Erbakan haftasını idrake hazırlanıyoruz. Milli Gazete mizin cuma nüshasından bahsederek başlamak istiyorum.
Başlık üstünde Yenikapı Metro İstasyonu nda açılan fotoğraf sergisi duyurulmuş. Gidip, gördükten sonra yazarız neler hissettiğimizi.
Erbakan ı anlamanın, açtığı yolu güncelleyerek her dem canlı tutmaktan geçtiğini Sadettin Karaduman yazmış. Burhan Bozgeyik ise Değeri Bilinmeyen Lider I an latıyor, derken geliyorum İnternet Sorumlumuz Adnan Öksüz ün sayfasına.
Üç güzel başlıkla anlatmış rahmetli Hoca mızı. Ben iki ayrı paragrafını buraya alıntılayarak geçmek istiyorum, Burhanettin Can Hoca mızın, rahmetli Erbakan ı Basiret ve feraset sahibi stratejik akıl diye anlattığı yazısına.
İşte Adnan Öksüz ün yazdıkları:
Erbakan Hoca yla çok yakın çalışan kurmaylardan dinledim; Erbakan, yazı hayatında bir kere bile lehte yazmayan gazeteci yazarlarla da zaman zaman bir araya gelir, görüş alışverişinde bulunurdu.
Erbakan hocam, Allah ve ahlaktan bahsetmek yasak diyenlere karşı, Önce ahlak ve maneviyat diyerek besmele ile başlayan, Ben bütün bunları sadece Allah rızası için yaptım diyerek bitiren bir takva ehlidir.
Son cümleleri ise Burhanettin Can Hoca mızın, bir Erbakan dersinden alıntılama.
Müslüman ülkeler, aralarındaki ihtilafları savaşla değil, barış yoluyla çözmeye karar vermelidirler. Mevcut şartlar altında milyonlarca Müslüman kanı akacağına, Müslüman ülkeler tahrip olup zayıf düşeceklerine, dış güçlerin aleti olup birbirleri ile savaşacaklarına barış yapmalarında sayılamayacak kadar fayda mevcuttur
1969 seçimlerinin sonrasıydı. Memurların, öğretmenlerin müdavimi olduğu lokallere takılma yaşına geldiğimiz o günlerde kulağıma çalınmıştı.
Beni seçimde Toros dağlarının en tepesindeki bir köye görevlendirdiler. Oy verme bitti. Sayıma geçtik. Gitmeden, o köyün CHP eğilimli olduğunu duymuştum. Oyları sayıyoruz. Bağımsız aday Erbakan a da birkaç oy çıkmasın mı Çok şaşırmıştık. Bu köye kadar Erbakan adı gelmişse, bundan sonraki seçimlerde de o olacak, dedik.
İnanarak mı söylüyorlardı, yoksa o bölgenin seçmenlerine bir istihza mı idi O gün çıkaramamıştım. Lakin niyetlerini çözemediğim o tesbitleri doğru çıkmıştı.
1969 tan sonraki bütün seçimlere o damga vurmuştu. Bunu ilk görenlerden biri de AP Genel Başkanı Süleyman Demirel di.
Erbakan ın partisi MSP nin Meclis e birinci parti olarak girmesini önlemek için partisindeki muhafazakarları dışlamış ve onları uydurma bir DP adı altında seçime girmeye zorlamıştı. Zira partisi AP nin 12 Mart muhtırasından izahı zor yara aldığını biliyordu, şapgasını alıp gitmiş bir lider olarak.
İşte o Demirel in 28 şubat organizatörlüğü de geçti siyasi tarihin kayıtlarına.
Hal böyle iken
2010 yılının temmuz ayında yapılmış bir röportajın bir iki paragrafından haberdar etmek istiyorum sizi.
Ben ihtilalden sonra Erzurum a yeni dönmüştüm. O sıralarda partiler yeni kuruluyordu. Gümüşpala da Adalet Partisini kurmuştu. Gümüşpala vefat edince yeni bir parti başkanı seçmek için parti delegelerini Ankara ya çağırdılar. Sadettin Bilgiç parti başkanı adayı olmuştu. Partinin Erzurum delegeleri de seçime gideceklerdi. Bunlardan bir kısmı gitmeden önce benim yanıma geldiler; kimi seçecekleri konusunda benimle müşavere etmek istemişlerdi. Sadettin Bilgiç I seçmelerini tavsiye ettim. Zaten biz de öyle düşünüyorduk. Diyerek Ankara ya gittiler. İçlerinde Turan Bilgiç ve Cihat Güngör de vardı.
Sadettin Bilgiç in seçileceğine kesin gözüyle bakıyorduk. Sonra radyodan, parti başkanlığına Süleyman Demirel isminde birisinin seçildiğini duyduk. Çok şaşırdık. Nasıl olduğuna bir mana veremedik! İlk defa ismini duyduğumuz bir kimse nasıl olmuş da başkanlığa seçilmişti Hem de büyük farkla.
Arkadaşlar dönünce bunun nasıl olduğunu sorduk:
Hocam, Sadettin Bilgiç seçim öncesi konuşmasında tutuldu kaldı. Hiçbir şey söyleyemedi. Bu adam o kadar güzel konuştu ki, hepimizin kalbini kendisine celp etti. Necmettin Erbakan bir otelde Süleyman Beyin seçilmesi için büyük faaliyet gösteriyordu. Bize de Oyunuzu Süleyman Bey e verin. Dedi. Biz de onun sözüne itibar ettik. Ve oyumuzu Süleyman Demirel e verdik.
Dediler.
Bu haftanın gazetelerinde vefatının duyurulduğu Mehmet Kırkıncı nın adına kurulmuş internet sitesinden aldım, bu anlatılanları (Mehmetkırkıncı.com)
Öğrenmek istediğim şudur: Bir insan 45-50 yıl öncesinde kendisine ulaştırılmış bir bilginin yanlış yada doğru olduğunu geçen onca sene içinde test etme fırsatı bulmamış olabilir mi
Demirel le karşılaşmalarını, sohbetlerini anlatırken, röportajcı neden şu soruyu sormamıştır, anlayamam.
Necmeddin Erbakan a bizzat sordunuz mu, size ulaşan oyunuzu Süleyman Bey e verin, deyip demediğini Sormadınız ise neden
Erbakan Hoca mıza sonsuz rahmet diliyoruz.
KAN ARAYAN CHP - KANAYAN CHP
Bu milletin kanında boğulacaksın!
Bu cümleyi konu edip makaleler, fıkralar yazan muharrirlerden öğrendim. CHP lideri Kılıçdaroğlu imiş sahibi. Cumhurbaşkanı na böyle sunuyormuş saygılarını..
Kendisi bizzat ve şahsen ana muhalefet partisi genel başkanı olduğundan, fırsatını bulduğunda yapacağı icraatları böyle birkaç kelimelik cümlelerle halka duyurmasını bu ülkede hiç kimse yadırgamaz.
Bu milletin kanında boğulacaksın!
Ben geldiğimde (mi) diyor..
Bu milletin kanı o kadar çok akacakki, sen boğulana kadar..
Bir muhalefet liderinin böyle bir hayali olabilir mi
Hukuk, umurunda değil mi yoksa
Seçim, sandık gibi kelimeler de bir şey ifade etmiyor mu artık sayın Kılıçdaroğlu na.
Bu cümlesini okuduğumda seleflerinden Milli Şef geldi aklıma. Meclis kürsüsünden DP lilere doğru sizi ben bile kurtaramam! diye bağırırken, ihtilalcilere de izin verdim mesajını yolluyordu.
İhtilalcilerin ipiyle asılacaksınız dememesi, İsmet paşalığındandır. Yoksa hazırdı gazetelerde, Geleceği bildi, olacağı bildi, keramet gösterdi gibi yazılar döktürecek kalemşorları.
Kılıçdaroğlu kibar, barışçıl ve içi insan sevgisi ile dolu olduğundan , insanları, insanların kanlarıyla boğdurmayı yeğliyor. Belki de ben İsmet paşa gibi asma ipi paralarını tahsil edemem, korkusu yüzündendir bu tercihi
Bu milletin kanında boğulacaksın!
Milletin cezalandırmasını anlatmak istiyorsa sayın Kılıçdaroğlu, milletin kan dökmekten ve kanının dökülmesinden başka bir usül bilmediği iftirasını yapmış olmaz mı
Seçim, sandık, demokrasi kelimeleri beni anlatamaz; kandan anlarım, kasetten anlarım itirafı da gizlidir ama, Kılıçdaroğlu nun bu veciz demecinde.
Ha, bir de krizden anlarmış.
Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en derin krizlerinden birini yaşıyor da demiş.
İddiaya bak, tarih profesörü say.
Türkiye nin Cumhuriyet devri krizlerle doludur ve krizlerin bir kısmı en derin kriz ler olarak anılırlar.
Sayın Kılıçdaroğlu nun bugün yaşadığı da bu derin krizlerdenmiş. Bunu niçin söylüyor Milletine iyilik olsun diye..
Acaba ben ne yaşıyorum, merakındaki insanları aydınlatıyor. Hatta Türkiye diyerek, meraklı olmayanları da dahil ediyor bu krizden zevk alma işine.
Böyle bir kriz dönemi İkinci Dünya Savaşı nda bile yaşanmamıştı da demiş, kanlı günler hayalini anlattığında
İçinde oldukları bütün ihtilalleri, 27 Mayıs ları, 12 Mart ları, 12 Eylül leri Halk partilice aklamanın metodudur böyle demek. O günlerde onlar vardı ama ne kan vardı, ne de kriz dediklerinden
İhtilal yıllarında yok, İkinci dünya Savaşı yıllarında da yok.. Yani ey millet, sen krizi hiç tanımıyordun, hiç krizli günler yaşamamıştın, bunlar geldiler ve sana şimdi yaşatıyorlar. Ne yapacağını bilemiyor olabilirsin. Ben sana Kılıçdaroğlu olarak yol gösteriyorum.
Lakin bilmediği şudur sayın ana muhalefet partisi liderinin. Bu ülkede merak edilen Kılıçdaroğlu nun yol göstermesi değil, Kılıçdaroğlu na kimin yol göstereceğidir.
Kaset gösterenler mi yine görevli kılındılar yoksa
DEVŞİRME Mİ TEST MAKİNASI MI
Doğru mudur, yanlış mıdır, kelimesi kelimesine böyle midir, bilmem. Kartelcilerin yazdıkları şekliyle okuyorum Cumhurbaşkanı nın dediklerini.
İki tane pilot için,
Gül gibi Türkiye yi,
Kaybetmeye değer miydi
Sen misin Rusya ya böyle diyen
Kartelin devşirmesi bakın nasıl cevap vermiş, daha bu demeci Rusya duymadan ve Rusya adına
Sınırınızı iki santim ihlal etti diye,
Aslan gibi uçağımızı,
Vurmaya değer miydi
Ruslar, kendileri adına yazılan bu müdafayı okuduklarında, iki santim ihlal demek, bizim aklımıza gelmemişti, demezler mi
Ve sen Türkiye yi güle benzetirsen, ben de Rusya adına, Rusya uçağına aslan gibi deme hakkımı kullanayım da gör!
12 Eylül öncesinde, Mao cu dediklerimizin Ünlü Rus uşağı diye yaftaladıkları romancılar, hikayeciler böyle kartelci esprileri yazamazlardı. Bunu da biliyoruz.
SÖZ ÇELENK PİYASASINDA
AKP lileri sıkı takibe almışlar, AKP lilerin paralelci dediği gazetelerin muhabirleri. Adım adım izliyorlar.
Ankara Merasim Caddesi patlamasından önce demeçleri patlayan AKP li Bülent Arınç bey var görüş alanlarında.
Ağabeyinin cenaze merasimi resimlerini, film görüntülerini yatırmışlar masaya, çocuklarının düğün resimleriyle kıyaslıyorlar.
O kalabalıklar burada niye yok
Bir ailenin düğününe katılanlar, o ailenin bütün cenazelerine de katılacaklar diye bir adab-ı muaşeret kuralı mı var
Düğün dediğin, hazırlıklı olur, davetiyeli olur. Cenazeler ise beklenilmeyendir.
Düğüne gelmişti, cenazelerine gelmedi. Düğüne çelenk göndermişti, cenazeye göndermedi, gibi yorum cümleleriyle Bülent Arınç haberi yapanlar, acaba ondan bir muhalefet lideri çıkarmayı mı düşünüyorlar
KARATAŞ IN KÜMESİNDEKİLER
Şaban Karataş vefat etmiş.
Milletvekilliğinden önce TRT Genel Müdürü olarak tanımıştı Türkiye onu.
Göreve getiren
Demirel ve partisine yakındı fikir planında. Aklımda olan bir TRT
icraatı yok. Yalnız ayrıldığı günün nasıl haber edildiğini sol basında,
unutmam mümkün değil.
O yıllar gelen
iktidarın, çantasında yeni TRT genel Müdürü atama evrakıyla geldiği
yıllardı. Dolayısıyla Demirel in başbakan olduğu MC lerden biri daha
gitmiş olmalıydıki, gelen CHP nin Şaban Karataş ı görevden alması bayram
ettirmişti onlara.
TRT nin koridorlarında Karataş kümese! haykırışları yankılanmış gün boyu.
Oynayan, zıplayan
ve haykıran bir TRT spikeri idi. Hem de bayan bir spiker. Taraflı ve
solcu olmakla ünlenmiş o bayan spikerin, Karataş Kümese diye
haykırışına, haber yapan sol gazeteler de katılıyorlardı. Bu protesto
biçimini överek yazmaları, Karataş ın gelip gitmesi açısından değil ama,
TRT kadrosunun kalitesi açısından üzmüştü bizi.
Karataş ın
tavukçuluk üzerine bir ilim adamı olmasını, bir profesor olmasını kümes
vurgusuyla aşağılamaya çalışan o bayan spikeri ve ondan övgü çıkaranları
bugün bir daha hatırladım.
GAZİLİK UZAK OLUNCA
Bir eski sinema oyuncusunu yazıyor gazeteler. Jön arkası ikinci adam rollerinin tatmin yetmezliğini, ara sıra kendini haberleştirerek bulduğu her fırsatta gidermeye çalışırdı.
Yine öyle yapmış.
Torununun doğumunu kullanmış.
Davet ettiği tarafının gazetelerinde resimleri vardı. Torununa Gezi adını verdi.
Nesi haber bunun dememişler. Büyük bir icraat gibi yazmışlar.
Bakarsınız adı Gezi olan çocuklar modası başlar. Neden olmasın