Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin serbest dolaşıma
bağlanması, eğer serbest dolaşım çıkar ise AB nin aklanacağı gibi bir yaklaşım
işin aslını görmemek/görememek ya da görüldüğü halde görmemiş/görememiş gibi
davranmak demekti. Bu ise kendimizi kandırmak anlamına gelirdi. Bu ülkeyi 50
yılı aşkın bir süreden beri kapıda bekletip, daha dün bağımsızlığını kazanmış
ülkeleri içeriye davet eden bir yaklaşımın tüm geçmişini aklamak için meseleyi
getirip vizelerin kaldırılmasına bağlamanın aslında hiçbir manası yoktu. Hatta
bir adım daha ileri gidersek AB nin vizelerin kaldırılması hususunda da bir
kalleşlik yapacağını görememiş olmaktı.
Okuyucularım AB konusundaki kesin tavrımı bilirler. Bize
göre o kapının önünde beklemekten vazgeçilmelidir. Bu bekletme ve bekleyiş onur
kırıcıdır. Çünkü AB ülkeleri kendi aralarında bir birlik oluşturmuşlar,
aralarına yabancı sokmaya niyetli değiller. Türkiye ise onlara göre yabancıdır.
Bunu her fırsatta dile getirmekte, İsterseniz içeri girmeden kapıda durun
vaziyete göre ilişkilerimizi sürdürürüz demektedirler. Peki, AB yi böylesine
bir densizliğe iten sebep nedir Kendi densizlikleri ve İslam düşmanlıkları mı
Elbette AB nin İslam ve Müslümanlara bakışı, Müslümanları kendinden saymayışı
etkili olmaktadır. Ancak, Türkiye nin ısrarlı bir şekilde her fırsatta aşkını
tekrarlaması, bir başka ifade ile arsız âşıklığa soyunması AB nin Türkiye ye
karşı onur kırıcı tavrını sürdürmesine cesaret vermektedir. Çünkü öylesine bir
tavır sergileniyor ki AB bizi kabul etmezse ölürüz, biteriz gibi hava
estiriliyor. Niçin ölüp bitelim ki. Yüzyıllar boyu AB sayesinde mi ayakta
kaldık AB üyesi olduğumuz için mi 600 yıl boyunca yeryüzünün belirleyici süper
gücü olduk Aksine ne zaman ki, Batı olarak nitelendirilen Haçlı ruhuna
bağlandık, onlara benzemek için her şeyimizi değiştirmeye başladık, ortada ne
biz kaldık ne de onlara kendimizi kabul ettirebildik. Tüm bunları söylerken
elbette kılıcımızı kuşanalım, atımıza binip üzerlerine yürüyelim demiyorum ama
kendimize vazgeçilmez örnek olarak Batı yı almış olmanın bize zarardan başka
hiçbir yarar sağlamadığını görmek durumundayız. Biz onlara benzemeye çalıştıkça
onların nazarında itibar kaybediyoruz.
Sadece itibar kaybetmekle de kalmıyor, İslam
medeniyetinin yeniden ayağa kalkması, eski onurlu konumumuza dönmemizi
sağlayacak İslam Birliği nin oluşmasını da zora sokuyoruz. Bizi biz yapan,
Haçlılardan ayıran kimliğimizi oluşturan İslam medeniyetinin belirleyiciliğine
sadece Müslümanların değil tüm insanlığın ihtiyacı var. Çünkü yeryüzünde huzur
ve barışın sağlanması, çıkarı değil adaleti esas alan bir anlayışın hâkim
olmasına ihtiyaç var. Aksi halde, Irak ın işgalinin gerçek mahiyetini
anlayamaz, işgalcilerin söyledikleri gibi demokrasi, insan hakları ve Irak
halkının huzuru için işgal edildiği masalına alkış tutarız. Suriye de
yaşananları anlamaktan aciz kalırız. Çünkü olaylara kendi değer yargılarımız
açısından bakmıyor, Batı gözlüğü ile görüyoruz. Batı gözlüğü olayın aslını
değil, görmemiz gerekeni gösteriyor. Bir yandan PKK, PYD ve IŞİD gibi terör
örgütlerinin Batı nın çıkarlarına hizmet ettiğini, onların desteği ile
varlıklarını sürdürdüğünü söyleyip ardından da bu örgütlerin
destekleyicilerinin oluşturduğu birlik içinde yer almak için çırpınıp durmanın
mantıki bir izahı olabilir mi
Lafı uzatmanın anlamı yok. AB nin bize bakışının
değiştiğini söylemek için olayın sadece vizelerin kaldırılmasına indirgenmesi
yanlış bir yaklaşım idi. Buna rağmen bizi kandırmak için bile bu yönde bir
atmadılar. Buna gerek duymadılar. İmzalanmış bir anlaşmaya rağmen şirin görünme
yolunu seçmediler. Meseleye bu açıdan bakıldığında AB ülkelerinin kendi
açılarından net bir tavır sergilediklerini söylemek yanlış olmaz. Bu noktada,
günlerimizi vizeleri kaldırmadılar diye onlara kızarak geçirmek yerine hiç
olmazsa bundan sonra olsun Cumhurbaşkanı Erdoğan ın, Sen yoluna, biz yolumuza
restine sadık kalalım. İki gün sonra tüm bunlar olmamış gibi, geri adım atıp,
Ne olur bizi de aranıza alın demeyelim.