerçekleştirilirken, bu ülkenin Emniyet istihbaratı neredeydi?

Sizce de ilginç değil mi?

Hulusi akar niçin üniforma ile kürsüye çıktı!

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Yenikapı mitingine askeri elbise ile katıldı, programda olmamasına rağmen bir de konuşma yaptı.

Peki, normalde sivil bir eylem olan mitinge Hulusi Akar Paşa neden askeri üniforma ile katıldı?

Bu şu anlamlara geliyor;

1) “Ordu sivil iradenin emrinde” mesajını güçlü şekilde vermek…

2) Darbelerle anılan ve son hain kalkışma ile büyük yara alan TSK’nın onuru ve gururunu onarmak tamir etmek. “Biz sizinleyiz. Bu ordu Türk ordusudur” vurgusunu iletmek…

3) Ve belki son bir ihtimal, “politikaya selam çakmak”…

Paşa bence o müthiş kalabalık karşısında konuşmaktan büyük keyif aldı.

Peki, ya sizce!

Bunları biliyor musunuz?

* SGK’nın yaptığı son duyuruya göre, gerekli teknik imkâna sahip olmayan hekimler tarafından SGK Kurumsal Hekim Şifresi alınarak devam eden e-reçete düzenlemesinin, 1 Ekim 2016 tarihinden itibaren yerini tamamen “Güvenli Elektronik İmza” uygulamasına bırakacağını, kamu ve özel sağlık kurumlarında görev yapan yaklaşık 150 bin hekimin bu tarihten itibaren Sağlık Uygulama Tebliği’nde belirtilen istisnalar hariç olmak üzere sadece Güvenli Elektronik İmza ile reçete düzenleyebileceğini, biliyor musunuz?