İnsanların kendi gerçekleri dışında başka dünyaları bulunuyor belli bir zamandan beri. Gerçekleriyle yaşarken başkalarıyla da yüzleşiyor ve onu yaşamaya başlıyor.

Milletlerin kendi değerler dünyasından kopuşu onları başka alanlara ve yönlere götürüyor.

Yaşamakta olduğumuz şu zamanda büyücüler ve onların mitleri insanları etki altına alıyor, kendi düşünüşlerinin yerini alıyor. Bambaşka bir hayat anlayışı çıkıyor ortaya. Modern zamanların insanları kendilerinden uzaklaştıkça yitirilmiş bir hayatın içinde kendilerini buluyorlar ve onu yaşıyorlar.

Bir medeniyetin birikimi geleceğe yön verir. Geçmişin efsaneleri, masalları, hayallerinin oluşturdukları ve tabii ki mitleri de etkili olur. Bunlar bir toplumun farklı, zengin ve çeşitliliğini gösterir. Geçmiş birikimleri olmayanların başladıkları hayatlarda sıradanlıklar olur.

Müslümanların ise asıl dünyalarını oluşturan metafiziğin ilâhî eksenli oluşu. İnsanlığın yaşadıklarıyla geleceğini belirleyen asıl yön, yani istikamet.

Batı düşüncesi hayatlarından metafiziği çıkarınca onun yerine kendisini koydu. Kendisini Tanrı’nın yerine koydu, yani kendisini tanrılaştırdı. Böyle olunca da aklın sınırlı dünyasında öte dünyalardan bir bakıma mahrum bıraktı.

Müslümanlar da bunlardan fazlasıyla etkilendi. Özellikle Rönesans sonrası Fransız düşüncesinin Müslümanlar üzerindeki etkisiyle insanlar kendilerini mitleştirdiler. Yaşanmakta olan hayatların içinde kuru, katı mitler. Ve tabii ki bunun tıkanışı kaçınılmaz oldu. İnsanların hayatlarında asla kaçınamadıklar rüyaları, masalları, efsaneleri kendi medeniyetlerinden öteden beri süregelen inanışlarının oluşturduklarıdır.

Kendi medeniyetlerini unutturmak için kişi eksenli yeni mitler oluşturuldu. Müslüman toplumların neredeyse tamamında durum budur. Kişilerin merkeze oturması ve onun etrafında akıl almaz gerçek dışı mitlerin oluşturulması söz konusu. Kişi, onlara tek kurtarıcı, terk rızık verici, tek özgürlük sağlayıcı olarak sunulur. Kitleler buna iman ettirilir. İlerleyen zamanlar içinde iyice mitleştiklerinden artık onlar dokunulamaz, tartışılamaz olurlar.

Bunlar ister akılcı, materyalist düşünüşlü olsun isterse muhafazakâr sonuç değişmiyor. Mit mittir ve o hayatların gerçeğidir. Mitleşme olmasa ayakta kalamayacaklar duygusu ağır basar. Onların yanıltıcılıkları da insanların dikkatini çekmez. Çünkü mitleşenler kendilerine özgü olan yeni bir ruh salgısında bulunurlar. İnsanlar da bu buğulu ve sisli dünya içinde ne yaptıklarının farkında olmazlar. Onların yanlışları, sapmaları, yanıltıcılıkları söz konusu hayatların ilkesine dönüşür.

Kalıcılıkları tam anlamıyla bir putlaşmaya dönüşür. Bunlar ister heykeller olsun, ister fotoğraflar, kurumlarda, sokaklarda, bulvarlarda, statlarda adlarını ya kazıtırlar ya da sonradan onların devam ettiricileri kalıcı olmak üzere kazırlar. Bu da onların hoşuna gider.

Kitlelerin peşlerinden övgülerle alkışlarla, abartılı gösterilerle etraflarında yer almalarından tam anlamıyla haz alırlar.

Müslümanların temel inanış ve ilkeleri kendi medeniyetlerinin Hakikat’in ortaya koyduklarıyla karşılık bulur. Sevgili Efendimiz insanların yüzlerine karşı övülmelerinden rahatsız olur ve uyarır. “Yüzünüze karşı sizi överlerse yüzlerine bir avuç toprak saçın” buyurur. Mitleşenlerin bunu kabullenmeleri beklenemez. Onların ruhlarının besinleri, gerçek olsun ya da olmasın övgüdür, abartılı yaklaşımlardır.

Onların etrafında daima dalkavuklar bulunur. Meslekleri ise mitleşen sultanlarını, krallarını gerçekleri dışında övüşleriyle olan bağlılıklarıdır.

Büyülü toplumları bu gibi koşullarda uyandırmak oldukça güçtür. Çünkü içlerine sinmiş olan kölelik ruhu onları iyice tutsak etmiştir.