Batı’nın çok yüzlülüğünde alınmayacak dersleri üzerine notlar.

Batı, hümanisttir ama kendine.

Batı özgürlükçüdür, ama Hıristiyanlara, emperyallere ve kuklalarına. Kuklalarının özgürlük alanları sınırlıdır. Kendilerine zarar vermeyecek kadar belli sınırları vardır. Uyumlu olanları belli bir yer, zaman ve konuma göre idare ederler.

Örneğin Mısır’da halk ayaklandırılır, duruma ve sonuca bakılır. Müslüman kardeşler seçimi kazanıp iktidara gelince bir yolla indirilmeye çalışılır. Başarılmayınca Sisi’leriyle darbe yaptırtılır. Diğer kukla kralların desteği sağlanır, ekonomik anlamda bir rahatlaması için petrodolarlar akıtılır. Sonra da yeni kral Sisi ülkelerinde ağırlanır. Dünya kamuoyuna darbeci ve idamcı Sisi kabul ettirilir, o kanlı elleri ve vahşi yüzü bile sevimli gösterilir. Mazlum Mursi ve arkadaşları için darbe mahkemelerinde yargılanır, uyduruk gerekçelerle idama mahkûm edilir. Rol gereği, arada bir Sisi’lerine hafif yüz ekşitilir, arkadan da yolun devam anlamında dünya demokrasinin beşiği İngiltere’ye alayı vâlâ ile davet edilir. Yani dolaylı olarak idam onaylanır, yüreklendirilir, devam ya kulum denir. Batı’nın kulu ve kölesi bu baylar, geçmişte yaşananlara bakmaz ya da bakmayı gerekli görmezler.

Bangladeş’te seri idamlar görmezden gelinir.

Irak’a getirilen özgürlükler ve demokrasi sonrasında kan hiç akmıyormuş, camiler hiç bombalanmıyormuş gibi görülür. Müslümanların birbirlerini kıyım makinelerinden geçirmeleri için bol miktarda silah akıtılır, lojistik destekler sağlanır. Kimi liderlere haydi aslanım Suriye’ye özgürlük ve demokrasi gelsin bu işin öncüsü sensin denilir. Sen en demokratsın, en güçlüsün, sen bir prototipsin. Bağır bağırabildiğin kadar, çıkış çıkışabildiğin kadar, meyden senin.

Sisi elinde idam kemendi, kukla adliye makamları, kukla âlimleri, kukla yandaşlarıyla Mısır’da demokrasinin inşası için çabalar. Bundan daha iyi ne olabilir ki.

Yerli kalemlerin kapıldığı duygu ve heyecanın görüntüleri gözlerimizin önünde. Hani artık İsrail’in bir dayanağı kalmamıştı, hani, artık Amerika bile onları savunacak durumda değildi, hani, hani en kısa zamanda Filistinlilerin bütün önerilerini kabul etmek zorunda kalınacaktı ve hani İsrail yıkıldı yıkılacaktı. Aylarca bunu sakız gibi çiğnediler. Suriye yerle bir olunca, Filistinliler daha çok yalnızlaşınca, Arap ülkelerinin de artık tamamen Filistinlileri gözden çıkarınca Sisi kuklasıyla Mısır’a giriş kapıları iyice kapatınca ve hani artık Türkiye’nin zerre sözünün geçmediği görülünce… Hani AB’ye girersek özgürlüklere kavuşacaktık, postalların zulmünden kurtulacaktık. Hanileri o kadar çok sıralayabiliriz ki.

Müslümanları toparlayacak bir araya getirecek bir liderden yoksun. D-8 gibi bir oluşum etrafında bir araya gelme şansı varken bu yeterince değerlendirilemedi.

Müslüman entelektüeller arasında bir bütün ve uyum yok. Düşünce üretilemiyor. Ortam gazeteci yazarlara kalmış onlar bağlı bulundukları kurumların politikalarına ters düşmemek için, gerçeklerden kaçıyorlar. Ütopik ve hayali dünyalara yöneliyorlar. Gerçek olmayan varsayımlarla milleti oyalıyorlar.

Ortamı kaplayan kimi şaklaban gazeteciler sadece kimi çevrelere şirin görünmek adına ortamı şamataya boğuyorlar. Halk bunların bu rollerine aldanıyorlar.

Mısır Cumhurbaşkanı Mursi idama gidiyor ve hiçbir kimsenin kılı kıpırdamıyor. Derin bir suskunluk var.