Barbie, 1959 yılında Mattel firmasının yeni ürünü olarak piyasaya sürülür. Esasında Barbie, Mattel’in kurucularından olan Yahudi çift Elliot ve Ruth Handler’in kızları Barbara’dan ilhamla üretilmiştir. Barbie’nin tam ismi ise Barbara Millicent Roberts’dir.
Barbieler, sıradan küçük bebeklerin aksine yetişkin birer kadını temsil eden oyuncaklar olarak tasarlanır. Elbette bu oyuncak dünyasında hatta birçok alanda büyük bir değişime neden olacaktı. Öyle de oldu. Hatırlarsanız geçtiğimiz hafta Barbie filminin sadece iki sahnesinin analizini yaptığım bir yazı kaleme almıştım. O yazıda yaptığım alıntıda Barbie’nin bu değişimine vurgu yapılıyordu:
“Barbie her şeyi değiştirdi. Sonra her şeyi yeniden değiştirdi.”
Filmin adının Barbie olması sizi yanıltmasın. Bu bir çocuk filmi değil. Pembe kıyafetler giyerek yediden yetmişe herkesin gittiği bu film aslında yetişkinler için yazılmış, hatta çocukların maruz kalmaması gereken sahnelerle dolu.
Peki, ne anlatıyor?
Filmde Barbieland’da (Barbie dünyası) yaşayan Barbieler gerçek dünyadaki kadınların hayatlarını mükemmelleştirdiğine ve anaerkil bir dünya düzeni kurduklarına inanıyorlar. Barbieland’da pek çok Barbie var. Doktor ve yazar gibi farklı mesleklerdeki Barbieler, Asyalı ve Afrikalı gibi farklı etnik kökenlere sahip Barbieler vs. Ve tabi ki Barbie’nin partneri Ken’ler (Ken bebekler de Barbara Handler’in erkek kardeşi Kennet’dan esinlenerek üretilmiş). Ken’ler Barbieland’da alt sınıfa aitler ve günleri sadece Barbieler onlara baktığı zaman güzelleşiyor. Filmin başrolünde ise ilk üretilen Barbie olan Klişe Barbie yer alıyor. Tabi ki filmde LGBT’li bireyleri temsil eden karakterler de söz konusu.
Filmde Klişe Barbie’nin ölüm üzerine düşünmesi, utanma gibi duygular yaşamaya başlaması, selülitlerinin ortaya çıkması gibi olaylar Barbie’nin gerçek dünyaya yolculuk yapmasına ve bazı gerçeklerle yüzleşmesine neden olur. Barbie’nin yüzleştiği gerçekler kadınları metalaştırması, tüketim çılgınlığını teşvik etmesi, mükemmel kadın imgesi oluşturması gibi eleştirilerdir. Mattel, bu filmle kendi kendini eleştiriyor imajı çizmekte ve bu nedenle de feminist bir manifesto olarak görülmekte.
Filmin başlangıcında anlatıcının, “Barbie her şeyi değiştirdi” derken kadın imgesini geleneksel kadın rolünden çıkartarak üretilen yeni modern kadın imgesine, “Sonra her şeyi yeniden değiştirdi” derken de tekrar toplumsal cinsiyete atıf yapıyor.
Esasında ise olay bambaşkadır. Barbie bir taraftan ataerkilliği eleştirip toplumsal cinsiyet eşitliğini savunarak toplumsal cinsiyetçilerin ağzına bir parmak bal çalıyor diğer taraftan da Barbie filminin pazarlanması için hazırlanan kampanyalarla tüketim çılgınlığını körüklemeye devam ediyor. Sonuç olarak ortada bir manifesto filan yok. Mattel yalnızca toplumsal cinsiyeti normalleştirmeye çalışarak kendi pazarını büyütüyor. Bunu da sadece gişe rekorları kırarak yapmıyor.
Filmin vizyona girmesinden çok önce başlayan Barbie akımları ve pazarlama stratejileri ile kendine büyük bir pazar oluşturdu. Öyle ki pembe stokunun tükendiğine dair haberler yayıldı. Sadece filmin stüdyosu değil her yer pembeye boyandı. Pembe giysiler, pembe burgerler, pembe limonatalar derken en sonunda pembe tabut dahi üretildi. Evet yanlış duymadınız, pembe tabut. El Salvador’da insanlar ölmeden önce ön siparişle Barbie resimleri ile süslenmiş pembe tabutlardan alıyorlar. Şuan sınırlı sayıda üretilse de bu tabutları üreten Alpha ve Omega Cenazeevi daha fazla pembe tabut üretmeyi hedeflediğini söylemiş. Üretilen bu Barbie pazarının Barbie Sendromu denilen kadınlardaki mükemmel görünme hastalığını tetiklemesi an meselesi.
Geçtiğimiz günlerde vizyona giren bu film, Barbie’nin ilk filmi olma özelliği taşıyor. Anlayacağınız bu Mattel için önemli bir dönüm noktası. Mattel’in Barbie’nin yanı sıra Slime hamuru, Monster High bebekleri, Uno kart oyunları gibi pek çok markası bulunmakta ve Mattel aynı Marvel evreni gibi bir Mattel evreni oluşturmak isteğini söylüyor. Anlaşılan o ki tüketim çılgınlığını körükleyecek yeni tehlikeler kapımızda.
Asıl önemli olan ise insanımızın tüketim toplumu olmak için can atmasında. Bir tarafta çılgınca Barbie akımlarını takip eden, düşünmeyen, sorgulamayan, sadece harcamaya odaklanan, Barbie gibi görünmek için canından olan insanlar diğer tarafta yiyecek ekmek bulamadığı için ölen insanlar…